Beden Ağrılarının Psikolojik Kökeni ve EMDR İle Tedavisi
Yazar Sema Akkoyun • Psikolog • 12 Ekim 2021 • Yorumlar:
Yüzyıllar boyunca beden ve ruh arasındaki ilişki idealist materyalist bakış açısıyla indirgemecilikle ele alınır. Bu şekilde, bileşenlerden birine önem verilmesi ve diğerinin reddedilmesi ikilemi çözülür. Düşüncelerin kökeni konusunda aynı indirgemecilik belirgindir: düşünceler, nasıl üretilirse üretilsin beyin tarafından üretilir. Daha sonra beyin, bedenin bütünlüğünden ve kişilerarası ilişkiden izole edilmiş bir bilgisayar gibi kavramsallaştırılır. Beden ağrılarında ruhsal kökenli psikososyal streslerin semptomu olarak gerilim tipi baş ağrılarının ortaya çıkmasına yol açabilen ruhsal hastalıklar ve ruhsal nedenli ağrıların ortaya çıkışında etkili olabilecek psikosomatik, psikiyatrik, psikososyal düzenekler ve öğrenilmiş ağrının genel özelliklerinin tanımlaması görülür.
Ağrı, hiç kuşkusuz insanın çok yakından tanıdığı ve oldukça rahatsız edici yaşantı süreçlerinden biridir. Ağrı ile ilgili yayınlar incelendiğinde ağrı genel olarak; akut ağrı, sürekli ağrı ve kronik ağrı olarak üç grupta incelenmektedir. Akut ağrı; kişi belirgin huzursuz yaşamaktadır. Yani sempatik sinir sistemi fazlasıyla uyarılmıştır. Kronik ağrı ise 6 aydan fazla süren ve sürekliliği devam etmektedir. Kronik ağrıda otonomik tepki ortaya çıkmaz. Kronik ağrı; ciddi fiziksel ve psikolojik etkiler yapmaktadır. Ağrı uzadıkça hormonel ve metabolik fonksiyonlar da bozulma ve bağışıklıkta baskılanmaya yol açmaktadır. İleri dönemlerde fiziksel hasar oluşturur, depresyon, aile ve evlilik problemleri, suisid girişimlere bile yol açmaktadır. Ağrının yıllar boyu sürekli fiziksel bir problem olduğu fikri yüzünden ağrıya sürekli medikal problem olarak bakılması, bu denli ağrıyı tedavi etmek için fiziksel bir sebebin bulunmaması ile tüm tedavilere sonuç alamayan hastanın suçlanabilmesine yol açabilmektedir.
Yapılan bazı araştırmalar sonucunda omurilikteki sinir hücrelerinin bir kapı gibi görev yaparak prifer sinirlerden beyne gelen sinir uyarımlarının akışı düzenlediğini varsayarak ağrı ile ilgili mesajın belirli bir hıza erişip bu eşikten geçtiğinde ağrıdan sorumlu olan kortikal bölgenin ağrıyı algılayıp yanıt verdiği öne sürülmektedir. Bu ağrı algısında somatik mesajlarında biliş, duygu ve davranış faktörlerinden etkilendiğini vurgulamaktadır.
Stres ve çeşitli ruhsal hastalıklar gerilim baş ağrısına yol açabilmektedir. Somatik yakınmalar nedeniyle hastalarda baş ağrısı en sık görülen ikinci yakınmayı oluşturduğu bildirilmiştir. Hastalıkların çoğu stres, ruhsal çatışma ve yaygın kaygı bozukluğundan etkilenir. Bazı hastalık durumlarında bu etkilenme daha fazla olabilmektedir. Hepimiz günlük yaşamımızda belirli bir direnme sınırımızın olduğunu biliriz. Zorlayıcı yaşam şartları ya da olayları, karşılanamayan ruhsal gereksinimler, kendimizi ifade edemeyişimiz, vb. bu sorunlar psikofizyolojik savunmaların yıkılmasına yol açar. Duygularını sözel olarak ifade edemeyen bu becerisi sınırlı olan kişilerde veya psikolojik ve davranışsal iletişim yollarının engellendiği ortamlarda, ruhsal çatışma, kaygı ve türleri beden dili ile bilinçdışı olarak öfkesini, kırgınlığını, tepkisini dolaylı olarak dile getirmektedir. Hasta ağrı yakınmaları ile bilinçdışı olarak öfkesini, kırgınlığını, tepkisini dolaylı olarak dile getirmektedir. İlgi, destek ve bakım gibi çevreden bu davranışları beklemek için ağrı yakınmasını kullanmaktadırlar. Böylece ağrı, çeşitli psikiyatrik gereksinimleri karşılama ve iletişim aracı olarak devreye girmektedir. Zamanla ağrının yol açtığı duygusal rahatsızlık ağrının devam etmesiyle artar ve bunun sonucunda tıbbi bir durum olarak psikolojik bir problemin gelişmesine neden olur. Ağrı öğrenilmiş emosyonel bir deneyimdir. Bu sebeple ağrının değerlendirilmesinde psikolojik bağlamlar göz ardı edilemez.
Psikolojide ağrıyı açıklayan kuramlardan belli başlıları; psikanalitik kuram, kapı kontrol kuramı, operant ağrı modeli, koşullanmış korku, ağrı modeli, psikofizyolojik model, bilişsel davranışçı model’dir. Bu yaklaşımlar kendi tedavi modellerini de oluşturmuşlardır. Kronik ağrı tedavisinde kullanılan tedavi tekniği teorisini Bilgi-İşleme yaklaşımından alan Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) tekniğidir.
1987’de Francine Shoprp, istemli ve sistematik olarak yapılan göz hareketlerinin rahatsız edici düşüncelerin yoğunluğunu ve olumsuz düşüncelerin yoğunluğunu azalttığını keşfederek EMDR tekniğini geliştirmiştir ve birçok çalışmalar yapmıştır.