Bebeklikten Yetişkinliğe Bir Yolculuk: Bağlanma Stilleri
Yazar İlayda Atıcı • Psikolojik Danışman Ve Rehber • 2 Ağustos 2021 • Yorumlar:
STİLLERİ 1. Yenidoğan ve Bağlanma
Yaşam dönemleri arasında Bebeklik Dönemi (0- 2 yaş) gelişimin bedensel, zihinsel ve duygusal anlamda en hızlı ve en yoğun olduğu dönemdir. Bu dönemde bebeğin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeterli donanıma sahip olmaması nedeniyle, kendisine bakım veren kişiye bedensel, zihinsel ve duygusal yönden bağımlı olduğu ve bakım verenine karşı bir bağlanma oluşturduğu görülmektedir (Öztürk, 2002; akt. Tüzün ve Sayar, 2006).
Bebeğin kendisine birinci dereceden bakım veren kişiye bağlanması ile ilgili ilk çalışmaları yapan Bowlby’dir. Genel olarak bebeğin doğum öncesinden itibaren kadar anne ile ilişkide olması nedeniyle birinci bakım veren anne olarak düşünülür. Ancak bebeğe bakım veren kişi değişkenlik gösterebilir, bağlanma figürü anne, baba ya da bakıcı olabilir.
Bowlby (1988)’e göre bağlanma, bebeğin bakım verenini araması ve ona yakın olmaya duyduğu güçlü istek sonucu bakım vereniyle kurduğu duygusal bağdır. Bu duygusal bağ bebekte stres yaratan durumlarda aradığı güvenlik ve destek ihtiyacı ile ilişkilidir (Bowlby, 1982; akt. Nemutlu, 2020).
Bebekler yaşamlarının ilk yıllarında stres durumlarında güvende olduklarını hissetmek isterler ve bağlanma figürleriyle aralarındaki yakınlığı korumak için çaba harcarlar. Böyle anlarda bebeğe aradığı desteği ve yakınlığı sağlayan bağlanma figürü, bebekte güvende olduğu duygusunu uyandırır ve onu rahatlatır (Akbay, 2015).
Bebekte fiziksel ya da duygusal ihtiyaçlarının giderilme durumu temel güven ya da güvensizlik duygusunu geliştirir.
2. Bağlanma Kuramı
Bağlanma kuramı Freud gibi bazı psikanalitik kuramcılardan etkilenen John Bowlby ve Mary Ainsworth’un detaylı araştırmaları sonucunda ortaya atılmıştır. Psikoloji literatüründe yer alan hayvan çalışmaları, psikanalitik kuram, deneysel psikoloji gibi birçok ekolden yararlanmış olan bütüncül bir kuramdır (Nemutlu, 2020).
Bowlby, bebeğin bağlanma figürüne ilettiği mesajlar ve bağlanma figürünün bu mesajları algılayıp doğru yanıtlar vermesiyle bebekte oluşan algılar ‘bilişsel temsiller’ olarak adlandırmıştır. Bağlanma kuramının temel dayanağı da bu bilişsel temsillerdir ve kuramda ‘içsel çalışan modeller’ olarak ele alınmışlardır (Şipit, 2019).
Her birey çocukluğundan itibaren kendisini ve çevresinde olup bitenleri algılamaya başlar ve kendince anlamlandırma yoluna gider. Bebeğin bağlanma figürü ile içinde bulunduğu etkileşimi içselleştirmesiyle şekillenen bu algılama şekline göre bilişsel temsiller oluşturur. Erken dönemde edinilen bu iletişim kalıpları, yaşam yolculuğunda kişinin kendisini, dünyayı ve diğer insanları nasıl anlamlandıracağı ile ilişkilidir. Bakım verenle sürekli tekrar eden iletişim kalıpları aracılığıyla bebek, stres yaşadığı durumlarda nasıl bir tepkiyle karşılaşacağını öğrenir ve kendi davranışlarını bu öğretiye göre şekillendirir (Akbay, 2015).
