Çocukla İletişim
Yazar Gökhan Bingöl • Psikolog • 5 Ocak 2022 • Yorumlar:
Geçenlerde halk otobüsüne bindim. Bir anne çocuğuna "Rahat dur yoksa bir daha seni dışarı çıkartmam bak." diye söyleniyordu. Çocuk da birkaç dakika sakin durur, üzülür sonra anne tekrar ikaz eder. Sonra çocuk tekrar harekete geçer ve anne "Bak kardeşin böyle yaptı onu çıkartmadım, çıkartmıyorum. Sen de rahat durmazsan seni de bir daha çıkartmayacağım." diye tekrar etti. Ben çocuğa baktım ve şöyle bir manzara gözümün önüne geldi: Çocuk büyümüş, özgüvenini yitirmiş, belki de sosyal fobisi olmuş biri olarak kapımı çalmış, benden psikolojik destek istiyor, bu durumdan kurtulmak istiyor. Dolayısıyla üzüldüm gerçekten. Bunun üzerine böyle bir yazı yazmak istedim. Umarım faydalı olur.
Muhtemelen birçok anne baba bu durumu sıkça yaşıyordur. Peki ama böyle durumlarda veya buna benzer başka durumlarda anne babanın nasıl davranması gerekir? Nasıl davranırsa çocuk özgüvenini yitirmez? Neler söylerse çocuk gerçek bir birey olmaktan çıkmaz. Neler söylerse çocuk ileriki hayatında zorluk çekmez.
Öncelikle ebeveyn çocuğun duygusunu anlamaya çalışmalı. Çocuğun ne yapmak istediğini anladığını çocuğa hissettirmeli. Çocuğa şunu düşündürtmemiz gerekir: Vay annem-babam beni anlamış. Yani çocuk anlaşıldığını hissedebilmeli. bu arada isterseniz farkındalığımız daha fazla gelişsin diye gelin bunu biz yetişkinlerin dünyasına uyarlayalım bakalım neler hissedeceksiniz. Diyelim ki yanınızda eşiniz, abiniz, ablanız veya başka bir yetişkin var ve biraz hareket etmek, belki yerini değiştirmek, belki ayağa kalkmak istiyor. Siz de ona dönüp diyorsunuz ki "Bak rahat dur yoksa bir daha seni dışarı çıkartmam." ya da "Bir daha seninle dışarı çıkmam." ya da "Biraz rahat dur ya nu nedir böyle." Bir düşünün neler olur, neler yaşanır, neler hissedersiniz? Karşıdaki muhattabınız neler hisseder, neler düşünür? Kaldı ki bu kişi bir yetişkin ve bu yetişkin hareket etme dürtüsünün önüne geçebilir, onu kontrol edebilir. Lakin çocuk bunu dahi kontrol edemeyen, aksine bu hareket etme isteği tam da onun doğasında olan biri. Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: hareketsizlik çocuğun yaratılışına ters, aykırı bir durum. Çocuktan mum gibi durmasını beklemek ne kadar doğru bir düşünün lütfen. Kendi çocukluğunuzu düşünün. Bunları anlattıktan sonra olması gereken diyaloğu gösterelim.
Anne: Galiba hareket etmek istiyorsun.
Çocuk: Ya evet der ya da onaylayacak tarzda kafasını sallar.
Anne: Burada böylece durmaktan sıkıldın değil mi?
Çocuk: Yine aynı hareketi yapar.
Anne: Sendeki bu istek bende de var biliyor musun? Ben de hareket etmek istiyorum.
Çocuk: Şaşırır, güler.
Anne: Ama şu an araba hareket halinde değil mi?
Çocuk: Evet anne araba çok hızlı hareket ediyor.
Anne: Ani bir hareket yaparsa biz de dengemizi kaybetmez miyiz sence?
Çocuk: Evet anne.
Anne: Dengemizi kaybettiğimizde de yere düşebilir yaralanabiliriz değil mi?
Çocuk: Evet anne hem de kötü yaralanırız.
Anne: Onun için biraz daha sabretsek nasıl olur sence?
Çocuk: Doğru söylüyorsun anneciğim.
