Çocuklarda Hipo-Aktivite Dikkat Eksikliği Bozukluğu Hakkında Her Şey

Yazar Beste Ergün Özel • 29 Mayıs 2023 • Yorumlar:

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu toplum tarafından bilinen, sıkça konuşulan ve kolayca fark edilebilen dikkat eksikliğinin aşırı hareketlilikle eşlik ettiği durumdur. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaşayan çocuklar; yerlerinde duramayan, kıpır kıpır, sürekli konuşan çocuklar olarak anılırlar.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu hakkında detaylı bilgi sahibi olmak adına bu konu hakkında yazmış olduğumuz yazıyı okuyabilirsiniz. Ancak bu yazıda hiperaktivite bozukluğu yerine kelime olarak hiperaktiviteye çok benzese de davranışsal belirtiler olarak hiperaktiviteden oldukça farklı olan hipo-aktivite bozukluğundan söz edeceğiz.

Hipoaktivite Bozukluğuna Sahip Çocuklar Kimlerdir?

Hipoaktivite bozukluğu olan çocuklar hareketsiz, yavaş, düşük motviasyona sahip, sorumluluklarını erteleyen özellikler gösterirler. Bu açıdan bakıldığında hipoaktivite bozukluğu davranışsal özellikler açısından hiperaktivite bozukluğuna zıt özelikler gösterir. Ancak hipoaktivite bozukluğu bu davranışsal özelliklerden ibaret olmadığı gibi hiperaktivite bozukluğu ile tamamen zıt değildir. Öyleyse bu konuları daha detaylı inceleyerek öncelikle hipoaktivite bozukluğunun ne olduğu gibi konulara değinmeliyiz. Hiperaktivite ile ne yönden benzer ve ne yönden farklı olduğunu tespit etmek daha doğru olacaktır.

Hiperaktivite ve Hipo-aktivite Bozukluğuna Genel Bir Bakış

Hipoaktivite bozukluğunun hiperaktivite ile ne yönden benzer ve ne yönden farklı olduğunu tespit etmek başlangıç için daha doğru olacaktır.

Benzerlikleri Nelerdir?

Hiperaktivite Bozukluğu ve Hipo-aktivite Bozukluğu olarak adlandırılan iki durum dikkat eksikliğinin farklı şekilleridir. Kısacası hiperaktivite veya hipoaktivite tanısı alan çocukların öncelikle dikkat eksikliği yaşıyor olduğunu unutmamak gerekir.

Bu iki bozuklukta da çocuklar kendilerine yapılan ikaz ve uyarılara rağmen davranışlarını değiştirmekte güçlük yaşarlar. Bu da beynin dikkat merkezindeki bazı işlevlerin tam yerine getirilememesinden kaynaklanır.

Hipoaktivite bozukluğu da tıpkı hiperaktivite bozukluğu gibi normal zeka düzeyine sahip olunmasına rağmen beyin işlevlerindeki minimal bozulmalardan kaynaklanır.

Farklılıklar Nelerdir?

Hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar oldukça hızlı hareket etmeleri ve dürtüsel davranışlar göstermeleriyle rahatlıkla ön plana çıkmakta ve dikkat çekmektedirler. Hipoaktivite bozukluğu olan çocuklar ise ağır hareket etme, zamanında yanıt verememe özellikleri göstermektedirler.

Hiperaktivite bozukluğu yaşayan çocuklar oldukça fazla konuşmakta ve sıkça söz kesmektedirler. Ancak hipoaktivite bozukluğu yaşayan çocuklar sessiz kalmakta, sorulara pek fazla yanıt vermemekte ve konuşmada çekimser kalmaktadırlar.

Hiperaktivite bozukluğunda çocuklar duygularını yoğun biçimde dışa vururlarken hipoaktivite bozukluğunda ise çocuklar çoğunlukla duygularını bastırmakta ve yeterli düzeyde ifade edememektedirler.

