Çift Terapisine Bakış (Kısım III)
Yazar Gonca Küçüktetik • Psikolog • 10 Şubat 2017 • Yorumlar:
Bundan önceki son iki yazımın devamı olarak Çift Terapisi konusunu bu yazımda sonlandırmak istiyorum. Öncelikle çift terapisine başlamak için gereklilikleri ve genelde bize başvurulduğu takdirde bunun bir sistem çerçevesinde incelenip, sorumluluğun çiftlerden her ikisine de paylaştırıldığını söylemiştik. İlişki içerisindeki problemler bizim için ipucu olup, birer belirti ve ya semptom olarak ele alınırlar demiştik.
Yazının ikinci kısmında biraz daha çiftlerin bize gelmelerindeki sebeplerden bahsettik. Tatminsizlik, yüksek ve gerçek dışı beklentiler, değişime karşı olan hoşgörü eksikliği, aile içi sıkıntı ve travmalarla başa çıkmadaki yetersizlik, aldatma ve benzeri duygusal tatminsizlikler; yapıcı olmayan fakat yıkıcı iletişim gibi sorunların boşanma oranlarındaki artışa bir katkısı olabileceğinden bahsettik. Bu sepeblerden bir başkası olarak da kişinin kendi yapısal, kişilik örüntüsünden kaynaklanan sıkıntılarının eşine ve etrafındaki ilişkilere yansıması olduğuna değinmiştik. Bugün biraz daha bu konuyu detaylandırmak istiyorum.
Kişilik yapısı dediğimiz, kişilik örüntüsü olarak da isimlendirilen bu kavramı kabaca şu şekilde açıklayabiliriz: kişiliğimiz çok küçük yaşlardan itibaren inşa edilmeye başlanan, yaklaşık 5 yaş civarında kalıplaşan ve kişinin duygusal, düşüncesel ve davranışsal olarak gösterdiği özelliklerin tümüne verilen ad diyebiliriz. Kişinin özelliği dediğimiz şeyler kalıcı, tanımlanabilir, tahmin edilebilir ve sabittirler. Kişilik bozukluğunun ortaya çıkmasıyla beraber, kişinin özelliklerinin değişiklik göstermesi (tutarsızlaşması), çevresinde ve ilişkilerinde uyum problemi yarattığında, öznel bir problem yarattığında ortaya çıkan durum olarak açıklanabilir. Kişilik bozukluğu ve ya kişilik problemi olan kişiler etrafı objektif olarak gözetleyemedikleri ve anlamlandıramadıkları için çevresiyle olan problemlerde genelde kendisinin değil diğer kişilerin sorumlu olduğunu düşünmesi ve kendini değiştirmek yerine dış dünyanın ona uyum sağlamasını bekleme eğilimindedirler. Olan olayları kendi için ve kendine göre algılarlar ve diğer insanları yargılamaları da buna göre olur. O yüzden çoğu zaman kafalarında yazmış oldukları, ya da algısal çarpıtmalarla hareket ettiklerinden dolayı insanlarla sağlıklı iletişim ve ilişki kurmaları gittikçe zorlaşır.
Kişilik dediğimiz şeyin oluşumuna katkıda bulunan faktörler; çocukluktan gelen ve mizaç benzeri unsurlar, ailenin tutumu ve yetiştirilme tarzı, kültürel öğeler, sinir sistemi gelişimi, çevre, biyolojik faktörler, psikanalitik dediğimiz bilinçaltı unsurları bütünümüzü oluşturur.
Kişilik bozukluğu dediğimiz şey belki ölümcül bir rahatsızlık değildir ama kendi kafamıza göre de verebileceğimiz bir tanı değildir. Bu tanıyı almak için kişilerin çok iyi bir psikiyatrik ve psikolojik muayeneden geçmesi gerekir. Bu noktada başvurduğunuz ruh sağlığı uzmanın yetkinlik ve yeterliliklerini iyi değerlendirmeniz ve uzmanın güvenilir olması elzemdir.
Peki, çift olarak konuyu ele aldığımızda çiftlerden birinin kişilik problemlerinden dolayı tetiklenen ve giderilmesi zor olan sıkıntılar için ne yapılmalı? Az önce de dediğim gibi çiftler bize geldiklerinde biz onlar tek tek değil bir sistem yapısı halinde beraber görüp, seansları bu şekilde ele alıyoruz. Fakat çiftlerden birinin önceden yaşadığı travma ile alakalı birikintileri varsa ve bunu eşine yansıtıyorsa, ya da kişilik problemlerine bağlı olarak olayları algılama ve duygulanımında sıkıntı varsa o zaman o eşin eş zamanlı olarak bireysel terapiye de başlamasını öneririz ki kendisiyle olan sorunları ile ilgili iç görü ve farkındalık kazanarak hem kendisi hem de ilişkisi için önemli bir adım atmış olur. Bu kesinlikle yanlış anlaşılmasın; bir tarafın kişilik bozukluğu var ve diğer eş tamamen suçsuz ya da etkisizdir diye bir şey söz konusu değil. Burada belirtilmek istenen bazen kişinin kendi geçmişinden ve yapısından kaynaklanan bazı problemler ileriki dönemlerde tetiklenebilir ve bunun ilk ve son defa olarak çözümlenmesi bu problemin bir daha karşıımza çıkmaması için gereklidir. Eşlerin birbirlerine bu konuda destek olarak, gerekirse kendileri de bilgilendirmelidirler. Döngüsel olarak tekrar gösteren davranışların kırılmasına olanak sağlamak gene çift taraflı olacaktır. İletişimin de önemi burada artıyor çünkü anlayış ve en önemlisi o güveni karşı tarafa hissettirmek ve onun bu süreçte yalnız olmadığını hissettirmek oldukça faydalı olacaktır.
Yani eşler aynı zamanda bireysel olarak kendi terapilerine devam ederken, çift olarak da çift terapisine devam edebilirler. Hiç bir sakıncası yoktur.
Anahtar kelimeler: boşanma, çözüm odaklı düşünme, bilişsel terapi, tedavi, terapi, olumlu düşünme, farkındalık, psikoloji, ruh, beden, zihin, mutsuzluk, depresyon, kaygı, semptom, kişilik, karakter, evlilik, aldatma, bireyse terapi, zihin, aile, destek, sosyal destek, eş problemleri