Bilişsel Çelişki Kuramı & Zihnin Oyunları
Yazar Ezgi Beyza Toprakçı • Psikolog • 10 Ocak 2020 • Yorumlar:
Sosyal hayatta bireyi etkileyen çok sayıda faktör bulunmaktadır. İnsan davranışları, bu faktörlerle özellikle de diğer kişilerle olan ilişkilerinin algılanması ve değerlendirilmesi sonucu oluşur. Birbiriyle uyumlu ya da çelişen sayısız düşüncenin etkisi altında kalır. Tüm bu etkenlere rağmen, bireyler sosyal ilişkilerini belirli düşünce kalıpları içinde yani, düşünsel bir bütünlük çerçevesinde gerçekleştirirler. İşte bu düşünsel bütünlük sosyal psikolojide “tutum” olarak adlandırılır.
Tutum, insanların bir durum, olay, nesne ya da kişi karşısında belli bir tavır ortaya koymasıdır. Kişilik özelliklerimiz, içinde yer aldığımız toplumsal ve kültürel çevre, bilgi birikimi ve yaşam deneyimlerimiz tutumlarımızı etkiler. Ve bu tutumlar sonucu insan ilişkilerinde ve sosyal yaşamda nasıl davranacağımıza karar veririz. Tutumlar davranışlarımız arkasında yatan yönlendirici güçlerdir.
Örneğin geçmiş deneyimleri ve yetiştirilme tarzı sebebiyle yalan söyleme davranışını yanlış bulan bir kişiyi düşünelim. Bu kişinin arkadaşlık ilişkilerinde, iş hayatında ya da evliliğinde yalan söylememe konusunda titiz davranacağını ve elinden geldiğince dürüst olmaya çalışacağını bekleriz. Peki ya dürüst davranmıyorsa, tutumları ve davranışları uyumlu değilse ne olur?
Bilişsel Çelişki Kuramı 1957 yılında Leon Festinger tarafından ortaya atılmıştır. Davranışlarımız geçmiş deneyimlerimizden, benimsediğimiz tutumlardan, dini ve siyasi görüşlerimizden ya da ahlaki değerlerimizden etkilenir. Festinger davranışlarımızı etkileyen tutumlarımız ile tutumlardan kaynaklı davranışlarımız arasında uyum arayışında olduğumuzu ileri sürmüştür. İnsanlar bilişsel açıdan tutarlı olmaya ihtiyaç duyarlar. Ancak her zaman tutumlarımız ve davranışlarımız uyumlu olmaz. Böyle durumlarda psikolojik olarak gerilim hissederiz.
Bilişsel Çelişki yaşadığımızda oluşan bu olumsuz güdüleyici durum bireye rahatsızlık vererek, bireyi bu olumsuz durumdan ve duygudan kurtulmak için motive eder. Rahatsızlık hissi düşük veya yüksek şiddette olabilir. Eğer düşük düzeyde bir bilişsel uyumsuzluk yaşıyorsak herhangi bir hareket göstermeyiz. Ancak yüksek düzeydeki bilişsel gerilim hissi bireyin bu negatif duygudan kurtulmak için değişik yollar izlemesine sebep olur. Festinger bu konuda dört farklı yoldan bahseder:
1) Kişi kendi davranışını değiştirebilir.
2) Kişi kendi tutumunu değiştirebilir.
3) Kişi kendi tutum ve davranışını destekleyecek yeni bilgiler elde edebilir.
4) Kişi hissettiği bu tutarsızlığın (bilişsel çelişkinin) önemini azaltabilir.