Hiperaktivite bozukluğu yaşayan çocuklar hemen harekete geçmekte ve eylem odaklı olmaktayken, hipoaktif çocuklar oldukça yavaş harekete geçmekte aynı zamanda da düşünce ve duygu odaklı olmaktadırlar.

Hipoaktivite Bozukluğu Nedir?

Hipoaktivite bozukluğu, mevcut dikkat eksikliğine ek olarak motor hareketlerin normalden oldukça yavaş halde seyretmesiyle eşlik eden durumdur. Yani hipoaktivite bozukluğunda dikkat eksikliğinin olması temel unsurdur. Bu dikkat eksikliği durumunun herhangi bir zihinsel yetersizlik (mental reterdasyon), kaza/yaralanma/hastalık sonucu oluşmuş organik hasarlar veya depresyon, anksiyete bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi psikolojik rahatsızlıklardan kaynaklanmıyor olması gerekmektedir.

Hipo-aktivite Bozukluğu Neden Fark Edilememektedir?

Dikkat eksikliğinin farklı bir çeşidi olan hipoaktivite genellikle çocukların karakteristik özelliklerine bağlanarak herhangi bir tanı arayışına gidilmemekte, çözüm girişimleri çocukların bu özelliklerinden şikayet etmekten öteye gidememekte ve sonucunda bilimsel bir tedaviye başvurulmamaktadır. Ancak bu çocuklar fark edilirlerse ve yaşadıkları sorunlar doğru kanallar aracılığıyla araştırılırsa sorunlar erken zamanda ele alınarak çözümlenebilir. Bu sebeple çocuklarda birazdan detaylı biçimde bahsedeceğimiz özellikler ve davranışlar gözlemlendiğinde gecikmeden bu durumun hipoaktivite bozukluğu olup olmadığı incelenmelidir. Çünkü bu durum hem çocuk hem de çevresini oldukça olumsuz biçimde etkilemektedir.

Aileler ve okullar yaptıkları uyarıların bir türlü sonuca ulaşamamasıyla; öfke, tahammülsüzlük ve sabırsızlık gibi duyguları yoğun biçimde yaşamakta ve bu duygulara tükenmişlik duygusunun eklenmesiyle de çocuğu önemsememe ve göz ardı etme eğiliminde olmaktadırlar. Hipo-aktivite bozukluğu yaşayan çocuklar ise kaygı, başarısızlık, yetersizlik gibi duyguları yoğun biçimde yaşamanın sonucunda çoğunlukla bu duygularla baş edemeyerek depresyon, anksiyete bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıklarla mücadele etmek durumunda kalmaktadırlar.

Hipoaktivite Bozukluğunun Belirtileri Nelerdir?

Hipo-aktivite bozukluğu olan çocuklar, aileleri ve öğretmenleri tarafından genellikle; çok yavaş hareket eden, hiçbir şey yapmak istemeyen, motivasyon eksikliği olan, defalarca uyarılan ancak bu uyarıları umursamayan çocuklar olarak tanımlanmaktadırlar. Bu başlık altında hipoaktivite bozukluğu olan çocukların davranışsal belirtileri daha detaylı biçimde ele alınacaktır. Ancak bu belirtileri taşıyan her çocuğun hipoaktivite bozukluğu olduğu söylenemez. Bu maddelerin çocukta gözlemlenmesi hipoaktivite bozukluğu olduğu ihtimalini düşündürür ve kesinlikle bu ihtimal araştırılmalıdır. Çünkü bu çocuklar kendi istekleri dışında bahsedilen davranışları yapmakta ve bu davranışlarına engel olamamaktadırlar.

Hipoaktivite bozukluğuna sahip çocukların dikkat eksikleri adına gereken çalışmalar yapılmadığında ise bahsedilen davranışlar tüm uyarılara rağmen sürdürülmeye devam etmektedir. Hipoaktivite bozukluğu yaşayan çocukların genel özellikleri ve davranışları şunlardır:

Kendi akranlarına oranla oldukça yavaş hareket ederler.

