Bel ve Kalça Bölgesinde Yağlanma Üzerine
Yazar Hanife Odabaşı • Diyetisyen • 18 Kasım 2021 • Yorumlar:
Obezite, vücuttaki yağ miktarının fazlalığı olarak tanımlanmaktadır. Alınan enerjinin harcanandan daha fazla olması nedeniyle oluşmaktadır. Dünya çapında genetik faktörler, beslenme, yaşam biçiminin değişimi ve ekonomik refah nedeniyle, aşırı kilolu ve obez olarak sınıflandırılan yaklaşık 2 milyar yetişkin bulunmaktadır. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde de görülme sıklığı yüksektir.
Erişkin vücut kitlesinin erkeklerde % 15- 18’i , kadınlarda ise % 20-25’ini yağ dokusu oluşturmaktadır. Eğer yağ oranı erkeklerde vücut kitlesinin % 25, kadınlarda % 35’unu geçerse obeziteden söz edilir. Obezitenin derecesini belirlemek için beden kitle indeksi (BKİ) kullanılmaktadır. Buna göre Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) kabul ettiği kriterler vardır. BKI sonucu 30 kg/m2 ‘den fazla olan bireylere obez/şişman denilebilmektedir. Fakat bu işlem her birey için belirleyici olmayabilir. Örneğin sporcularda kas kütlesinin fazla olması, BKI’lerini yüksek çıkarabilse de bu bireylere obez denilmemektedir.
Obeziteye bağlı risk ve hastalıkları belirleyen sadece vücuttaki yağ miktarı değil, aynı zamanda bu yağın dağılımıdır. Obezite yağ dağılım bölgesine göre iki tipe ayrılmaktadır: sentral abdominal (android, elma formu) ve gluteofemoral (jinekoid, armut formu) obezite. Bu ikisinin ayrımı bel çevresi ölçümünün kalça çevresi ölçümüne oranı ile belirlenmektedir. Bu oranın kadında 0.9 ve erkekte 1.0’den düşük olması ‘jinekoid obezite’; yüksek olması ise ‘android obezite’ olarak tanımlanmaktadır.
Yetişkinlerde cinsiyete göre bel çevresi ölçümünün sağlık açısından değerlendirilmesi risk düşük risk yüksek
Kadınlarda <80 cm > 88 cm
Erkeklerde <94 cm > 102 cm
(Report of a WHO Expert Consultation 2008, WHO)
Bel ve kalça ölçümü yandaki şekilde görüldüğü gibi yapılır. Kalçanın en geniş bölgesi ve belin göbek deliğinden 2 parmak yukarısından ölçüm alınır.
Amerikan Kalp Derneğine göre, şeker ilaveli içecekler en büyük kalori kaynaklarındandır. Genellikle alkolsüz içeceklerde, şeker yerine yüksek fruktozlu mısır şurubu kullanılır ve obezite için potansiyel riskler arasında kabul edilir. Paketli ürünler ve hazır içeceklere dikkat edilmelidir.
ABDOMİNAL YAĞLANMANIN NEDEN OLDUĞU HASTALIKLAR NELERDİR?
Uluslararası Diyabet Vakfı, metabolik sendromun risk faktörleri arasında abdominal obeziteyi de saymaktadır. Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması-II (TURDEP-2) sonuçlarına göre ülkemizde 20 yaş ve üzeri kişilerin %32’sinde abdominal obezite görülmektedir. Her obez hasta metabolik sendrom açısından taranmalı ve visseral adipozite göstergesi olarak BKI yerine bel çevresi ölçümü kullanılmalıdır.
Metabolik Sendromda olduğu gibi obezitenin de kardiyovasküler hastalıklar oluşturma riskinin olduğu çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur. Türk Kardiyoloji Derneği’nin yaptığı bir araştırmaya göre halkımızda her yıl gelişen Koroner Kalp Hastalıkları olgularının neredeyse 25.000’i abdominal obeziteye bağlanabilir. Bel çevresindeki 1 cmlik artış yetişkinlerdeki Koroner Kalp Hastalıkları sayısında 6 ila 7.000 artışa yol açtığı tahmin edilmektedir.
Viseral yağ metabolik yönden çok aktiftir. Karaciğerde kullanılıp hepatik insülin direncine yol açabilir. Dolayısıyla bu durum glukoz toleransında bozulmaya veya tip 2 diyabete zemin hazırlayabilir. Ayrıca lipoprotein lipaz ve hepatik trigliserid lipaz seviyesindeki değişiklikler dislipidemiye özellikle hipertrigliseridemi ve düşük HDL kolesterol seviyesine yol açmaktadır.
The American Journal dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre beden kitle indeksi ile merkezi yağlanmanın diyabetle ilişkisi araştırılmış ve sonuç olarak bel/kalça oranı ve bel ölçüsünün diyabetle ilişkilendirilebileceğine varılmıştır.
NELER YAPMALIYIZ?
• Yeterli ve dengeli kalori alımı sağlanmalı, sağlıklı bir diyet düzenlenmesi yapılmalıdır. Doymuş yağlardan ve kolesterolden kısıtlı, kompleks karbonhidratlardan zengin, bol meyve ve sebze tüketimini ve hipertansiyonu olanlarda tuz kısıtlamasını içeren diyet modelleri önerilmektedir.
• Fiziksel aktivitenin artırılması ve kişilerin bu konuda motive edilmesi. Böylece hem kardiyovasküler olay riski hem de metabolik sendrom gelişimi azaltılabilir.
• Omega-3 yağ asidi ve antioksidanlardan zengin balık, sebze ve meyve, kuru baklagil, saflaştırılmamış taneli tahıllar gibi besinlerin tüketiminin artırılmasının koroner hastalıkların riskini azalttığı bilinmektedir.
• Yavaş şekilde sindirilen düşük glisemik indeksli diyetler de lipid metabolizması üzerinde yararlı etkilere sahip olabilir.
• Amerika Beslenme Dergisine göre; yeşil çay, düzenli egzersizle birlikte kilo vermeye yardımcı oluyor. Araştırmacılar, yeşil çayın içeriğinde bulunan kateşinlerin, vücutta kalori yakımını arttırıp, bel çevresindeki yağları azalttığını bulmuşlardır. Yaban mersini yiyen farelerde yapılan çalışmalarda ise bel bölgesinin daha az yağlı olduğu bulunmuştur.
• Yaşam tarzı değişikliklerinden bahederken sigara ve alkol konusu da önemle vurgulanmalıdır. Miktarları azaltmanızı veya mümkünse hayatınızdan çıkarmanızı öneririm.
Özetle;
Dengeli ve yeterli beslenmek ve daha fazla egzersiz yapmak, bel çevresini azaltmanın en iyi yoludur. Yapılan bir çok araştırma; meyve, sebze, tam tahıl, düşük yağlı süt ürünleri, kurubaklagil, yağlı tohumlar, yağsız et, balık, yumurta ile tüm besin öğelerini karşılayan dengeli bir diyet takibi ve haftada 3-4 gün, 30 ila 60 dakika egzersiz ile desteklenmesinin bel çevresini kontrol altına alınabileceğini göstermektedir.