Cesaretin Var Mı Aşk'a?
Yazar Seda Arı Üzer • Psikolog • 21 Şubat 2022 • Yorumlar:
Cesaretin Var Mı Aşk’ a?
Bazılarımız için bu soruyu sormak ne kadar da zor değil mi? Bir de bunu ona söylemek şöyle dursun hatta bazen âşık olduğumuzu kendimize itiraf edemediğimiz bile olabilir. Hani şu aşk ve gurur arasındaki sıkışmışlık duygusu var ya tam da ondan bahsediyorum. Sizin de âşık olduğunuz ama bir türlü söyleyemediğiniz oldu mu? Hiç düşündünüz mü sizi engelleyen neydi? Neden bu kelimeler ağzınızdan dökülemedi? Neden ilk adımı atmak sizi bu kadar zorladı? Peki ya gurur adını verdiğimiz bir sürü duyguyu tek bir kelimeye sığdırdığımız duygunun temelinde acaba neler yatıyor? Bunun geçmişimizle nasıl bir bağı olabilir? Neden hep aynı noktada sıkışıp kalıyoruz? Tüm bu güçlü duyguları en yakın arkadaşınıza karşı hissetseydiniz ne olurdu? Tüm cesaretinizi toplayıp söyler miydiniz yoksa bir gün söylemesini bekleyerek aşkınızı kalbinizin en derinlerinde mi saklardınız?
İşte 2003 yapımı olan bu film, bu ikilemlerden doğuyor. Gelin birlikte bu soruların cevabını, ruhun haritasını çıkarttığına inandığım Şema Terapinin ışığıyla aydınlatalım. Film ruhsal anlamda yaralı iki çocuğun arkadaşlık hikâyesi ile başlıyor. Biri, tek sevgi kaynağı olan annesinin ölmekte olduğunu öğrenen, ölmemesi için totemler yapan ve bu süreçte babasından herhangi bir ilgi, şefkat, yakınlık görememiş bir erkek çocuğu; diğeri, ırkçılığın yoğun olarak yaşandığı dönemde kendi ülkesinden kopup gelmiş, geldiği topraklarda kabul görmemiş, dışlanmış, aşağılanmış göçmen kızı…
Julien’ in çocukluğunda annesini kaybetmesi onda terk edilme şemasının oluşması için ortam hazırlarken; babasının ilgi, destek, şefkatte bulunmaması duygusal yoksunluk şemasının oluşmasına neden olmuştur. Bu iki ana şeması onun geçmişini etkilemekle kalmayıp geleceğini de etkisi altına almıştır.
Sophie’nin kendi ülkesinden kopup gelmesiyle geldiği ortamda dışlanması pis Polonyalı diye hakarete uğraması, alay edilmesi, kimse tarafından sevilemeyeceğine olan inancı kusurluluk şemasının ve kuşkuculukşemasının temellerini atmakla birlikte; bu süreçte yeteri kadar sevgi, ilgi alamaması, yaşadıkları karşısında onu koruyan birinin olmaması duygusal yoksunluk şemasının ve kendini geldiği ortama ait hissedememesi ise sosyal izolasyon şemasının çekirdeklerini oluşturmuştur. Ve çocukluğunda beraberinde getirdiği bu şemalar onun da tüm hayatını, aldığı kararları herkes gibi etkilemiştir.
Julien kendisi gibi incinmiş bir çocuk olan Sophie’yi mutlu etmek ve onunla arkadaş olabilmek için annesinin hediye ettiği tek hazinesi olan ‘oyun kutusunu’ Sophie’ye vermek ister ancak; Sophie’nin cevabı “Beni sevdiğini ispatla” dır. Kusurluluk ve kuşkuculuk şeması hayatına o kadar hâkim olmuştur ki kendisine verilen hediyeyi bile koşulsuz kabul edemez(şema teslimi). Ve birbirlerine karşı sevgilerinin ispatı için tehlikeli oyunlar tam da bu dönem başlar. Oyun onlar için ‘ seni seviyorum, yanındayım, senin için her şeyi göze alırım ‘ demenin duygusal yoksunluklarını karşılıklı doyurmanın bir yoludur. Oyun kutusuysa sevgilerinin simgesidir.