Eğer anne (bakım veren) bebeğin ihtiyaçlarını doğru anlayıp giderir; bebeğe karşı yakın ve destekleyici davranışlar sergilerse bu durum çocukta annenin ulaşılabilir, destekleyici ve anlayışlı biri olduğu bilişsel temelini yaratır. Çocuk kendini değerli hissederken, başkalarına yönelik algısı da bununla paralel olarak gelişecek, diğerlerinin de güvenilir ve değerli olduğu sonucuna ulaşacaktır. Annenin bebeğin ihtiyaçlarına karşı ilgisiz ve kararsız olduğu tam tersi durumda ise çocuk istenmediği ve reddedildiği algısıyla bağlantılı bilişsel temsiller oluşturur. Çocuk kendisini istenmeyen kişi olarak algılayarak değersiz hissederken, diğer insanlar güvenilmez olduğu için onlarla ancak soğuk ilişkiler kurulabileceğini düşüneceklerdir. Yani çocuğun erken dönemde geliştirdiği bu bilişsel temsiller hem kendilerine hem de diğerlerine yönelik algılarını etkilemekte ve kuracakları yeni ilişkilerin nasıl ilerleyeceğini belirlemektedir.
Bebeğin bağlanma figürüyle ilişkisinde bazı faktörler etkilidir. Bunlardan ilki yakınlık sağlamadır. İçinde bulunduğu stres durumlarında bağlanma figürünün bebeğe yakınlık göstermesi bebeğin güvende hissetmesini sağlar. İkinci özellik bebeğin bağlanma figürünü güvenli bir sığınak olarak görmesidir. Bağlanma figürü yine stres durumlarında bebeğin yanında aradığı, sıkıntısını yatıştırabilecek güvenli bir liman işlevindedir. Üçüncüsü güvenin temelidir, bağlanma figürünün davranışlarının birbiriyle çelişmemesi durumunda elde edilir. Son olarak bağlanma figürünün tamamen kaybıyla gelişen ayrılık acısıdır (Bowlby, 1988; akt. Işık, 2020).
Bağlanma davranışı (ilk 6 aydan sonraki süreçte daha baskın olmak üzere) 0-2 yaş aralığında gerçekleşmektedir. 6. Ayını doldurmuş bir bebeğin, bağlanma figüründen ayrılma tehdidine karşı göstereceği tepkiler öngörülebilirdir. Ayrılıktan sonraki ilk evre olan protesto evresinde, bebek bağlanma figürünün kaybına yönelik derin bir üzüntü yaşamakta ve sahip olduğu tüm kaynakları kullanarak onu yanına getirmeye yönelik çaba harcamaktadır. İkinci evre olan umutsuzlukta bebek içten içe kaybettiği bağlanma figürünü aramakta ve bazı yas tepkileri göstermektedir. Son aşama olan kopma evresinde, bebek bağlanma figürüne karşı ilgisiz davranmaktadır (Bowlby, 1969).
3. Bağlanma Stilleri:
Daha önce açıklandığı gibi, bağlanma stilleri bireyin erken dönemde edindiği ve yaşamı boyunca koruduğu, sürekliliği olan bir davranış şeklidir. Bebeklikte edinilen güvenli ya da güvensiz bağlanma stilinin yetişkinlik dönemlerinde kurulan ilişkilerde değişiklik gösterme ihtimali çok zayıf bulunmuştur (Main, 1988; akt. Gümüştepe, 2019).
Ainsworth ve arkadaşları (1978) annenin bebekten kısa süreli ayrılması sonucu bebeğin verdiği tepkiyi inceledikleri ‘yabancı ortam deneyi’ sonucunda, bebeklerin geliştirdiği 3 bağlanma stili olduğunu gözlemlemişlerdir.
3.1 Güvenli Bağlanma Stili:
Güvenli bağlanma geliştirmiş olan bebek, annesinden (bakım veren) ayrılma durumunda doğal bir huzursuzluk yaşarlarken anne geri geldiğinde sakinleşerek keşfetmeye yönelik davranışlarına devam etmektedir (Burger, 2006; akt. Gümüştepe, 2019). Bu bebeklerin aile içerisindeki ilişkiler incelendiğinde annelerin bebeklerinin ihtiyaçlarına karşı açık ve duyarlı oldukları görülmüştür (Crain, 2005; akt. Işık, 2020).
3.2 Kaygılı- Kararsız Bağlanma Stili:
Bebeğin annesinden ayrıldığında çok yoğun bir anksiyete yaşadığı, anne geri döndüğünde sakinleşmekte zorlandığı bağlanma stilidir. Bebek annenin varlığında da anne yokken de yabancı biriyle iletişimi reddetmekte, yakın olup kaygısını dindirmeyi istemesine rağmen temas kurmakta zorlanmaktadır (Morsünbül ve Çok, 2011; akt. Gümüştepe, 2019). Bebeğin bakım veren uzaklaştığında yoğun öfke duyduğu, uzun süre sonra sakinleştiğinde ise keşif davranışlarından tamamen uzaklaşarak anneye bağımlı ve içe dönük davranışlar sergilediği görülmüştür (Ainsworth vd.,1978; akt. Sarı, 2017).
