Çocuklarda Karın Ağrısı ve Akut Cerrahi Karın
Yazar Mithat Günaydın • Çocuk Cerrahı • 5 Temmuz 2017 • Yorumlar:
I-Tanım
Karın ağrısı, intraperitoneal veya başka sistemleri ilgilendiren nedenlere bağlı olarak gelişen klinik bir belirtidir. Akut karın tablosu ise, intraperitoneal alanda oluşan inflamatuar ve cerrahi gerektiren belirti ve bulguların oluşturduğu klinik bir tablodur.
II-Etyoloji
Çocuklarda akut karın ağrısı acil hekimlerini ve çocuk cerrahlarını tanı koyarken zorlayan bir bilmecedir. Zira çocuklardaki karın ağrılarının sadece % 1-5’i cerrahi gerektirir. Cerrahi gerektiren hastalıkların başında da akut apandisit yer alır. Ayrıca, invajinasyon, meckel divertikülit, volvulus, kızlarda over kist torsiyonu ve rüptürü cerrahi gerektiren hastalıklardandır. Peptik ülser, inflamatuar barsak hastalıkları, pankreatit, kolesistit ve primer peritonit gibi hastalıklar da hastalığın ilerleyen süreçlerinde cerrahi gerekebilir. Bunların dışında karın ağrısı yapan nedenlerin başında cerrahi gerektirmeyen gastroenterit, üriner sistem enfeksiyonları, parazitoz, gıda zehirlenmeleri, mezenter lenfadenit, alt lob pnömonisi sayılabileceği gibi, diabetik ketoasidoz, akut adrenal yetmezlik, akut porfiri gibi metabolik hastalıklar, orak hücreli anemi, akut lösemi, HenochSchölein purpurası, hemolitik üremik sendrom gibi hematolojik hastalıklar, abdominal epilepsi, abdominal migren gibi nörolojik hastalıklar da sayılabilir. Çocuklarda akut ve kronik karın ağrısı nedenlerinden konstipasyon da ayrıcı tanıda akılda tutulmalıdır.
Özetle, karın ağrısı yapan nedenler gastrointestinal, genitoüriner, hepatobiliyer, pulmoner, sistemleri ilgilendirebilir. Ayrıca hematolojik, metabolik, nörolojik nedenlere ve zehir- ilaçlara bağlı olabilir. Çocuklarda infantil kolik, fonksiyonel, psikojenik karın ağrıları da diğer nedenler ekarte edildikten sonra akla gelmesi gereken etyolojik faktörlerdendir. Sistemlere göre etyolojik faktörler Tablo 1’de özetlenmiştir. Karın ağrısı etyolojisi çocukluk çağlarına göre de farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar da Tablo 2’de gösterilmiştir.
III-Patofizyoloji
Karın ağrısı visseral, somatoparietal ve yansıyan ağrı olarak sınıflandırılabilir. Visseral reseptörler içi boş organın mukozası, kas tabakası, serozası ve mezenterinde yerleşmiştir. Bu reseptörler, gerilme, iskemi gibi kimyasal ve mekanik uyarılara ağrıyla yanıt verirler. Visseral ağrı orta hatta, iyi lokalize edilemeyen, künt bir ağrıdır. Çocuklarda karın kadranları küçük olduğundan ağrı epigastrik (alt ösefagus, mide gibi önbarsaktan kaynaklı), periumblikal (incebarsaklar gibi ortabarsak kaynaklı) ve alt abdominal bölgede (kalınbarsak gibi son barsak kaynaklı) hissedilir.
Somatopariyetal reseptörler ise pariyetal periton, kas ve deride lokalizedir. Ağrı pariyetal peritonun inflamasyonu, gerilmesi, yırtılması sonucu oluşur. Ağrı, daha keskin, daha yoğun ve lokalize edilebilir. Hareketle ağrı artar, bu nedenle çocuk ayaklarını karnına çekerek yatar. Yansıyan ağrıda ise etkilenen organla aynı dermatom bölgesinde ağrı hissedilebilir.
IV-Tanı
Tanıda anemnez, fizik muayene, laboratuar, görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır. Anamnezde, hastanın yaşı, ağrının şekli ve süresi, lokalizasyonu, hastanın özgeçmişi sorgulanmalıdır. Ani başlayan, şiddetli ağrılarda organ torsiyonları, perforasyon, invajinasyon yavaş başlayan ağrılarda ise apandisit, kolesistit ve pankreatit gibi hastalıklar akla gelmelidir. Hastalıkların özellikleri ayrı başlık altında anlatılacaktır.
