Cinsel İstek Azlığı
Yazar Cemal Akdemir • Psikiyatrist • 26 Haziran 2018 • Yorumlar:
Cinsel istekte azalma, cinsel düşünce ve fantezilerin, cinsel birleşme ve orgazma ulaşma sıklığının azlığı ya da yokluğu, cinsel bir eylemi başlatma, eyleme katılma ya da karşılık verebilme isteğinin yetersizliği olarak tarif edilebilir. Sebebi genellikle psikojeniktir.
Genel olarak kadınlarda, erkeklere göre daha sık olarak görülür. Kadınlarda en sık görülen cinsel işlev bozukluğu olmasına rağmen, tedaviye başvuran kadınlar arasında 2. hatta 3. Sıraya bile düşebilmektedir. Toplumumuzda cinselliğin yalnızca erkeğe özgü olduğu, erkeklerin cinselliği isteme ve ondan haz almaya hakkı olduğu yönünde bir algı vardır. Bu algıya göre cinsellik kadın için bir haz ve doyum aracı değil, sadece bir görevdir. Erkeğin doyumu ve neslin devamı için cinsellik gereklidir fakat kadının bundan haz alması önemli değildir. Dolayısı ile cinsel arzusu doğrultusunda sevişmeyi başlatan, cinselliği önemseyen bundan haz alan ve sevişme sırasında aktif olan kadına hoş bakılmadığı inancı yaygındır. Bu sebeplerden ötürü cinselliğin kadın içinde bir haz ve doyum aracı olduğu ve kadınında buna ihtiyacı olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir. Maalesef kadınlarda bu durumu doğal karşılayabilmektedir.
Birincil olarak kabul edilen cinsel istek azlığı, ergenlik yıllarında başlayıp ömür boyu sürer, genellikle muhafazakâr yetişme ortamlarında büyüyen kadınlarda görülür, cinselliğin yasaklanması, suçluluk ve günahkârlık duygusu, cinselliği bastırmaya yok saymaya hatta kadının kendi bedenine yabancılaşması olarak da algılanabilir.
İkincil olan cinsel istek azlığı ise, başlangıçta hiçbir sorun yokken, sonradan gelişen eşler arası uyumsuzluk, çatışmalar, depresyon, anksiyete, çeşitli kronik hastalıklar, alkol madde kullanımı, tedavi için verilen ilaçlar, cinsel şiddet ve cinsel travma, kendisinde veya eşinde var olan cinsel işlev bozuklukları gibi etkenlere bağlı olarak ortaya çıkan durumdur.
TEDAVİ
Tedavide çok yönlü bir yaklaşım kaçınılmazdır. Eşin sürece dahil edilmesi ayırıcı tanı ve tedavi açısından önemlidir.
Birincil olarak kabul edilen olguların düzenli ve uzun süreli terapiye ihtiyaçları vardır ve düzelme oranı ikincil olanlara göre daha azdır.
İkincil olarak kabul edilen olguların tedavisi daha kolay ve düzelme oranları çok yüksektir. Tedavinin temeli altta yatan sorunu çözmektir. Kimi zaman kullanılan tedavilerde değişiklilere gidilmesi, kimi zaman depresyon, anksiyete gibi sebep olabilecek hastalıkların tedavi edilmesi, kimi zaman da kendisi ve eşle ilgili cinsel işlev bozukluklarına veya diğer sorunlara yönelik terapi müdahaleleri yeterli olmaktadır.