Dostlukları Julien in annesinin ölümünün ardından daha da güçlenmiş ergenlik yıllarına kadar böyle devam etmiştir. Ergenlikle birlikte o masumane dostluk duygularının yerini aşk almıştır ve ikisinin de bunu dile getirmeye cesareti yoktur. Duygularını ifade edemedikleri sakladıkları bu dönemde hayatlarına duyguları bastırma şeması hâkim olmuştur(şema teslimi). Her ne kadar karşılıklı duygularını ifade edemeseler de aşkın yarattığı güçlü çekim onları birbirine bir mıknatıs gibi çekmiştir. Her ikisinde de ortak olan duygusal yoksunluk şeması onların bir birine bu denli güçlü duygular hissetmesine neden olmuştur(şema kimyası). Onları birbirine bağlayan oyunlar da bu dönemde ‘Beni sevdiğini ispatla’ dan çıkmıştır. ‘Âşık olduğu biri var mı? Bana karşı o da farklı duygular hissediyor mu?’ sorularının cevaplarını arayan bir araç olmuştur.
Sophie’ye bu kadar âşıkken neden Julien duygularını özgürce söyleyememiştir? Onun duygularını kalbinin en derinine gömmesine neden olan etmenler nelerdir?
Julien in annesinin ölümünün ardından ortaya çıkan hayatını etkisi altına alan; en güçlü şemaları olan duygusal yoksunluk ve terk edilme şeması onun duygularını ifade etmesini engelleyen en büyük etmenlerdir. Annesini kaybeden küçük bir çocuk, şimdi hayatındaki en önemli kişiyi nasıl kaybetmeyi göze alabilsin ki? Ya reddedilip her zaman yanında olan, seven, ilgilenen en yakın arkadaşını da kaybederse?(Şemalar hayatımızı ele geçirdiğinde, şemaya teslim olduğumuzda sağlıklı düşünemez, çocuklukta yaşadığımız çaresizliğin aynısını hayatımızda yoğun bir şekilde hissederiz.)
Julien’i etkileyen bir başka etmen ise derslerinde başarısızlığı ve çılgınca yaşadığı hayatı nedeniyle babasının artık Sophie ile görüşmesini istememesidir. Babasından koşulsuz sevgi alamayan Julien babasının biraz olsun kendisini sevebilmesi için onun isteklerine boyun eğmiş (boyun eğicilik şeması), aşkını da kalbine gömmüştür. Tam olarak hayatından çıkartamasa da Sophie’yi 1 yıl hayatından çıkartmak istemiş ve 1 yıldan fazla birbirlerinin hayatından çıkmışlardır. Kendisini duygusal yoksunluğa ve terk edilmeye mahkûm etmiştir. Sophie’den ayrı kalmaktan bu kadar korkarken neden hayatından kolayca çıkarttı diye sorgulamadan edemiyor insan değil mi? Bunu da şema terapi; şemanın aşırı telafisiyle açıklar. Korkulan duyguyla savaşmak, o beni terk etmeden ben terk edeyim düşüncesi ancak bu da yine aynı duyguların yaşanmasını engellemez hatta aynı yoğunlukta yaşanmasına neden olur. Kısacası bu dönemde Julien; bir yerden Sophie ye kendisine âşık olup olmadığını anlamak için oyunlar oynarken bir yerden de onu itmiştir.
Julien’e bu kadar âşıkken Sophie neden cesaret edip duygularını özgürce söyleyememiştir? Onun duygularını kalbinin en derinine gömmesine neler neden olmuştur?