Kendilerine verilen yönergeleri yerine getirmekte güçlük çekerler. Verilen yönergeleri yerine getiremedikleri için defalarca tekrar etmek ve hatırlatmak gerekebilir.

Geç harekete geçerler ve genellikle sorumluluklarını ertelerler.

Sorumluluklarını kendi başlarına yerine getirmekte güçlük yaşarlar.

Söylenilenleri duymuyor veya anlamıyormuş gibi görünebilirler.

Genellikle dalgın olurlar.

Unutkandırlar. Yapılacak görevleri, söylenilenleri, derste öğrendiklerini, eşyalarını vs. genellikle unuturlar.

Beden dili, jest, mimik ve davranışları genellikle umursamaz oldukları izlenimi verir.

Zaman yönetiminde zorlanırlar. Örneğin zamanında işe başlama, başlanan işi zamanında bitirme, bir yere zamanında gitme, gidilen yerden zamanında ayrılma gibi becerileri sağlıklı şekilde yerine getiremezler.

Sık sık eşyalarını unuturlar ve dağınıktırlar.

Motivasyonları düşüktür. Bir hedef koyma ve hedef için çaba sarf etme konusunda isteksiz görünürler.

Genellikle durgun, sessiz, uyumlu olarak görülürler.

Duygularını paylaşmak konusunda isteksizdirler. Genellikle içe dönük bir yapıya sahiptirler.

Yaşadıkları durumlara karşı hassasiyet geliştirerek kolayca başarısızlık, yetersizlik, sevilmeme gibi duyguları yaşama olasılıkları yüksektir. Bu hassasiyetlerinden ötürü başarısızlık, yetersizlik, sevilmeme duyguları yaşayacakları durumlardan kaçınmayı tercih edebilirler.

Hipoaktivite Bozukluğu Nasıl Tanılanabilir?

Yukarıda bahsedilen belirtileri çocuğunda gözlemleyen öğretmenler ve aileler yaşanan durumun hipoaktivite bozukluğu olup olmadığını anlamak adına birtakım girişimlerde bulunmalıdırlar. Bu durumda öğretmenler ve aileler öncelikle; yukarıda bahsedilen özelliklere sahip çocukların bu durumlarının duygusal yaşantıları veya karakteristik özelliklerinden kaynaklı olabileceğini düşünmeden önce bu çocukların beynin dikkat merkezi ile ilgili hipoaktivite bozukluğu yaşayıp yaşamadığına dair önce psikiyatri uzmanının muayenesinden geçmeleri gerekir. Bunun nedeni; çocukta hipoaktivite bozukluğu ihtimali araştırılmadan, yaşanan sorunların farklı nedenlere bağlanmasıyla atılan çözüm adımlarından tam verim sağlanamayışıdır.

Doğru çözüm yerine eksik veya yanlış çözümleri denemek çocuğun ve ailesinin öğrenilmiş çaresizlik yaşamasına neden olmaktadır. Öğrenilmişlik çaresizlik sonucunda da; “Birçok çözüm denedik ama olmadı. Bu durumun bir çözümü yok.’’ gibi düşüncelerin gelişmesi söz konusu olur. Gelişen bu düşünceler de tedaviye olan inancı olumsuz yönde etkileyerek ailelerin bir daha doğru çözüm adımı atamamasına neden olabilmektedir. Bahsedilen bu gibi durumların önüne geçebilmek için öncelikle çocukta hipoaktivite bozukluğu olup olmadığını netleştirmek önemlidir.