3.3 Kaçıngan Bağlanma Stili:
Bu bağlanma stilinde bebeğin annesiyle bir arada olsa da iletişimi sınırlıdır. Anneden ayrılma durumunda nötr tepkiler sergilemekte ve anne geri döndüğünde onunla temasa ihtiyaç duymamaktadır. Annenin ayrılması ya da geri gelmesinin bebeğin duygu durumunu çok şiddetli dalgalandırmadığı görülmüştür (Gümüştepe, 2019).
4. Yetişkinlikte Bağlanma Stilleri
Bağlanma kavramı ve kuramı incelendiğinde, erken çocukluğa özgü bir süreç olmaktan çok, bireyin tüm yaşam dönemlerinde etki gösterdiği ve paralel olarak sosyal hayatını da etkilediği
Psk. Dan. İlayda Atıcı
görülmektedir. Erken dönemde edinilen bağlanma stili, kişinin ileride kuracağı yakın ilişkilerde nasıl davranacağını yönlendirmektedir (Fraley & Shaver 2000 akt., Nemutlu, 2020). Yetişkin yaşamdaki romantik ilişkilerde bebeklikten itibaren geliştirilen bağlanma stilleri önemli rol oynamaktadır (Hazan ve Shaver, 1987). Yetişkin dönemde bireyin gerek arkadaşlık gerek romantik ilişkiler kurma aşamasında karşısındakine yönelik tutumunu belirleyen, karşıdakinden gelen davranış kalıplarını nasıl algılayacağını ve yorumlayacağını gösteren de bağlanma stillerinin getirdiği şemalardır.
Çocukluğunda güvenli bağlanma geliştiren bireylerin yetişkinlikte yakın ilişkiler kurmakta zorlanmadığı ve ilişkilerinden aldıkları doyumun yüksek olduğu görülmektedir. Bu kişiler çocukluklarında olduğu kadar yetişkinlikte de mutlu ve özgüvenlidir (Gümüştepe, 2019).
Kaygılı- kararsız bağlanma stili geliştiren bireyler romantik ilişkilerinde terk edilme korkusu yaşamaktadırlar. Kıskançlık duyguları ön planda, tedirgin, duygu durumları çok dalgalı olan kişilerdir. İlişki içerisinde zamanla partnerlerine aşırı bağımlılık geliştirebilmektedirler (Hazan ve Shaver, 1987).
Kaçıngan bağlanma stilinde ise yetişkin birey sosyal ilişki kurmakta zorlanır, yakın ilişkilerden uzak durmaya çalışır. Diğerlerinin güvenilmez olduğuna ait algıları vardır ve bu durum onları ilgisiz ve mesafeli olmaya itmektedir. Samimiyeti rahatsız edici bulmakta, diğerlerinden destek almaktan uzak durmaktadırlar (Hazan ve Shaver, 1987; akt. Sarı, 2017).
Yetişkinlerde bağlanma süreçleri ile ilgili ilk çalışmalar Main ve ark. (1985) tarafından yapılmıştır. Main ve arkadaşları, Ainsworth’un sınıflamasından yararlanarak kişilerin ebeveynleriyle paylaştıkları ilişki türlerinin zamanla nasıl bir değişime uğradığı ve bu değişimlerin yetişkin olduklarında kurdukları ilişkileri ne düzeyde etkilediği üzerine araştırmalar yürütmüşlerdir.
4.1 Hazan ve Shaver’ın Yetișkin Bağlanma Modeli
Hazan ve Shaver (1987) ise yine Ainsworth ve arkadaşlarının çalışmaları sonucunda ortaya koydukları bağlanma stillerine dayanarak, yetişkinlerin bağlanma stillerini araştırmışlar ve erken dönem yaşantılarıyla oluşturulan içsel çalışma modellerinin yetişkin dönemde başkalarıyla olan ilişkilerde etki gösterdiği sonucuna ulaşmışlardır.
Yetişkin dönemde kurulan romantik ilişkilerin erken dönemde kurulan ebeveyn- çocuk ilişkisinden birtakım farkları olsa da çoğunlukla paralellik gösterdiğini savunarak, kişilerin
romantik ilişkilerinde de güvenli, kaygılı- kararsız ve kaygılı- kaçıngan bağlanma stillerini benimsediklerini öne sürmüşlerdir (Çalışır, 2009).