Maalesef çocuklarla olan iletişimimiz gerçekten de çok olumsuz. Peki başka neler oluyor. Bir akşam yemeğini düşünelim. Herkes sofrada. Anne tabaklara yemek koyuyor. Tabi düşünceli annemiz çocuğu düşündüğü için, gelişimini düşündüğü için çocuğun tabağına fazlaca yemek koyuyor ve o tabak bitmeden sofradan kalkmak yok diyor. Çocuk her seferinde önüne konulan yemeği yememek için sorun çıkartsa bile kazananın anne olacağını bilir ve yemeğini yer. Ya da çocuk benim karnım tok ama annem böyle dediğine göre ben aslında tok değil açım çünkü anneler her şeyi bilir. Acaba onun esrarengiz güçleri mi var deyip yine yemeğini yer. Dolayısıyla da çocuk bu düşünceler ışığında önüne konulan yemeğini her seferinde yiyecek ve muhtemelen obez olup çıkacak ve anne-çocuk diyetisyenin yolunu tutacaktır. Bir başka ihtimal de çocuk yemeği yememek için mızmızlanacak sorun çıkacak anne zorla çocuğa yedirecek. Lakin hocam iyi hoş diyorsunuz da biz böyle yapmasak çocuklar hiç bir şey yemiyor, sıska biri olup çıkıveriyorlar. Peki sevgili anneler çocukluğunuzu düşünün.(ya da başkaların çocukluğunu) Anneler çocukların eline bir ekmek verir bazen o ekmeğin salça sürülmüştür bazen de kuru bir ekmek verilmiştir. Nasıl da iştahla o ekmek yenirdi, nasıl da hemencecik bitirirlerdi. Çünkü o anneler çocuklarına yemeği zorla yedirmezlerdi. Hatta çocuk acıktığı için gelip anneden kendisi isterdi. Ondan sonra şimdiki annelerimiz dert yanıyorlar: Hocam çocuklarımız çok mutsuz. Ne yapsak yaranamıyoruz. E tabi mutlu olmaz. Sen çocuğa bir oyuncak değil, fazladan fazladan oyuncak alıyorsun, tabağına fazladan fazladan yemek katıyorsun, çocuğu hiç dışarı çıkartmıyor çıkarttığında da fazladan fazladan koruyorsun. Her şeyin fazlası zarar diye boşuna dememişler.
Peki konumuza geri dönelim. Anne yemekleri sunarken çocuğun tabağına az mı yoksa fazla mı yemek koymalı. Böyle bir durumda çocuğa şunlar denilmeli: Yiyebileceğiniz kadar yemek almanız daha doğru daha güzel olmaz mı? Çünkü yemek tabakta kalınca çöpe gidiyor. Bu yemeğin çöpe gitmesi başta bu nimetleri bize veren Allah'a saygısızlık. Sonra bu yemeğin içindeki gıdaların yetişmesine katkısı olan çiftçiye saygısızlık, sonra bunu satın aldığımız bakkal amcaya saygısızlık. Sonra bunları satın alabilmemizi sağlayan paraya saygısızlık. Sonra o parayı kazanan Babamıza saygısızlık, sonra da bu yemekleri pişiren hazırlayan bana saygısızlık olmaz mı? Muhtemelen çocuk haklısın anneciğim diyecek. Ve çocuk eğer yemeğini alabilecek kuvvete sahipse kendisi almalı, değilse çocuğa "Ne kadar yemek tabağına bırakayım anneciğim" diye sorarak tabağına öyle bırakmalıdır. Bu davranış hem çocuğun kişisel ve ahlaki gelişimine katkı sağlayacak hem de çocuk bir obez olup çıkmayacak. Böylelikle obezite ile mücadelen bir kişi eksiltmiş olacağız.
Bir başka örnek verip yazımı bitirmek istiyorum. Anne baba ve çocuk üçü de evdedirler. Çocuk çok güzel bir resim yapmıştır. Babasına resmi göstermek ister lakin tam da o sırada baba anneyle ciddi bir tartışmaya girmiştir. Çocuk resmi göstermek için ikide bir babasını çekiştiriyordur. Baba bir ara kızına dönüp buyur kızım der ve kız da resmi gösterir lakin baba anneyle tartışmasına geri döner. Kız da resmini gösterdiğinde babasının takdirini beklerken bir bakar ki babası annesiyle tartışmaya devam ediyordur. En son da kız baba baksaydın ne olurdu ki der ve geri döner, anne baba ise tartışmalarına devam eder. Kim bilir memleketimin kaç yuvasında bu manzara kaç kez gerçekleşmektedir. Kaç çocuk belki bu şekilde kırılmıştır, üzülmüştür. Peki sevgili psikoloğum siz ne yapardınız böyle bir durumda der gibisiniz? Ben ne yapar mıydım? Söyliyim. İlk önce kızım beni çekiştirnce kızımın boy hizasına kadar eğilir, gözlerine bakar bir dakika bekler misin kızım der eşimle olan konuşmamı bitrirmeye çalışır(ya da eşime de bir dakika bekler misin derdim) ve kızıma dönerdim. Böylelikle de ikisinin de kendisini değerli hissetmesini sağlardım.