Çocuk ve ergen psikiyatristleri, psikologlar veya psikolojik danışmanlar durum tespiti yapabilmek adına çocuğa bazı dikkat testleri yapabilmektedirler. Yapılan dikkat testlerinin sonuçları, aile ve öğretmenlerden alınan bilgiler ve klinik gözlemlerin bir araya gelmesi ile çocuğun yaşadığı durumun bir hipo-aktivite bozukluğu olup olmadığına karar verilebilinir. Ancak hipoaktivite bozukluğu tanısı sadece bir çocuk ve ergen psikiyatristi tarafından konulabilen hassas ve önemli bir durumdur.

Uzmanlar Hipoaktivite Bozukluğuna Yönelik Nasıl Müdahalelerde Bulunurlar?

Hipoaktivite bozukluğunda; dikkat eksikliğinin yoğunluğuna bağlı olarak dikkati arttırmaya yönelik ilaçlar, Attentioner ile Dikkatimi Topluyorum Programı gibi dikkat geliştirici programlar ve çevresel birtakım düzenlemelere yönelik (çalışma ortamında nelerin olması gerektiği, sınıfta nerede oturulacağı, hangi çalışma materyallerinin seçileceği gibi) müdahalelerde bulunmak gerekebilir. Bu önlemler bazen tek başına kullanılarak yeterli fayda sağlanacağı gibi bazen de farklı kombinasyonlarla kullanılması en doğru tercih olmaktadır. Örneğin bazen yalnızca çalışma ortamı veya ders çalışma materyallerinin düzenlenmesi gibi dışsal faktörlerle ilgili yapılacak değişiklikler faydalı olurken bazen de dikkati arttırma programları bu değişikliklere dahil edilebilir.

Bazı durumlarda sadece ilaç seçeneği düşünülürken bazı durumlarda ilaçla beraber dikkat programları veya ortam düzenlemeleri yarar sağlamaktadır. Kimi zamanlarda ise tüm bu yöntemlerin tamamı çocuğun yaşamına adapte edilerek gerekli desteğin sağlanması daha doğru olmaktadır. Bu seçeneklere ruh sağlığı uzmanı ve aile ortak bir anlayış içerisinde karar vermelidir.

Dikkati arttırmaya yönelik alınacak önlemler ve yapılacak uygulamalar dışında çocuğa zaman yönetimi, plan yapma, kendini ifade etme, problem çözme gibi çeşitli yaşam becerilerinin edindirilmesi ve duygusal yaşantılarının desteklenmesi gerekir. Aynı zamanda ailelerin de çocuklarıyla nasıl iletişim kurmaları gerektiği ve onlara zorlandıkları konularda nasıl destek olabilecekleri hakkında bilinçlendirici çalışmalara katılmaları gerekebilir. Çocuğun duygularının sağlıklı biçimde açığa çıkarılarak çözümlenebilmesi, çocuğa çeşitli sosyal becerilerin edindirilmesi ve ailenin ebeveynlik becerilerinin artırılması konusunda yapılacak çalışmalar ise bir psikolog veya psikolojik danışman desteğiyle verilecek psikoterapi hizmetiyle sağlanabilmektedir.

Hipoaktivite bozukluğu kesin tanı olarak tespit edildikten sonra gereken tedaviler hayata geçirilemediğinde yaşamın her döneminde yerine getirilemeyen yeni görevlerin de eklenmesiyle birlikte çocuklarda yaşanan zihinsel, duygusal ve sosyal zorlanmalar büyüyerek içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Sonucunda ise yerine getirilemeyen yaşamsal görevler çocuklarda öz yeterlilik ve özgüven algısında ciddi düşüşlerle sonuçlanmaktadır. Bu sebeple hipoaktivite bozukluğunun doğru şekilde tanısını koymak kadar tanı sonrasında yapılacak çok boyutlu müdahaleler de son derece önemlidir.

Hipo-aktivite Bozukluğu Tanısı Alan Çocukların Aileleri Hangi Duyguları Yaşarlar? 

Çocuğu hipoaktivite tanısı alan aileler öncelikle çocukları ile ilgili zihinlerini kurcalayan soru işaretlerine yanıt bulduklarından bir nebze olsun rahatlarlar. Ama bu rahatlamanın beraberinde çocuklarının hipoaktivite bozukluğu durumunu fark etmedikleri dönemlerde çocuklarına karşı oluşmuş tutumları hakkında kendilerini suçlu hissedebilirler. Aynı zamanda bu tanı ile birlikte durumun ne kadar iyi veya kötü olduğunu değerlendirmekte güçlük yaşayarak gelecek olumsuz senaryoları zihinlerinde daha çok canlandırıp endişelenmeye de meyilli olabilirler.

Hipo-aktivite bozukluğu hakkındaki yeterli bilgi ve kaynak eksiklerinden kaynaklı olarak ise bundan sonra çocuklarının yaşamını nasıl destekleyecekleri konusunda kafaları karışmış hissedebilirler.

Ailelerin yaşadığı tüm bu duygular son derece kıymetlidir ve üzerinde hassasiyetle durulması gerekir. Çünkü çocuğa verilen tedavi ve psikoterapi hizmetlerinin yararlı olmasında ailelerin de güvende ve rahat hissetmeleri oldukça önemlidir. Aksi halde uygulanacak tedavi planında gerekli desteği vermekte güçlük yaşayacaklardır. Ancak çocuklarla yapılan tüm çalışmalarda olduğu gibi bu durumda da ailelerin desteği kritik bir unsurdur. Öyleyse verilecek desteklerin işe yaraması adına öncelikle ailelerin zorlayıcı duygularını ele almak ve bu duygularla baş etmelerine yardımcı olmak gerekir.

Hipoaktivite Bozukluğu Tanısı Alan Çocukların Aileleri Yaşadıkları Zorlayıcı Duygularla Nasıl Başa Çıkabilirler?

Elbette ki her aile büyüttüğü çocuğun özel bir durumu olduğunu öğrendiğinde bu zamana kadar yaptıklarıyla ve yapamadıklarıyla ilgili duygusal bir karmaşa içerisine düşebilir. Bu duygusal karmaşa içerisinde en baskın hissedilen duygular ise şöyledir:

Suçluluk

Hipo-aktivite bozukluğu tanısı alan çocukların aileleri bu tanıyı bilmeden önce çocuklarına yaptıkları uyarı, ikaz, cezalandırma, kısıtlama veya boş verme benzeri davranışları hakkında kendilerini suçlu hissedebilmektedirler. Aileler tanıyı anlamlandıramadıkları dönem içerisinde çocuklarına yapmış oldukları hataları kendilerine hatırlatarak kendi öz şefkat değerlerini düşürürler ve kendilerine karşı yargılayıcı yaklaşabilirler. Ancak şunu bilmek gerekir ki hipo-aktivite bozukluğu toplumda geri planda kalmış, az bilinen ve doğal olarak pek fazla dile getirilmeyen bir bozukluktur.

Kısacası aileler bu bozukluğa dair bilgilendirme ve gerekli yönlendirme yapılması açısından yeterli desteği alamamaktadırlar. Üstelik daha önce de belirttiğimiz gibi bu tip davranışlar çoğunlukla genetik faktörler, kişilik özellikleri ve aile tutumlarına bağlanarak, bu çocuklara karşı çözümcül değil eleştirel bir tutumda olunmasında rol oynamaktadır. Bu da gözlemlenen davranışların sözel uyarılar veya uygun aile tutumlarıyla çözülebileceğinin ya da sorun çözülmediğinde sorunu normal görülmesi gerekiyormuş gibi bir mesaj vermektedir.

