ÇARPIK KADRAJLAR
Yazar İdil Saliha Küntüz Duran • Psikolog • 29 Haziran 2017 • Yorumlar:
“…zor olsa da sorumluluğu ele almalı ve suçu iş hayatımızın ve stres yaratan diğer etmenlerin üstünden biraz hafifletmeli sanki ne dersiniz? Bu da başka bir yazının konusu olsun. “ demiştik en son…
Öncelikle SİZ’den başlamalı. Siz’in kim olduğunuzu, isminizi bilmiyorum. Nerelisiniz, tipiniz nasıl, yaşınız kaç, sosyal statünüz nedir…beni de ilgilendirmiyor. Ancak benim tek bildiğim sevgili
Maslow’un piramidinin en üst seviyesindeki Kendini Gerçekleştirme gereksinimine sahip olmaya layık olduğunuz.
Maslow, bir ihtiyacın karşılanmadan diğerine geçilemediği gereksinimlerimizi şu şekilde sıralamıştır.
- Fizyolojik gereksinimler(yemek yemek, nefes almak, su içmek, cinsellik, uyku,denge,boşaltım)
- Güvenlik gereksinimi(can güvenliği, iş, aile, mülkiyet güvenliği)
- Bir gruba ait olma, sevgi, gereksinimi(şefkat, arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık)
- Saygınlık gereksinimi(tanınma, kendine saygı, özgüven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı, sosyal statü sahibi olma)
- Kendini gerçekleştirme gereksinimi(potansiyelini gerçekleştirme, mükemmelleşme, erdem, yaratıcılık, doğallık, problem çözme, önyargısız olma, gerçeklerin kabulü)
Şimdi bu piramitte ilk 2 koşul zaten her birimizde var. Var ki şu anda bu yazıyı rahatlıkla okuyabiliyorsunuz. 3. şartla beraber biraz zorlanmalar başlıyor.
- Son gereksinime kadar giderken yolda bazıları tekliyor, kimi öksürüp kimi aksırıp bir şekilde ilerlemeye çalışıyor… değil mi?
- Peki nedir bizim yolumuza çakıl taşları dizenler?
İşte biz bunlara “Bilişsel Çarpıtmalar ” diyoruz.
- Elbette ki tek neden bunlar değil ama birazdan sayacağım gerçek dşı değerlendirmeler, başlamak için güzel bir konu değil mi?
Hep ya da Düşüncesi: Halbuki hayat gri ve grinin tonlarından ibarettir siyah beyaz olmak yerine. Ama işte bazen zorlaştırıyoruz bu düşünce ile mükemmeliyetçiliği överken. Çektiğiniz fotoğraf ana sayfaya çıkmadıysa “ Ben işe yaramaz bir fotoğrafçıyım! X bile çıktı ana sayfaya bir ben yokum..” Halbuki daha önce benzer başarılar elde eden birbirinden hoş kareleriniz olsa bile…
Zihinsel Filtre:
- Yaşanan olaylardaki olumsuz detaylara odaklanmak sizi yormuyor mu? Örneğin X sitesinde fotoğrafları geziyorsunuz. Biri belki de gereksiz ve yersiz bir yorum yapmış her hangi bir kareye. “Herkes de böyle sanatçı kesildi. Bunlar hep böyle. İnsanlar hiç bir şeyi beğenmiyorlar. Şimdi ben yüklersem benim fotoğrafımı da kimse puanlamayacak!”
Aşırı Genelleme:
- O gün bulutlar pek yardımsever değil mi?
- Modeller açısından şanslı hissetmiyor musunuz?
- Yoksa her çekim günü mü böyle?
- “Ne zaman çekime çıksam bunlar beni buluyor?
- Ne şanssız insanım ben! Benden hayatta iyi kare çıkamaz!” mi diyorsunuz?
- Şimdi tekrar gözlerinizi kapatın ve düşünün çıktığınız 30 çekimin kaçında birkaç aksilik oldu?