Buraya kadar kuramsal olarak anlattıklarımızı basit bir örnek üzerinden gösterebiliriz. Sigara bağımlısı bir kişi olduğunuzu düşünün ve şu inançlara sahipsiniz: “Sigara sağlığım için tehlikelidir. Akciğer kanserine, kalp hastalığına neden olabilir. Sigara içince öksürüyorum ve dişlerim sararıyor.” Ancak bunları düşünmenize rağmen günde 2 paket sigara içiyorsunuz. Bu durumda sigaraya yönelik tutumunuz ve davranışınız çelişiyor. Festinger’e göre, bu kişi tutarsızlığı yüzünden rahatsızlık hissedecektir. Bu durum, bireyi bir şeyler yapmaya iter. Bu kurama göre söz konusu birey, şu yollardan birini izler:
1) Davranışını değiştirebilir, yani sigara içmeyi terk eder veya azaltır. Bu sayede tutumuna uygun şekilde davranmış olur.
2) Sigaraya karşı olan tutumunu değiştirebilir. Sigara içmenin o kadar da kötü bir şey olmadığını, sağlık sorunlarına sebep olma konusunda etkisinin az olduğunu savunur.
3) Kendi davranışını destekleyecek yeni bilgiler bulabilir. Örneğin sigara şirketlerinin hazırladığı ve sigaranın fazla zararı olmadığını savunan dergiler okuyup bu bilgileri davranışını doğrulamak için kullanabilir.
4) İçindeki olumsuz hisleri azaltmak için, yaşadığı bilişsel çatışmanın önemini azaltabilir. Örneğin diğer sorunların yanında sigara içmenin o kadar da önemli bir olay olmadığına inanabilir.
Festinger bilişsel düzeyde yürütülen bu sistemin bilinçsizce yapıldığını iddia eder. Yazının girişinde verdiğim yalan söylemeyi tasvip etmeyen ama yalan söyleyen kişi örneği de bu doğrulamalardan birini seçecek ve inançlarını korumak için karşıt görüşleri sansür edecektir.
Yaklaşık 60 yıl öncesinde ortaya atılmasına rağmen kuram üzerinde hâlâ çalışılmaktadır ve geçerliliğini hala korumaktadır. Bilişsel uyumsuzluk kuramı ile hayatta karşılaştığımız birçok durumu açıklamamız mümkündür.
‘Kedi uzanamadığı ciğere mundar der.’ atasözünde kedinin ciğere sahip olamayacağını bildiği için tutumunu değiştirdiğini söyleyebiliriz. X partisinden maddi yardım aldıktan sonra borçlu hisseden ve X partisine oy vermeye başlayan kişinin ‘Ben zaten bu partiyi destekliyordum.’ şeklinde düşünmeye başlamasının bu kuramdan kaynakladığını söyleyebiliriz. Ezilen, azınlık topluluğa mensup olan ancak bu duruma ilişkin hiçbir tepkide bulunmayan kişinin, aynı gruba mensup olan ama adaletsizliğe ses çıkaran kişilere ‘Ben sesimi çıkarmıyorum onlar neden çıkarıyor?’ diyerek pasifliğine bahane bulması da bu kuramla açıklanabilir. Fazla çaba verdiğimiz ve elde etmek için acılar çektiğimiz insanların/işlerin/statülerin zamanla ortaya çıkmaya başlayan negatif özelliklerini daha fazla görmezden geldiğimiz gerçeği de bu kuram çerçevesinde bulgulanmıştır. Çünkü bu denli emek verecek kadar olumlu inançlar beslediğimiz birinin bizi hayal kırıklığına uğratmasını kabullenmek büyük bir çelişki yaratacaktır.
Bize benzer insanları sevmeye kendimizi zorlayabiliriz çünkü kendimize benzeyen birinden hoşlanmazsak kendimizden de hoşlanmamış oluruz. Bu durumda ya o kişiyi sevmeye kendimizi zorlarız ya da o kişiyle benzer olmadığımızı düşünmek için farklılıklarımızı görmeye çalışırız.
Kısacası sadece düşündüğümüz gibi davranmayız, davranışlarımız da bir süre sonra düşüncelerimizi belirlemeye başlar. Bilişsel Çelişki Kuramı ortaya atılmadan yaklaşık 700 yıl önce yaşadığını bildiğimiz Mevlana’nın o aşina olduğumuz öğüdü de bu kuramı desteklemektedir;
‘Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol’