Çocuklar ve Beslenme

Yazar İrem Uzuncaova • 31 Ekim 2024 • Yorumlar:

Beslenme insan yaşamı için en hayati ve temel süreçlerden biridir. Beslenme fizyolojik bir eylem olmasının yanında içerisinde kültürel faktörleri, duygulanım süreçlerini ve ebeveyn ile olan yaşantıları da barındırması sebebiyle sadece fizyolojik bir eylem olmaktan ötesine geçip, psikolojik faktörleri de kapsayan bir sürece dönüşmüştür.

Özellikle anne ile çocuk arasındaki ilk ‘bağ’ beslenme sayesinde olur.

Anne rahmine düştüğü andan itibaren anne, bebeği birbirlerine bağlı oldukları kordon yoluyla beslemeye başlar. Beslerken ona duygularını, hormonlarını da ileterek ortak bir bağ alanı oluşturur. Bu sebepledir ki, gebelik sürecinin nasıl geçtiği beslenme süreçleri açısından oldukça önem arz eder.

Bebek dünyaya geldiğinde anne memesi ya da biberon ile tanışır. Tam bu noktada  beslenme yine sadece fizyolojik olarak gerçekleşen bir eylem değildir. Anne bebeği  beslerken aynı zamanda onun benliğini de beslemeye ve oluşturmaya başlar. Annenin  bebeğini emzirirken ki mimikleri, duyguları veya neyle ilgilenirken beslediği oldukça  önemlidir. Tüm buralardan başlayan süreç bizlere göstermektedir ki, çocukların ve  yetişkinlerin beslenme biçimleri rastgele var olmaz. Çocuklara ve onların beslenme  örüntülerine bu hassasiyet ile yaklaşmamız gerekir.  

Bir çocuğu beslerken, onun sadece karnını değil, benliğini, zihnini, duygularını da  beslememiz gerekir. 

Bunun için ebeveynin yumuşak ve sıcak bir ilişki içerisinde, çocuğu oyalayacak  uyaranlardan ziyade (video, oyuncak vb.) sıcak ve şefkatli bir temasla beslemesi  oldukça önemlidir.  

Çocuklar, tıpkı biz yetişkinler gibi besinlerden haz almak isterler. Bu sebepledir ki  ebeveynin şefkatli ve sıcak yaklaşımı sadece beslenme konusunda değil diğer birçok  alanda da çocuğun haz almasını destekler. Sağlıklı bağlar ve duygular beslenme  sürecinin kolaylaşmasını sağlar. Yemeğe sadece ‘yemek’ olarak bakmamak hayati  bir meseledir.  

Çocukları beslerken dikkat edilmesi gereken süreçler; 

Gıda olarak tercih ettiğimiz besinler oldukça önemlidir. Yoğun olarak  karbonhidrat, şeker ve yağdan zengin içerikler tüketmek yeme bağımlılığına yol  açmaktadır. Günlük alınması gereken oranın üzerine çıkmak ve bunu düzenli  olarak sürdürmek yeme bağımlılığına yol açacağı gibi beyindeki ödül merkezini de  fazlaca uyarır bu da dopamin hormonunun ihtiyacımız olandan daha fazla  salgılanmasına sebebiyet verir. Yapılan birçok araştırma göstermektedir ki,  dopamin fazlaca salgılandığında beyinde tıpkı uyuşturucu madde bağımlılığına  benzer bir tahribat meydana getirmektedir. 

Beslenme zamanında, çocuğu kandırmalar, zorlamalar, bir şeyler izletmeler  çocukların kontrollerini kaybettikleri süreçlerdir ve ilerleyen dönemlerde  beslenme örüntülerinin sorunlu oluşmasına sebep olur. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, beslenme esnasında ekran maruziyeti yeme bozukluklarının  temelini oluşturmaktadırlar. Bazı yetişkinlerin de yemek yemek için uygun içeriği  bulana kadar beklediğini gözlemleriz. Algı başka bir noktadayken beslenme ile  gerçekleşen fizyolojik süreci takip etmek zorlaşır, porsiyonlar büyüme başlar,  doyma hissi yavaşça kaybolmaya başlar. Zorlamalar, ‘yemek arkandan ağlar’ gibi  suçlu hissettirecek ikna yöntemleri o an için kurtarıcı gibi görünsede çocuğun  yemek ile olan ilişkisi için oldukça zedeleyici olabilir.  

Yine çocukları beslerken biyolojik saatlerini gözlemlemek önemlidir. Her çocuğun  bir biyolojik saati vardır. Bazı çocuklar uyanır uyanmaz aç olurken, bazı çocuklarsa  uyandıklarında hemen yemek yemek istemezler. Bazıları öğlen saatlerinde çok  acıkırken, bazı çocuklar akşam öğününde çok daha iştahlı ve istekli olurlar.  Çocuğun biyolojik saatini keşfetmek, açlık sinyalini hissedebilmesi ve  beslenmenin fizyolojik kısmına odaklanabilmesi için oldukça önemlidir. Biz  yetişkinler bazen aç olmasak dahi canımız sıkıldığında ağzımız boş kalmasın diye  atıştırmalıklar alırız. Bunun bir sebebi de kendi çocukluk dönemimizde biyolojik  saatimizin bozulması ve bazen zorla yemek yedirilmiş olmamızdan kaynaklanır.  

