Borderline Kişilik Bozukluğu Nedir?
Yazar Öykü Deniz Torun • Psikolog • 10 Aralık 2020 • Yorumlar:
Sınır kişilik bozukluğu olarak da adlandırılan bu durumda; kişide hızlı duygu geçişleri, terk edilmeye karşı aşırı duyarlılık ve ani öfkelenmeler görülmektedir.
Bu kişilik yapılanmasında sıklıkla karşılaştığımız belirgin özelliklerden biri ani öfke patlamalarıdır. Kısa bir zamanda hemen kavga çıkarma, telefonla konuşma esnasında karşıya bir anda aşırı tepki gösterip (kötü ve kırıcı sözler sarf edip) yüzüne telefonu kapama, trafikte çok hızlı sinirlenip karşıdaki şoföre yumruk atma gibi. Bu durumun temeldeki nedeni; hayatın erken yıllarındaki saldırganlık dürtüsünün fazla olmasıdır. Bu saldırganlık dürtüsünün nedeni ise doğuştan gelen etkenler veya erken yaşlarda deneyimlenen travmalar olabilir. Pek çok borderline kişiliğin çocukluk yaşantısında yetersiz ve tutarsız anne tutumları dikkati çekmektedir. Annenin yeterli bakımı sağlamaması çocuğun tutma ve yatıştırılma deneyimlerini eksik yaşamasına ve bu kişilik yapılanmasının oluşmasına neden olmaktadır.
Bu kişiler duygularında sürekli değişkenlik yaşayabildiklerinden uzun süreli ilişkilerde güçlük çekmektedirler. İlişki içinde olduğu kişilere dair duyguları oldukça değişkenlik göstermektedir (partnerini değersiz ve kötü hissettirdikten kısa bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi kahve içmeye davet etmek gibi). Kendilerine, yeteneklerine ve özelliklerine dair duyguları da uç boyutlarda değişkenlik göstermektedir (Bir an oldukça başarılı hissederken bir an kendilerini çok başarısız görme). Terk edilmek, bir ilişkinin sonlanması bu kişiler için oldukça zor, dayanılmazdır ve kaygı vericidir. Kaybedilen kişi yerine hemen yeni birini koyma eğilimi görülebilir. Bu sebeple sağlıklı ilişki kurmakta ve ilişkileri sürdürmekte zorlanmaktadırlar.
Borderline kişilikte yansıtmalı özdeşim savunma mekanizmasının pek çok kez kullandığı görülmektedir. Kendilik temsillerini karşıdakine yansıtıp daha sonra bu yansımaya uygun şekilde davranmaya çalışırlar. Örneğin bankacı bir danışanın, saygın bir konumda olmasına rağmen, görüşme esnasında kendisini yetersiz, değersiz, diğer meslektaşlarına göre daha başarısız biri olarak tanımlaması ve karşısındaki kişilerin (psikoloğun, arkadaşlarının..) da kendisini bu şeklide (yetersiz, başarısız...) görmesini ve buna göre davranmasını beklemesi, bu beklentide ısrarcı olması gibi.
Kaygı bozukluğu ve depresyon bu kişilik bozukluğuna eşlik edebilmekte ve kişiler genellikler bu durum üzerine kliniklere başvurmaktadır. Kişilerdeki bu hızlı duygu geçişleri, terk edilme korkuları, iş, sosyal veya gündelik hayatlarındaki dürtü kontrolündeki zorlanma, kimlik çözülmeleri depresyona ve kaygı bozukluğuna temel hazırlamaktadır. Terapide başlangıçta yoğun depresyon ve kaygı belirtileri üzerine çalışılıp daha sonra temeldeki asıl sorunun üzerine gidilir. Kişilerin; psikoterapilerden düzenli katılımlar sonucu yarar sağladıkları ve işlevselliklerinde belirgin artış olduğu görülmüştür.