V-Tedavi Yaklaşımı
Cerrahi tedavi gerektiren hastalılar dışındaki karın ağrılarında konservatif yaklaşım, medikal tedavi ve takip sorunun çözülmesinde yeterli olur. Hatta çoğu zaman tanı konulamayan karın ağrılarında konservatif yaklaşım ve takip ile tablonun ilerleyip ilerlemediğine bakılarak cerrahi gerektirip gerektirmediğine karar verilir. Bu yaklaşım çocuk hastalarda daha da önemlidir. Takip sırasında cerrahi gerektiren hastalıkların klinik, laboratuar, radyolojik bulgularına göre cerrahi endikasyon konur. Cerrahi gerektiren hastalıklarda uygulanacak yaklaşımlar hastalık başlıkları altında anlatılacaktır.
A-CERRAHİ GEREKTİREN HASTALIKLAR
a-Akut Apandisit
Çocuklarda acil cerrahi girişim gerektiren hastalıkların başında akut apandisit yer alır. En sık 6-12 yaş arasında görülürken 15 yaşından sonra sıklığı % 1’in altına düşer. Apendiks Vermiformis, uzunluğu 5-30 cm, çapı 6 mm’den ince kanlanmasını ileokolik arterden alan çevresinde 200’e yakın lenf folikülü bulunan lenfoid bir organ olup, anatomik olarak %95 intraperitoneal, % 5 ise retroperitoneal, retroçekal yerleşimlidir. Apendiks Vermiformisin, çocuklarda boyu uzun, çapı az, duvarı ince yapıda olduğu için daha kısa sürede perforasyon gelişebilmektedir.
ai-Patofizyoloji
Taşlaşmış dışkı (Fekalit), Parazit (Entanmoeba strongyloides, Enterobius vermicularis, Schistosoma, Ascaris), Yabancı cisim (meyve çekirdekleri, metal eşyalar vs) Submukozal lenfoid hiperplazi (çocuklarda en sık neden), Karsinoid tümörler gibi nedenlere bağlı olarak
lümende tıkanma sonucu;
Apendiks Duvarındaki Kanlanma Azalır
↓
Staz
↓
Bakteriyel Proliferasyon
↓
İnflamasyon
↓
Kemotaktik Hücre Salınımı, Nekroz
↓
Perforasyon
aii-Tanı
Öykü, Fizik muayene, laboratuar ve ultrasonografi ile tanı konulabilir. Tanı konulmasında zorlanılan perfore ve blastron apandisitlerde, şişman hastalarda spi ral BT yapılabilir.
aiii- Klinik tablo; Başlangıçta intraluminal basınç artı şına bağlı göbek çevresinde lokalize edilemeyen visse ral ağrı oluşur, karın ağrısı 8-12 saat içinde inflamasyonun pariyetal peritonu da etkilemesi sonucu Mc Burney noktasına doğru yerleşir. İştahsızlık (%60) önemli bir bulgudur, yemek yeme isteği olan hastada akut apandisit olasılığı daha azdır. Kusma (%80), genellikle ağrının başlamasından kısa bir süre sonra oluşur. Gastroenteritlerde ise öncellikle kusma olur sonra ağrı ve diyare başlar.
Akut apandisitli çocuk sıkıntılıdır. Karın ağrısını azaltmak için bacaklarını karnına doğru çekerek yatar. Muayene masasına hoplaya zıplaya çıkan bir çocuğun apandisit olma olasılığı yok denecek kadar azdır. Sıklıkla ateş vardır. Retroçekal apandisitlerde, sigmoid kolonun irritasyonuna bağlı düşük hacimli diyare, üreterin etkilenmesine bağlı olarak dizüri görülebilir. Bu da ayrıcı tanıda gastroenterit ve üriner enfeksiyonu ekarte etmede hekimi zorlayabilir.