Sophie’nin de hafızasının şablonlarında saklı olan çocukluk anılarının doğurduğu şemalar aşkını itiraf etmesini engellemiştir. Bu şemaların hayatını gizliden gizliye nasıl etkilediğini incelediğimizde; Sophie, Julien’in kendisiyle ilgileniyor mu yoksa oyun mu oynuyor olduğunu hiçbir zaman anlayamaz, ona güvenemez aklında hep ‘Acaba benimle oyun mu oynuyor?’ sorusu vardır. Kuşkuculuk şeması iş başındadır. Ve kendi duygularının da açığa çıkmasından korkar. Oyunlara oyunla karşılık verir. Sophie’nin duygularını bastırmasına bir başka nedense Julien’in babası tarafından hiç kabul edilmemiş olmasıdır. Kendisinin kusurlu, istenmeyen biri olarak hissetmesine, bundan dolayı da sevilmeyeceği inancı hayatını tekrar kontrol etmesine neden olmuştur. Bu da kusurluluk ve duygusal yoksunluk şemasının hayatını yeniden etkisi altına almasına neden olmuştur.
Aradan geçen 1 yılı aşkın süre sonucunda Julien için kendisini zorlar. Babasının sevgisini kazanabilmek, istediği gibi bir evlat olmak için kendisini feda eder (fedakârlık şeması) ve onun istediği gibi bir kızla evlilik hazırlığına girer. Ancak düğüne Sophie’nin gelmesiyle Julien kararından vazgeçer. Babası onu affetmez, terk ederek onu cezalandırır. Bu terk edilme acısıyla (terk edilme şeması)o da Sophie’yi bundan sorumlu tutar ve bu sefer de araya 10 yıl görüşmeme kararı girer(cezalandırıcılık şeması).
Peki, bu 10 yıl neler yaşarlar? Sophie bu 10 yılın içinde duygusal olarak paylaşımda bulunmadığı bir sporcuyla birlikte olur. Böylelikle kendi şeması olan duygusal yoksunluğa kendisini hapseder. Evlenmek için tek bir şey ister; ona mükemmel, gösterişli, lüks bir hayat yaşatması(yüksek standartlar şeması) bu da temelde kendini kusurlu hissettiren (kusurluluk şeması) her şeyle savaş gibidir. Ancak hiçbir şey Julien’i unutturmaya yetmez, her geçen gün ona kavuşmak için geçen bir gündür.
Julien ise mesleğinin zirvesindedir. Çok kazandıran bir işi, duygusal bağ kuramadığı bir eşi, çok kıymet verdiği iki çocuğu vardır. Babasının tam da onun sahip olmasını istediği hayata sahip olmuştur. Babasının sevgisini kazanabilmek için her ne kadar büyük fedakârlıklarda (kendini feda şeması) bulunsa da bu babasını geri getirmeye yetmez ve tüm bu sahip oldukları duygusal yalnızlığını hafifletmez (duygusal yoksunluk şeması). Terk edilmekten korkan yalnız ve yaralı çocuk kendisini gerçekleştiren bir kehanetçesine kalabalığın içinde yalnız kalmıştır(terk edilme şeması). O da 10 yılın geçmesini iple çeken biri olmuştur. Bunu filmde şu sözlerle ifade etmiştir: “Sahibini bekleyen bir köpekgibi seni bekledim Sophie.”
Ve 10 yılın ardından birbirlerine kavuşan âşıklar son oyunlarını oynarlar; belki de bir daha hiç ayrılmamak adına birbirlerine sarılarak kendilerini beton havuzuna gömdürürler bu onlar için en mutlu sondur, sonsuzluktur…
Neden birlikte mutlu bir hayat yaşamaktansa mutlu bir ölümü tercih etmişlerdir? Çünkü onlar için birlikte mutlu bir sonsuzluk, duygusal yalnızlıklarının tek ilacıdır.(duygusal yoksunluk şemalarına başkaldırı gibidir.) Böylece Julien, hiçbir zaman Sophie tarafından terk edilmeyecek (terk edilme şeması); Sophie de hiçbir zaman ‘Julien, acaba beni gerçekten seviyor mu?’(kuşkuculuk şeması) diye düşünmeyecektir.