Çocukların genel besin tercihleri vardır. Kabul etmeliyiz ki, çocukların da bizler  gibi damak zevki vardır. Sevdikleri ve sevmedikleri gıdalar olacaktır. Tıpkı bizler gibi  sevmedikleri şeyleri yememeye, reddetmeye hakları vardır. Genel olarak her  yerde yiyebilecekleri, sabit görünümlü ve ortalama tatları her yerde aynı olan  gıdaları tercih ederler. Örneğin, köfte, patates, hamburger, pilav, makarna...  çocuklar karışık görünümlü, ağır kokuları olan gıdalardan hoşlanmazlar. Bu  sebeple gıdaları farklı formlarda sunmak, özellikle onun tercih ettiği formda  çocuğa sunmak gerekir. Brokoliyi direkt olarak verdiğinizde yemiyorsa, püre yapıp  köfte haline getirmek gibi.  

Yemeği hazırlarken sürece çocuğu dahil etmek, onun da katkısı olmasını  sağlamak yemeği daha kolay kabul edilebilir hale getirebilir. Ve unutmamalıyız ki,  çocukların bizim sandığımız kadar çok yemeğe ihtiyaçları yoktur. Düzenli olarak  gelişimini ve sağlığını takip eden doktorunuzun, çocuğunuzun boyu ve kilosu ile  ilgili bir endişesi yok ise, gelişimsel bir gerilik söz konusu değil ise zaten mide  kapasiteleri küçüktür ve onların beden duyumlarına saygı göstererek  beslenmesine destek olduysak fizyolojik ihtiyaçları kadar yerler. 

Abur-cubur, Fast-Food tüketimini yasaklamak veya korkutmak yerine bedene  değer vermeyi öğretmek kıymetli ve sürdürülebilir olandır. Yapılan  araştırmalar çocukluk dönemindeki gıda kısıtlamalarının ileriki yaşam  dönemlerinde ‘kontrolsüz yeme’ durumuna yol açtığını göstermektedir. Ancak  tabii ki bir çocuğun sürekli ve düzenli olarak abur cubur veya fast food tüketmesi  sağlığa zararlıdır. Ebeveyn bu noktada sınırlandırmalara ihtiyaç duyar.  Çocuğunuzun beslenme örüntülerinde gördüğünüz problemler var ise bunları  değiştirmek, dönüştürmek için çabalamalısınız. Unutmamalıyız ki, çocuğun bu  dönüşümünü sağlamanın en kolay yolu ebeveyn olarak kendi beslenme  örüntümüzün de sağlıklı olmasını sağlayarak mümkün olabilir. Tüm çabalara  rağmen yeterli olmadığını hissettiğiniz durumlarda bir beslenme uzmanından  destek almaktan kaçınmayın.  

Bedene değer vermeyi öğretebilmek ve bunu bir yaşam stili haline çevirebilmek  için çocukla beden üzerine konuşmak, bedenin-organların işlevleri üzerine  konuşmak, bedenin kıymetini anlatmak ve bedene şefkat duymanın önemini  anlatarak çocuğun dikkatini bu yöne çekebilirsiniz. Besinlerin vücudumuz için  olan faydalarını ve zararlarını esneklik içerecek şekilde çocuğa aktarabilirsiniz. Burada önemli olan nokta çocuğa bununla ilgili suçluluk hissettirmemektir. Bunu  yersen hasta olursun gibi cümleler suçluluk duymasına sebebiyet verebilir. Hiçbir  çocuk bedenine iyi gelmeyen şeyleri yemek istemez. Bazen neyin iyi gelip  gelmediğini deneyimledikten sonra farkedebilir. Bu durumda şefkatli bir iletişim  yoluyla aktarılması çocukların sınırlara uyması konusunda eğilim göstermesine  olanak sağlar.  

Ödüller için besinleri kullanmamak önemlidir. Duygusal yeme eyleminin  kökenleri çocuklukta atılır. Dolayısıyla çocuğu ödüllendirmek, cezalandırmak  veya o an yaşantıladığı zorlu duyguları yatıştırmak amacıyla besin  sunulmamalıdır. ‘Ağlama bak çikolata vereceğim sana, bugün okulda uslu  olursan çıkışta sana dondurma alacağım’ gibi.  

Ebeveynlik yolculuğu zaman zaman zorlayıcı bir yolculuktur. Özellikle beslenme  konularında bazen çok zorlanabiliriz. Ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı bir birey  yetiştirmenin yolu, önce çocuğunuzun ruhunu doyurmaktan geçer. Önceliğimiz  her zaman için sevgi depoları dolu bir nesil yetiştirmek olsun..  

KLİNİK PSİKOLOG 

İREM UZUNCAOVA

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)