Çocuğumla Doğru Bir İletişim Kurmak İstiyorum

Yazar Hande Durukan BektaşPsikolog • 3 Haziran 2021 • Yorumlar:

Atalarımızın “Ağaç yaş iken eğilir” sözünün bilimsel açıdan oldukça tutarlı bir anlam içerdiği kanaatindeyim. Çocuklar her zaman yeni bilgilerle donatılmaya yetişkinlerden daha fazla müsaitlerdir. Bir çocuğun yeni bilgileri alıp işlemesi, öğrenmesi ve davranış haline getirmesi kolay olmayan bir süreç olmakla birlikte biraz sabır ve istikrarlı olunduğu takdirde başarı alınma olasılığı yüksek olmaktadır.

Bu yazımızda, sizlere son zamanlarda çok fazla duymakta olduğumuz çocuklarla doğru iletişimin beş altın kuralı ya da çocuk yetiştirmenin üç anahtarı gibi sihirli bilgiler sunmayacağım. Fakat ebeveynler olarak hangi noktalarda tıkanmaktayız? Ve bu tıkanmış noktalarda nasıl bir iletişim modeli kullanmalıyız? Gibi aklımızı kurcalayan sorulara gelin birlikte uygun cevaplar arayalım.

Çocuklar da yetişkinlerin arzularına sahiptirler. Anlaşılmak, sevilmek, saygı görmek, dikkat çekmek isterler. Duygusal yakınlık kurmak, desteklenecek ve desteklenmeyecek alanlarının belli olmasını beklerler. 

     Uygun bir iletişimin başlangıcı için çocuğunuzun yaşına bakmaksızın her zaman onlarla konuşurken göz teması sağlanmalıdır. Göz teması kurularak iletişime geçilen çocuklarda, hem söylenilenlerin direk kendisi için olduğunu anlamasını sağlamak hem de ‘bunu sana söylüyorum çünkü beni anlayacağını düşünüyorum’ mesajı almaktadır. Bu mesaj doğru biçimde verildiği takdirde çocuklarda şöyle bir alt bilinç oluşmaktadır. ‘Ben önemli biriyim, anlayabilen bir varlığım ve benden karşı tarafın istek ve düşüncelerinin anlaşılması beklenmekte.’ Bu düşünce yapısının getirisi çocuklarda dinleme ve anlama becerisinin güçlenmesine olanak sağladığı gibi özgüven gelişimini de olumlu yönde etkileyecektir.

     Bir diğer faktör ise, sadece etken olarak konuşmaktan ziyade edilgen olarak da onların anlattıklarına gereken ciddiyeti göstererek dinlemek ve dinlediğinizi gösteren mesajlar verebilmekte yatar. Gerçek anlamda dinlenilmediğini düşünen bir çocuğun benlik saygısında düşüşler olmaktadır. Ayrıca aile bireylerine karşı olumsuz tutumlar geliştirebilmekte, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde öfke patlamaları olarak karşımıza çıkabilmektedir. Peki onları dinlediğimize dair nasıl mesajlar vereceğiz? Konuştukları zaman mimik ve yüz hareketlerinizle anlatılanlara dair duygularınızı yansıtabilirsiniz. Veya anlattıklarına dair sorular sorabilir, konuya ilişkin kendi yorumunuzu yapabilirsiniz. Öfkeli, mutlu, üzgün ya da heyecan içerikli duygularını yakalayıp ‘Sanırım bu durum seni oldukça heyecanlandırmış’ ya da ‘Anlattıklarından anladığım kadarıyla gerçekten öfkelenmişsin’ gibi geribildirimler vermek ise anlaşıldıklarına dair en güzel yanıtlar olmaktadır. Anlaşılmış olduğunu hisseden çocuklar kendilerini daha rahat ifade etmeye başlar. Kendilerini daha rahat ifade edebilen çocuklar ise olumsuz duygularını farklı bir geleceğe taşımazlar.