aiv- Fizik Muayenede; Çocuğun dikkati dağıtılırak, ilgisi başka yere çekilerek yapılan fizik muayeneye sol alt kadrandan başlanır. Karında distansiyon olabilir. Tipik bulgu; Palpasyonda Mc Burney noktasında duyarlılık (Retroçekallerde duyarlılık olmayabilir). Direkt ve indirekt rebound (+), sol alt kadranın palpasyonunda sağda da duyarlılık olması (Rovsing belirtisi) bulunabilir. Öksürük Testi; hasta öksürtüldüğünde sağ alt kadranda ağrı olması, Topuk testi; hastanın ayak parmakları üzerinde kalkıp hızla topukları üzerine kendini bıraktığında sağ alt kadranda ağrı olması tanıyı destekleyen bulgulardır. retrokolik veya retroçekallerde psoas testi (sağ bacağın düz olarak yukarı elevasyonu) ve obturator testi (sağ uyluğun internal rotasyonu) yapılabilir ancak çocuklarda bu testlerin çok değeri yoktur. Rektal tuşede pelviste dolgunluk ve duyarlılık görülebilir. Bu bulguların biri ya da birkaçının pozitif olması tanıda önemlidir.
av- Laboratuar Bulguları:
Akut apandisitte laboratuar yöntemlerinden en sık kul lanlılan Lökosit sayısıdır. Akut apandisitte %70-80 lökositoz görülürken % 20 olguda beyaz küre normal sınırlarda kalabilir. Lökositozun akut apandisit tanısında duyarlılığı % 70-80, özgüllüğü ise % 60-68 olarak bildirilmektedir. Ancak 24 saatten uzun süren karın ağrılarında beyaz küre sayısının akut apandisit için özgüllüğü % 90’lara ulaşmaktadır. Klasik bilgi olarak;
Lökositoz: Non-perfore 11.000-20.000 mm3
Perfore: > 20.000 mm3
Akut apandisitlerde 20.000’ leri geçen lökositoz ancak perfore olmuş, peritonit gelişmiş hastalarda görülebilir. Klinik tablonun yeni başladığı hastalarda yüksek lökositoz tanıyı daha çok akut tonsillit, bronkopnömoni, pnömoni gibi enfeksiyöz nedenlere yönlendirir. C-Reaktif Protein (CRP), özellikle perfore apandisit ve apandisite bağlı intraabdominal abse geliştiğinde belirgin olarak artmaktadır. 24-48 saatten uzun süren karın ağrılarında CRP düzeyleri en duyarlı test olarak kabul edilmektedir.
Nötrofil/Lenfosit oranı da tanıda kullanılan tetkiklerdendir. Nötrofil/Lenfosit oranın 3,5 ve üzeri olmasının tanıda lökositozdan daha duyarlı olduğu, fakat özgüllüğünün daha az olduğu bildirilmiştir.
Prokalsitonin (PCT) sistemik enfeksiyon ve inflamastonun erken tanınmasında önemli bir parametredir. Yüksek PCT düzeyi enfeksiyonun şiddeti ile orantılıdır.Akut Apandisit tanısında PCT’nin CRP’den daha yararlı olduğu, duyarlılığının %95, özgüllüğünün %100’ e ulaştığı bildirilmektedir. Ancak, akut apandisitli hastalarla sağlıklı kişilerin PCT düzeyleri arasında anlamlı fark olmadığını bildiren yazılar da bulunmaktadır. Bu çalışmalar ışığında PCT ile akut apandisit tanısının konulması konusunda bir netlik görülmemektedir.
Son yıllarda apandisit tanısı koymak için serum ve id rarda calprotectin and leucine-rich alpha glycoprote
in-1 (LRG), CRP yapımını indükleyen interlökin-6, Se rum Amiloid A( SAA), lökosit gen ekspresyonu, sitokin ler, Granulosit Colony Stimulating Faktör (GCSF) gibi markerlarla, Tc99m Sitrat Sintigrafisi, Tc99m Heksametilpropilen amin oksim sintigrafisi ile apandisit tanısı konulmaya yardımcı çalışmalar yapılmıştır. Ancak, bunların rutin uygulaması yoktur. Apandisit tanısında halen anemnez, klinik bulgular, fizik muayene ve basit laboratuar tetkikleri son derece önemlidir. Bu nedenle, anemnez, klinik, fizik muayene labarotuar bulgularına dayalı kriterler üzerinden tarif edilmiş birçok skorlama sistemleri geliştirilmiştir. Bunlara ek olarak görüntüleme yöntemleri de tanıda son derece yardımcı olabilmektedir.