Aileler de bu toplumsal mesajların etkisi altında kalarak davranışlarını düzenlediklerinde süreç içerisinde kendilerini yalnız ve çaresiz hissederek kendi başlarına ellerinden geleni yapmaya çalıştıkları görülmektedir. Bu konuda ailelere kendilerine suçlayıcı bir yaklaşım içinde olmalarından ziyade tüm bu faktörleri göz önünde bulundurmaları ve kişisel çabalarını takdir etmeleri gerektiğinin önemi hatırlatılmalıdır. Son derece kıymetli olan vakitlerini ise çocuklarına karşı bundan sonraki davranışlarını nasıl düzenleyecekleri konusuna vermeleri çok daha faydalı olacaktır.

Endişe

Hipoaktivite bozukluğu tanısı alan çocukların ailelerinde yaşanan endişe duyguları geleceğe dair yaşanacak olumsuz durumlara karşı gereken önlemleri almaya iten yönüyle aslında işlevseldir. Ancak bu endişe duyguları çok baskın şekilde aktive olursa geleceğe dair olumlu durumların da yaşanabileceğini ve şu anda geleceğin inşa edilmekte olunduğu gerçeklerinin göz ardı edilmesine neden olabilir.

Endişe duygusunun aileler tarafından çok fazla hissedilmesi gibi aynı zamanda hiç hissedilmemesi de bu çocuklara yeterli desteğin sağlanamamasıyla sonuçlanabilir. Bu nedenle yeterli düzeyde endişe işlevsel olurken, gerekenden daha çok ya da az endişeli olmak ise ilişkisel bağlamda oldukça zararlı olabilmektedir.

Endişenin fazla olması durumunda ebeveynler; çocuğun hayatında kendini yetersiz hissetme, gerekenden fazla destekçi ve koruyucu davranma, gelecek olumsuz senaryoları sık sık düşünme, çocuğun başarılı olamayacağına inanma gibi tutumlar gösterebilmektedirler.

Gerekenden az endişe ise çocuğun yaradılışının böyle olduğu, destek almaya ihtiyacı olmadığı, her şeyin zamanla düzeleceği düşünceleriyle fark edilebilinir. Gerekenden az duyulan endişe duygusu da çocuğun mevcut problemi üzerinde gerekli çözüm adımlarının atılamaması ile sonuçlanır.

Yeterli ve sağlıklı düzeyde endişe, hipo-aktivite tanısı almış çocuğun gelecekte mutlu ve başarılı olabilmesi için bazı engellerle baş başa olduğunun fark edilmesi, bu engelleri ortadan kaldırma adına yeterli ve dengeli desteğin sağlanması davranışlarıyla seyreder. Böylece bu desteklerin yanı sıra çevresel koşulların da etkilerini fark etme ve bunları kabul etme gözlemlenir. Aynı zamanda yaşamın diğer alanlarına da zaman ayırmanın önemi fark edilir. Bu sayede gereken önlemler alınır ancak bu önlemler kararında ve dengeli şekilde hayata geçirilmelidir.

Kafa Karışıklığı

Daha önce de belirtildiği gibi hipo-aktivite bozukluğu pek fazla gündemde olmayan, okul veya sosyal çevre tarafından çoğunlukla bilinmeyen bir durumdur. Bu sebeple de ailelerin bu konu hakkında fikir alacak, bilgi edinecek bir kanala sahip olmama olasılıkları yüksektir. Bu da doğal olarak ailelerin, hipoaktivite bozukluğu tanısı alan çocuklarına nasıl destek aldırmaları veya nasıl yaklaşmaları gerektiği hakkında kafa karışıklığı yaşamalarına neden olabilir.

Aileler tanıyı koyan uzmanların bu konudaki bilgilerinden faydalanmadıklarında bu durum, kafa karışıklığının artmasına ve internet üzerinden araştırma yöntemine başvurulmasına yol açabilir. Ancak internette doğru bir kanaldan bilgi edinilemediğinde bilgi kirliliğinin fazlalığı yüzünden bu durum, ebeveynlerin çocuklarına karşı yanlış tutumlar göstermelerine neden olabilir. Bu sebeplerle ailelerin çocuklarını nasıl desteklemeleri gerektiği hakkında doğru bilgi edinmeleri şarttır.