     Çocuklar yaşları ve özellikleri ne olursa olsunlar birer bireydirler. Bireyler birey olmanın farkında olmak ve bu farkındalıktan keyif duymak isterler. Gelişimin doğasından kaynaklı bu durum böyledir. Her birey yaşına ve özelliklerine bağlı olmadan anlayacağı ve hissedeceği şekilde saygı gösterilmeyi hak eder ve bekler. Sosyo-kültürel yapımızda çocuklar maalesef genel itibariyle saygı duyulan bir bireyden ziyade saygı göstermesi gereken küçükler olarak lanse edilmektedir. Belki de saygı duyulmayan çocuklar olarak yetişmekten kaynaklı çocuklara nasıl saygı göstereceğimizi tam olarak bilememekteyiz. Saygı duyulmamış bir çocuk olarak yetişen çocuklar gelecekte itaatkar ve daha çok boyun eğici taraf olmakta olup güçlü olmak için ekstra çaba sarf ederler. Yetişkinler, saygı gösterirken çocukların kişisel tercihlerine, doğru ya da yanlışlarına olanak sağlayıp sonuçlar istenildiği gibi olmasa bile bunlarla yüzleşmelerine müsaade etmeliler. Verdikleri kararları iyisiyle kötüsüyle birlikte tartışıp eylemlerini şahsi olarak ortaya koymalarını desteklemelidirler. Onlara saygı duymak için herhangi bir alanda başarı göstermelerini beklersek, başarılı oldukları zaman saygı duymayı bilmeyen yetişkinler olarak karşımıza çıkacaklarını maalesef tahmin edememekteyiz. 

     Ve gelelim sevgiyi hissettirme konusuna. Bu hissiyatın çocuklar için ne denli olumlu bir etkisi olduğuna. Ebeveynlerin çocuklarına göstermiş olduğu sevgi gelecekte çocukların ne tarz bir kişiliğe sahip olacağını belirlemektedir. Çocukların gelecekte psikolojik, zihinsel, sosyal ve daha birçok yönden sağlıklı olduğunu görmek için çocukken ailesinin göstermiş olduğu sevgiye, ilgi düzeyine, sıcaklığa bakmamız çoğu zaman yeterli olacaktır. Sevgiye aç olan bir kişinin psikolojik açıdan güçlü hissetmesi ve karşılık olmadan sevmesi imkansız gibi gözükmektedir. Çocuklar öncelikle anne babanın birbirlerine karşı göstermiş olduğu sevgiyi hissederek büyürler ve öğrenirler. Bu sevgiye ne kadar şahit olurlarsa sevmeyi de o kadar kuvvetli öğrenir. Anne ve baba, kurdukları doğru iletişim ve karşılıklı hoşgörü ile çocuğa rol model olmaktadır. Ne olursa olsun birbirlerine olumsuz söz söylemekten kaçınmalıdırlar. Bir diğer yandan yalnızca belirli koşullar içerisinde sevgi gören çocuklar, o koşullar karşılanmadığında sevgiyi hissedemezlerse bu durum onlar için yıkıcı olmaktadır. Örneğin sadece derslerinde başarı gösterdiğinde sevgi sözcükleri duyan bir çocuk, derslerinde başarı gösteremediği zaman sevilmeyeceğini düşünüp kendini değersizleştirebilir. Bu değersizlik duygusunu yaşayan çocukta ileriki zamanlarda zedelenmiş bir benlik yapısının görülmesi oldukça normal sayılmaktadır. Onlara sevgimizi göstermenin en sağlıklı yolu, koşullara bağlı kalmadan her anda sevgimizi kelimelere dökmek, davranışlarımızla bunu belli etmek ve ne olursa olsun sevmeye devam edeceğiniz hakkında güven vermektir.

     Çocuklara vereceğimiz sevgi, saygı ve anlaşılmış olma ihtiyacına verilen doğru cevaplar onların psikolojik yönden sağlıklı birer yetişkin olma yolunda ilerlemelerini sağlayacak temelleri oluşturmaktadır. Bu temelleri sağlam kurabilen anne ve babalar, onların kişilik gelişimlerini olumlu yönden desteklemiş olacaklardır. Kaldı ki bu süreçte mükemmeli aramak, mükemmel bir çocuk yetiştirmek için çabalamak bir hata olur. Çünkü kimse mükemmel değildir. Ebeveynler olarak bizler de mükemmel olamamaktayız. Eksik olduğumuz durumları ve yapamadıklarımızı çocuklarımızın tamamlamasını istemek ve onları bu açıdan zorlamak mutsuz bireyler yetiştirme yolunda yapılan bilinçsiz davranışlardır.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)