Yazın günü gününe ve sesli okuyun. Okuyun ki çarpıtılmış bilişiniz ile yüzleşmenin dayanılmaz hafifliğini yaşayın.
Etiketleme: Aşırı genellemenin hayatınızı daha zorlaştıran halini düşünün, işte etiketleme. “Benden hayatta iyi kare çıkmaz! Ben beceriksiz bir şipşakçıyım!”
Büyütme ve Küçültme: Kusurlu olduğunuzu düşündüğünüz taraflarınızı büyütüp, olumlu yanlarınızı küçültmeyedir bu. “Ne yaptım ben! Mahvoldum! Nasıl olur da fotoğrafı bu ışıkta çekerim hem de bu diyaframla!” ya da “Ne olmuş yani iyi bir kare yakaladıysam maharet lenste!”… Mutsuzluuk, mutsuzluk gel kucağımıza…
''- meli, -malı'' Cümleleri: Bu eklerle motive olmaz aksine mutsuz, kızgın, isteksiz hissedersiniz. “Bu gece çektiğim tüm fotoğrafları işlemeliyim. Hatta gruptaki tüm fotoğrafçılardan önce ve hatta hemen siteye eklemeliyim.”
- Yorucu değil mi?
Olumluyu Geçersiz Kılma: Sergi açtınız diyelim. Uğraştınız, emek verdiniz ve filanca yerde filanca gün filanca kişileri çağırıp sundunuz fotoğraflarınızı. Gelen konukların beğeni yorumlarını duydukça “Of.. Aslında kibar olmaya çalışıyorlar. Eminim beğendiklerinden değil bunlar!”…
- Tanıdık geldi mi?
- Ne kadar yorucu ve yıkıcı bir biliş değil mi?
Zihin Okuma: Aynı sergi açılışındayız. Diyelim ki gelenlerden biri bir köşede pencereden dışarıya bakıyor, dalmış uzaklara. “Gelenleri çok sıktım. O kadar sıkıcı bir sergi açmışım ki adam gezmek yerine dışarıyı izleyeyim daha iyi diyor kesin!” hmmm belki de şimdi aldığı bir telefondan dolayı düşüncelere dalmıştır, ki öyle, ama siz kendi düşüncenize öyle ikna olursunuz ki araştırma gereği duymadan tüm gününüzü hem de sergi açılışınızı mahvedersiniz.
Falcılık Yapma: Fala inanma falsız da kalma derler ya, bu onlardan biri değil, acı veren bir bilişsel çarpıtma şeklidir. Sergide dışarıya dalıp giden adam var ya, işte o, telefonda kız arkadaşı ile tartıştı. Ancak daha da vahimi yapmakta olduğu falcılık, “Bundan sonra asla düzelmeyecek ilişkimiz. Hiçbir şekilde onu geri döndüremeyeceğim. Eminim bundan!” Gerçekçi olmamasına rağmen o buna inanıp çoktan ümitsizliğin pençesine düşmüştür bile.
Kişiselleştirme: Hiçbir mantıksal açıklaması olmaksızın, bir temele dayandıramadan olumsuz bir olayın sorumluluğunu üstleniverirsiniz. Sonuç, büyük bir suçluluk hissidir. “Ben olmasaydım burada çıkmazdık çekime ve o daha iyi kareler çekerdi. Ben iyi bir çekim arkadaşı değilim. Hepsi benim hatam!” Hâlbuki başkalarının yaptığı sizin değil onların sorumluluğudur.
Zor görünen insanların çoğunda, ya da yorucu hayatların büyük kısmında bilişsel çarpıtma örneklerini görebiliriz. İlk adım onların farkına varmaktır.
Ve,
Sevgili okuyucu, dünyanın en iyi terapistine de gitseniz, dünyanın en harika ilacını da kullansanız; iç görünüze giden patikayı reddederseniz, bir sonuç alamazsınız. Öncelikle SİZ istemelisiniz gelişmeyi, gelişmeye giden yola çıkmayı.