Akut apandisitte idrar analizinin de değeri olduğu bildirilmektedir. Özellikle perfore apanditlerde idrarda keton cisimcikleri, nitrat, pH, dansite, lökosit ve eritrosit artışı saptanmıştır. Alkali idrar pH’sı, idrarda 5-Hidroksi İndol Asetik Asit (5-HİAA) artışı inflamasyonu gösteren parametrelerdir. 5-HİAA apendiksteki seratonin salınan hücrelerden çıkar ve inflamasyonun erken evresinde idrarda yüksek bulunur. Apendiks nekroza gittikçe düzeyi azalır.
Sonuç olarak labarotuar tetkiklerinin hiçbirinin tek başına akut apandisit tanısı koyduramadığı ancak pratikte; Lökositozun, CRP (+) olmasının, Periferik yaymada nötrofil egemenliği (≥%75) görülmesin ve Nötrofil/Lenfosit oranın 3,5 ve üzerinde bulunmasının tanıyı güçlendirdiği görülmektedir.
avi- Görüntüleme Yöntemleri Ayakta Direkt Karın Grafisi:
Fekalit, Sağ alt kadranda minik hava-sıvı seviyesi (Anormal gaz paterni), Preperitoneal yağ gölgesi ve psoas gölgesi silikleşmesi görülebilir.
Ultrasonografi: Tanı değeri %90’nın üzerinde son derece yardımcı yöntemdir. USG ‘de apandiks duvar kalınlığı >2mm, Lümen çapı >6 mm nonkomprese apandiks, Fekalit tespit edilebilir. Çevresinde serbest sıvı görü lür. Görünmeyen (nonvisualize) apandiks, apandisitten uzaklaştırır.
avii- Ayrıcı Tanı
Gastroenterit, Üriner sistem enfeksiyonu, Omentum torsiyonu, Pelvik inflamatuar hastalık (PID), Over kisti torsiyonu veya rüptürü, invajinasyon, meckel divertikülit, Peritonit (primer veya sekonder), Kolesistit, pankreatit, Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF), Henöch-Schönlein Purpurası (HSP) Hemolitik-Üremik sendrom (HÜS), Kawasaki hastalığı (mukokütanöz lenf nodu sendromu), Granülamatöz barsak hastalıkları, Pnömonik infiltrasyonlar (özellikle sağ alt lob pnömoni), Kabızlık, Psikolojik sorunlar (psikosomatizasyon), Adhesiv barsak hastalıkları gibi cerrahi ve cerrahi dışı nedenler düşünülmelidir.
aviii- Tedavi
Akut Apandisitin tedavisi açık veya laparoskopik yöntemle yapılan apendektomidir (Resim 1-2). Apendektomi öncesi sıvı-elektrolit dengesizlikleri düzeltilmeli, İV. Antibiyotik başlanmalı, kesin tanı konulduktan sonra hastanın ağrısı kesilmelidir. Apendektomi için, son yıllarda laparoskopik yaklaşım yaygınlaşmaya ve altın standart haline gelmeye başlamıştır. Açık apendektomi ile laparoskopik apendektomiyi karşılaştıran çalışmalarda laparoskopik apendektomi ön plana çıkmaktadır. Ancak genel durumu kötü, jenarilize peritonit gelişmiş hastalarda açık cerrahi yapılmalıdır. Açık cerrahi, Mc Burney veya çocuklarda tercihen Rocky-Davis insizyonla gerçekleştirilir. Apendektomi sonrası, güdük açılması, hematom, peri apendiküler abse, brid ileus, yara enfeksiyonu gibi komplikasyonlarla karşılaşılabilir. Bazen akut apandisit tanısı konulamaz ve perforasyon gerçekleşir ancak omentum tarafından inflamasyon sınırlanır ve tablo kontrol altına alınır . Blastron apandisit denilen bu yapı karında kitle oluşturur. Blastron apandisit tanısı konulduğunda antibi yotik tedavisi başlanır ve daha sonra elektif apendek tomi yapılır. Küçük çocuklarda omentum yeterli geliş mediğinden blastron oluşmaz. İnflamasyon periton içine yayılarak jeneralize peritonit gelişir.
b-Meckel Divertikülit bi-Tanım
Meckel divertikülü (MD), Friedrich Meckel tarafından 1809 yılında tanımlanmış, toplumda %2 sıklıkta görülen omfalomezenterik kanalın bir artığıdır. Mukoza, submukoza, musküler tabaka ve serozayı içerdiğinden gerçek bir divertiküldür. Süperior mezenterik arterin distal uzantısı olan sağ vitellin arterle beslenir. MD %75 karın içinde serbest halde bulunurken, %25 sol vitellin arterin artığı olan bir bantla karın ön duvarına tutunur. Bunlarda divertikül ve intestinin bant etrafında volvule olması sonucu obstuksiyon gelişebilir.