Ailelerin yaşadığı kafa karışıklıklarını gidermek adına çocuklarına nasıl yaklaşmaları gerektiği konusunu bilimsel gerçekler doğrultusunda ele almak ve bu konuda işin uzmanından danışmanlık hizmeti almak mutlak yarar sağlamaktadır.

Hipoaktivite Bozukluğu Tanısı Alan Çocukların Aileleri Çocuklarına Nasıl Yaklaşmalıdırlar?

Çocuğu hipo-aktivite bozukluğu tanısı almış aileler, çocuklarına yaklaşımlarında belli hassasiyetlere sahip olmalı ve bazı noktalara dikkat etmelidirler. Bu ailelerin çocuklarına yaklaşımlarında dikkat etmeleri gereken hususlar şunlardır:

Çocuk hakkında uyuşuk, dikkatsiz, isteksiz gibi etiketleyici ifadelerden uzak durulmalıdır.

Çocuğun dikkat becerilerinde zorlandığı için yavaş ve isteksiz olduğu dikkate alınarak, çocuğa karşı biraz daha anlayışlı ve sabırlı olunmalıdır.

Çocuğun iyi ve başarılı olduğu konular tespit edilmeli ve çocuk bu konularda desteklenmelidir. Başarılı olma ve gurur duygusunu tatması adına ona fırsatlar yaratılmalıdır.

Çocuğun gerçekleştirmesi gereken sorumluluklar ona önce destekle yaptırılmalı ve nasıl yapacağı detaylı biçimde gösterilmelidir. Çocuk yerine getirmesi gereken becerilerde bağımsızlaştıkça (istenen beceriyi kendi başına yerine getirebilir hale geldikçe) aileler kademeli biçimde desteklerini azaltarak geri çekilmeliler ve çocuğun kendi başına yapmasına olanak tanımalıdırlar.

Çocuğu sorumluluklar konusunda sürekli uyarmaktan ziyade çeşitli hatırlatıcılar kullanılmalıdır. Örneğin alarmlar, yaşam alanında görsel uyarı sistemleri (sorumluluk tablosu, post it notlar vb) kullanılabilinir.

Aralıksız ve uzun çalışmalar yerine daha kısa saat aralıkları içerisinde ve molaların olduğu çalışma sistemleri kullanılmalıdır.

Çocuğu cezalandırmaktan kaçınılmalıdır. Ceza vermek hipoaktivite bozukluğu yaşayan çocukların motivasyonlarını daha da düşürerek içe kapanmalarına ve sonucunda özgüvenlerinin düşmesine neden olmaktadır. Aynı zamanda aileleriyle olan iletişimlerini kalitesiz hale getirmektedir.

Çocuğu asla diğer çocuklarla kıyaslamamak gerekir.

Çocuğun yaptığı hatalar kadar doğrular da göz önünde bulundurulmalıdır.

Çocukta fark edilen gelişmeler sözel övgülerle takdir edilmeli ve desteklenmelidir.

Çocuktan çok doğru ve hatasız sonuçlar beklemek yerine becerisi ve yeteneği ölçüsünde performans beklenmelidir.

Çocuğun duygularını ifade edebilmesi için sağlıklı kanallar oluşturabilmek gereklidir. Örneğin resim, spor, sohbet, yürüyüş gibi… Bu seçimleri yaparken çocuğa danışmak ve onun hangi yollarla duygusal rahatlama sağladığını gözlemlemek önemlidir.

Çocuğun ailesi tarafından her koşulda sevildiği çocuğa hissettirilmeli hatta dile getirilmelidir.

Aileler duygusal anlamda tıkandıklarında gerekirse kendileri ve çocukları için destek alabilirler.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Beste Ergün Özel Psikoloji, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uzm. Kl. Psk.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)