4.2 Bartholomew ve Horowitz’in Dörtlü Bağlanma Modeli
Bowlby’nin orijinal teorisinde açıkladığı, bebeğin kendisini ve bakım vereni üzerinden diğer insanları tanımlaması sonucu edindiği içsel çalışma modellerini temel alan Bartholomew ve Horowitz (1991) ise Dörtlü Bağlanma Modeli geliştirmişlerdir. Bireyin kendisini ve diğerlerini olumlu ya da olumsuz olarak algılamasıyla oluşan güvenli, saplantılı, kayıtsız ve korkulu bağlanma türleri olduğunu savunmuşlardır.
Güvenli bağlanan yetişkinlerin öz yeterlik algıları gelişmiştir. Kendilerini değerli ve sevilebilir olarak gördüklerinden, diğer insanlara da ulaşılabilir ve güvenilir olarak yaklaşırlar. Böylece diğer insanlarla yakın olmaktan rahatsızlık duymazlar.
Saplantılı bağlanan yetişkinler kendilerini değersiz görürlerken diğerlerini değerli ve olumlu görürler, bu yüzden romantik ilişkilerinde de partnerlerinden kabul görmek için çabalayarak ilişkilerine çok fazla yoğunlaşırlar.
Korkulu bağlanma stilinde kişi hem kendisini hem de diğer insanları değersiz ve olumsuz olarak nitelendirir. Kendisini sevilmeye layık görmez, diğerlerini ise fazla reddedici bulur. Bu nedenle yakın ilişkiler kurmaktan kaçınır.
Kayıtsız bağlanma stiline sahip yetişkinlerin ise kendilik algıları olumludur ancak diğer insanlara karşı olumsuz algıları vardır. İlişki içerisinde kötü durumlar yaşama ihtimallerine karşı kendilerini korumak için yakın ilişkilerden kaçmaktadırlar. Kendi ayakları üzerinde ve bağımsız bir çizgiden ilerleyerek kendileriyle ilgili olumlu algılarını devam ettirirler (Çalışır, 2009).
5. İlişkide Bağlanmaya Farklı Bir Bakış
Gelişimsel dönemler açısından incelendiğinde çocukluk döneminde ebeveynlere, ergenlikte akranlara ve arkadaşlara, yetişkinlikte ise partnerlere karşı geliştirilen bağlanma baskın gelmektedir (Morsünbül ve Çok, 2013).
Yetişkinlikte partnerlere karşı geliştirilen bağlanma stillerinin ilişkilerin boyutunu nasıl etkilediğine dair bir başka çalışma, çiftlerle çalışan ve çift terapisinde psikobiyolojik yaklaşımı geliştiren Stan Tatkin tarafından yapılmıştır. Tatkin (2011), romantik ilişkilerde partnerlerin
erken dönem yaşantılarının, bağlanma stillerinin, kişisel nörolojik sistemlerinin, duygu regülasyonu sağlama becerilerinin bir bütün olarak ilişkilerini etkilediğini ifade etmiştir.
Stan Tatkin (2011) bağlanma stillerini çapa, ada ve dalga terimlerini kullanarak ele almıştır. Güvenli bağlanma stiline sahip bireyleri ‘Çapa’, kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyleri ‘Ada’ ve kaygılı bağlanma stiline sahip bireyleri ‘Dalga’ terimleriyle ifade etmiştir.
Çapalar diğerleriyle ilişki kurmaya hazır, yaşamın getirdiklerine rahatlıkla uyum sağlayabilen, kendisine ve ilişkisine güven duyan kişilerdir. Karar ve sorumluluk alma becerileri gelişmiştir. Kendilerine ve ilişkilerine saygı duyarlar, destekleyicidirler.
Adalar olumlu benlik algıları gelişmiş kişilerdir. İlişki içerisinde kendi alanlarında daha mutlu ve yaratıcı olup, yakın iletişimi gereksiz bulurlar. İşlerini kendileri halletmekte, kendi kendilerine yeten insanlar olduklarını düşünmektedirler. İkili ilişkilerde partnerlerinin sürekli beklenti içinde olduğunu düşünüp tedirginlik yaşamaktadırlar.
Dalgalar ise cömert kişilerdir. Başkalarının mutluluğunu kendi mutluluklarından önde tutar, diğerleriyle birlikteyken en mutlu anlarını yaşarlar. Bu sebeple romantik ilişkilerde partnerlerinin bencil olduğunu düşünme eğilimleri vardır.