MD’ne toplumda %2 oranında görülmesi, ileoçekal valv’den iki feet (60 cm) uzaklıkta antimezenterik tarafta, Erkek/Kadın: 2/1 olması, iki tip ektopik doku içermesi (mide ve pankreas), iki inç (5 cm) uzunlukta olması, iki ana komplikasyon görülmesi (kanama ve perforasyon) nedeniyle ‘’ikiler hastalığı’’ denilmiştir.
bii- Komplikasyon ve Tedavi
MD, hayat boyu sessiz kalabilir. Ancak % 60’ı iki yaşından önce belirti verebilir. %30-40 olguda kanama, %35 olguda obstruksiyon (invajinasyon veya volvulusa neden olarak), %17-22’sinde divertikülit gelişerek akut cerrahi karına neden olabilir.
Kanama, MD’nün en sık görülen komplikasyonu olup, içerdiği mide mukozasının tıpkı peptik ülserde olduğu gibi kanaması sonucu gelişir. Kanama ağrısız ve abondan, yüksek hacimli, vişne çürüğü rengindedir. Çocuğu şoka sokabilecek miktarlarda olabilir. Kanama, ektopik mide mukozasına bağlı olduğu için, kanama yapmış olan MD tanısı Tc99 Perteknatat sintigrafisi ile doğrulanabilir. Bazen tanı konulamayabilir. Bu durumda ikinci kanama atağında, ekploratris laparatomi veya laparoskopi yapılmalıdır.
İntestinal Obstruksiyon, MD invajinasyon için başlatıcı nokta ‘leading-point’ olabilir. Divertikülün kendisi veya sol vitellin damar artığının ön duvar yapışıklığının altında ince barsak sıkışması tıkanıklık yapabilir. Ön duvara yapışık fibrotik bant etrafında barsağın dönmesi volvulusa neden olabilir .
Littre hernisi: MD’nin kasık fıtığı içine sıkışması barsak tıkanıklığı yapabilir.
MD’ünün lümeninin tıkanması sonucu oluşan divertikülit, akut apandisite benzeyen klinik bir tablo oluşturur. Wedge rezeksiyon veya rezeksiyon-anastomoz ile cerrahi olarak tedavi gerekir. Bu işlem açık veya laparoskopik yapılabilir.Cerrahi eksplorasyon sırasında rastlantısal bulunan MD’ne yaklaşım tartışmalıdır. İçinde ektopik mukoza varsa ve/veya divertikül dar tabanlıysa divertikülektomi yapmak gereklidir
6)
Omfalomezenterik kanal (OMK) artıklarının diğerleri umblikal sinüs, OMK kisti, OMK açıklığıdır . Göbekten akıntı şikayeti olan hasta bu patolojiler yönüyle dikkatli değerlendirilmelidir. Göbekte akıntılı lezyonu olan hastanın cerrahi eksplorasyonunda ileumla bağlantısı görübilir .
Proksimaldeki bir barsak segmentinin distal barsak segmenti içine girmesidir. En sık 4 ay- 2 yaş arasında, %70-95’i 2 yaş altında görülür. %90’ı ileokolik, % 5-8’i ileoileal ve %2-3’ü kolokoliktir. Çok nadiren ileokolokolik olabilir.
İnvajinasyonun oluşum mekanizması tam olarak bilinmemekte büyük çoğunluğu ‘’idiopatik’’ olarak kabul edilmekle beraber, İleoçekal peristaltik hareketlerde koordinasyon bozukluğu, küçük çocuklarda Peyer plaklarının daha belirgin oluşu, çocuklarda kolon ve ileum arasındaki çap farkının daha fazla olması, parazitik infestasyonlar, mezenter lenfadenitler, Rotavirüse bağlı gastroenteritlerin invajinasyon oluşumunda etkili olduğu düşünülmektedir.
cii- Klinik ve Fizik Muayene
İnvajinasyon, genellikle iyi beslenmiş, şişman çocuklarda, bahar aylarında görülür. Klinik olarak, kusma, kolik tarzı karın ağrısı, karın sağ üst kadranda sucuk kangalı şeklinde kitle, letarji, çilek jölesi vasfında rektal kanama görülür. Ağrılar arasında çocuk rahattır ve beslenme isteği vardır. Letarji, sıkışan barsaktan salınan sitokinlerin neden olduğu invajinasyon ensefalopatisine bağlıdır. Sıkışan barsakta venöz ve lenfatik dolaşımın bozulması sonucu mukusla karışık kanama olur. Bu da çilek jölesi şeklinde rektal kanama olarak görülür. Bir yaş altındaki çocukların invajinasyonlarının çoğunda leading point (yol açan nokta) bulunamaz. Büyük çocuklarda, Meckel divertikülü, Juvenil polipler, gastrointestinal sistem tümörleri, lenfoma, Henoch-Schönlein purpurası, lösemideki submukozal kanamalar, hemanjiyom ve lenfanjiyom, Kistik fibrozis, nefrotik sendrom, lenfoid hiperplaziler, Crohn hastalığına bağlı Lenfadenopatiler, Leading point olabilecek yapılar arasında sayılabilir.
Herhangi bir nedenle ameliyat olmuş bir çocukta postoperatif intestinal obstruksiyon bulguları geliştiğinde ‘’postoperatif invajinasyon’’ akla gelmelidir. İleoileal invajinasyon şeklinde görülür. Nedeni bilinmemekle beraber, anestezik gazların etkisi, postoperatif barsak peristaltizmdeki düzensizliklere bağlanmaktadır. Barsak poliplerine, polipozis sendromlarına ve gastrointestinal stromal tümörlere bağlı olarak da ileoileal invajinasyonlar görülebilmektedir (Resim 10).
ciii- Tanı
ADKG’de hava-sıvı seviyeleri saptanır. USG’de iç içe geçmiş iki halka görülür. Hedef İşareti (Target Sign) veya Öküz gözü (Buffalo Eye) belirtisi denilen bu görünüm %100 tanı koydurucudur.
civ- Tedavi Non operatif tedavi:
Hidrostatik redüksiyon: Suda çözünen kontrast madde rektumdan 90-100 cm. yükseklikten yerçekimi kuvvetiyle sedasyon altında verilir. Daha çok erken olgularda başarılı olur. İşlem sırasında radyofloroskopi veya USG ile invajinasyonun açılıp açılmadığı izlenir.
Pnömotik redüksiyon: Balon ve manometreye bağlı kapalı bir devreyle rektal yoldan hava verilmesidir. Avantajı perforasyon olsa bile karın içinin kontrast madde ile kirlenmemesidir.
Leading point olması bu tip redüksiyonların başarı oranını azaltır ve başarılı olsa bile tekrarlama olasılığını artırır. Ayrıca nonoperatif tedavi mutlaka her an operatif girişim yapılabilecek merkezde yapılmalı, perforasyon oluştuğunda acil laparotomi yapılmalıdır.
Operatif Tedavi:
Manuel redüksiyon: invajine segment, tıpkı diş macununu en arkasından sıkar gibi en uç noktasından sabırla ve yavaşça proksimale doğru sağılmalıdır. Nekrotik segment varsa Rezeksiyon + anastomoz yapılmalıdır. Leading point oluşturan Meckel divertikülüyse wedge (Kama) rezeksiyon veya rezeksiyon + anastomoz yapılır. Lenf nodları varsa hem tekrarlamayı önlemek hem de tanı amaçlı biopsi alınmalıdır.
d- Over Kist Torsiyon veya rüptürü/ Testis Torsiyonu/İnkarsere Herni di-Tanım
Over kisti içine kanama olduğunda, kist rüptüründe (Resim 12) veya over kist torsiyonunda (Resim 13) akut karın bulguları gelişebilir. Kitle basit over kisti, dermoid, teratom veya diğer over tümörleri olabilir. Benign patolojiler mobil olduğundan daha kolay torsiyone olurlar (Resim 14). İmmatür teratom, kistadenom, jüvenil granuloza hücreli tümör gibi malign potansiyeli olan tümörlerle de nadirde olsa karşılaşılabilmektedir.
dii-Tanı
Özellikle apandisit ile ayrımı zor olabilir. USG yardımcıdır ama kesin tanı operasyonda konabilir. Kız çocuklarda apandisit tanısı konulurken mutlaka over patolojileri ekarte edilmelidir. Mümkünse overi koruyucu cerrahi uygulanır ancak nekroz varsa ooferektomi yapılır.
diii-İnguinal Bölge Patolojileri
Çocuklarda karın ağrısında inguinoskrotal bölge mutlaka değerlendirilmelidir. Kız ve erkek çocuklarda inkarsere herni , erkek çocuklarda testis torsiyonu, epididimoorşit tanıları atlanmamalıdır. İnmemiş testisler inguinal kanal içinde veya intraabdominal alanda torsiyone olabilir. Bir yaş altındaki çocuklarda indirekt inguinal hernilerin inkarsere olma sıklığı yüksektir. Geç kalındığında testisin kaybı ve sıkışan organın (erkeklerde sıklıkla intestine, kızlarda over) nekrozuna kadar giden ağır sonuçlar olabilir. Redükte edilemeyen inkarsere herniler acil cerrahi müdahale gerektirir. Bu nedenle, inguinal bölgede şişlik, hiperemi, kızarıklık bulguları olan hastada inkarsere inguinal herni düşünülmelidir. Bir diğer acil inguinal bölge patolojisi de puberte çağı çocuklarda karşılaştığımız intravajinal testis torsiyonudur. Aksi ispat edilene kadar skrotumdaki hiperemi ve akut şişlik testis torsiyonu olarak kabul edilir. Aynı yaş grubunda görülebilen akut epidimoorşitten ayrımı zor olabilir . Renkli Doppler USG de testisin kanlanmasının değerlendirilmesi ile ayrım yapılabilir. Testis torsiyonunda prognozu belirleyen torsiyonun derecesinin yanında torsiyonun süresi olduğundan yaklaşım son derece dinamik olmalı zaman kaybedilmeden testis cerrahi olarak skrotal girişimle detorsiyone edilmelidir. İnmemiş testislerde testisin inguinal kanal veya karın içinde de torsiyone olabileceği unutulmamalıdır. Yenidoğan bebeklerde ekstravajinal torsiyon görülebilir. Bu torsiyonlar genellikle intrauterin geliştiğinden testis nekrotiktir ve inguinal insizyonla orşiektomi yapmaktan başka çare yoktur. Akut epidimoorşitte tedavi medikaldir. Yatak istirahati, skrotal elevasyon, soğuk uygulaması ve antibiyotik tedavisi ile tablo geriler.
e-Abdominal Travma ei-Tanım
Çocuklarda akut karın nedenleri arasında abdominal künt travmalar önemli bir yer tutar. Çocuklarda karın travmalarının %95 ‘i künt travma olup sırasıyla en sık karaciğer, dalak, böbrek ve incebarsaklar yaralanır. %5 sıklıkta görülen penetran yaralanmalarda ise en sık incebarsaklar, ikinci sıklıkta karaciğer travmaya maruz kalır.
eii-Tanı
Solid organ yaralanmalarında karında ağrı ve hassasiyet en sık görülen bulgudur. Dalak yaralanmalarında sol omuza vuran ağrı (Kehr belirtisi) olur. İçi boş organ perforasyonlarında ADKG’de pnömoperitoneum görülür. Abdominal USG, solid organ yaralanmalarını ve karın içi serbest sıvıyı gösterir. USG, travmalı hastanın takibinde faydalıdır. Son yıllarda hasta başında uygulanan FAST (Focus assesment sonography in trauma) yaygınlaşmaktadır. FAST, karnın dört kadranına hasta başında yapılan USG’dir. Solid organ hasarı, serbest sıvı tanınabilir. Çocuklarda künt abdominal travmayı en iyi İ.V veya enteral kontrastlı BT gösterir. FAST’in yaygınlaşması tanısal peritoneal lavaj ve BT’ye olan gereksinimi azaltmıştır.
eiii-Tedavi
Çocuklarda karaciğer, dalak, böbrek, pankreas gibi solid organ yaralanmalarının %90 ‘a yakını konservatif yaklaşımla takip edilebilir. Laserasyon, hematom gibi organ hilusununu etkilemeyen yaralanmalar, nabız, tansiyon arteryel, solunum sayısı, oksijen saturasyonu ve idrar çıkışı gibi vital bulguların, hemoglobin, hematokrit ve biyokimyasal değerlerinin 48 saat yakın takibi ardından 7-10 gün kesin yatak istirahati ile çoğunlukla cerrahiye gerek kalmadan iyileşir. Takip mutlaka her an cerrahi müdahale yapılabilecek bir sağlık merkezinde yapılmalıdır. Takip sonrası 4-6 hafta bedensel faaliyetlerden uzak kalınmalıdır.
Ancak, bazen acil laparotomi yapılması gerekebilir. Endikasyonlar:
- Vital bulguları stabil tutabilmek için 24 saat içinde total kan hacminin %50’sinden fazla kan transfüzyonu yapılmak zorunda kalınması
- Pnömoperitoneum
- Peritoneal irritasyon bulguları
- Diagnostik peritoneal lavajın pozitif olması
- Measane, üreter, renovasküler yaralanmalar
f-Brid İleus fi- Tanım ve Tanı
Herhangi bir nedenle laparotomi yapılmış hastalarda hayatın ilerleyen dönemlerinde barsak yapışıklığına bağlı intestinal obstruksiyon gelişebilir. Bu nedenle akut karın tablosu ile gelen çocukta daha önce geçirilmiş karın operasyonu sorgulanmalıdır. Çocuklar ve bebeklerde erişkinlere göre daha sık oluşur. Öyküsünde daha önce geçirilmiş karın ameliyatı olan, kusma, kolik tarzı karın ağrısı, abdominal distansiyon tablosu ile gelen hastaya çekilen ADKG’de hava-sıvı seviyelerinin görülmesi ile brid ileus tanısı konulabilir . Tanı konulmasında zorlanılan olgularda, çok kesitli bilgisayarlı tomografi obstrüksiyonu ve seviyesinin değerlendirilmesinde etkili görüntüleme yöntemidir. Tam olmayan tıkanıklarda incebarsak pasaj grafisi, enterokilizis gibi radyolojik yöntemlerden de yararlanılır.
fii-Tedavi
Başlangıçta N/G dekompresyon, sıvı- elektrolit desteği, antibiyotikle takip edilir. Karın ağrısı ve hassasiyetinin gerilemediği, N/G ‘den safralı drenajın devam ettiği, rektal kanamanın geliştiği, lökosit sayısının artış gösterdiği ve ADKG’de sebat eden seviyelerin olduğu hastalarda cerrahi eksplorasyon yapılmalıdır. Ameliyatta bridektomi yapılarak iyileşme sağlanabileceği gibi bazen nekroza giden barsak anslarının rezeksiyonu ve anastomozu gerekebilir.( Resim 18-19). fiii-
Korunma
Barsak yapışıklıkları ister cerrahi, ister konservatif yöntemle tedavi edilsin tekrarlama olasılığı vardır. Kişisel faktörler dışında cerrahın titiz çalışması, iyi kanama kontrolü, karın içi temizliğin iyi yapılması brid ileus olasılığını azaltabilir. Adezyon önleyici materyallerin etkisi tartışmalı olmakla beraber etkinliği gösterilmiş ürünler vardır. Brid ileus, hastaların hastanede sık sık uzun süre yatmasına, tekrarlayan ameliyatlar geçirmesine neden olmakta, dolayısıyla iş gücü kaybı ve hastane maliyetleri açısından ekonomik olarak ta önem göstermektedir.
g-Malrotasyon gi- Tanım
İntrauterin dönemde orta barsak süperior mezenterik arterin etrafında saatin tersi yönünde 2700 lik dönüş yaparak karın içindeki pozisyonunu alır. Sonunda çekum sağ alt kadrana yerleşir. Bu rotasyondaki aksamalar, akut midgut volvulus, mobil çekum, ladd bantları, internal herni, kronik midgut volvulus olarak karşımıza çıkar.
gii- Klinik ve Tedavi
Safralı kusma, kanlı gaita, kolik tarzı karın ağrısı ile seyreden akut midgut volvulus, yenidoğan döneminde oluşan erken müdahale edilmediğinde orta barsağın kaybı ile sonuçlanan bir patolojidir. ADKG’de gazsız karın olması tipik bulgudur.
Ladd bantları rotasyonunu tamamlamamış çekumdan peritona uzanan bantlardır. Duodenuma bası yaparak obstruksiyona neden olur. Cerrahi olarak bu bantların açılması, duodenumun sağ üst kadrana, çekumun sol üst kadrana yerleştirilmesi ile tedavi edilir (Ladd Prosedürü).
Kronik midgut volvulus iki yaşından büyük çocuklarda tekrarlayan karın ağrısı, kusma, malabsorbsiyonla karşımıza çıkan karın ağrısı ayrıcı tanısında akılda tutulması gereken bir rotasyon anomalisidir. Kontrastlı grafilerde, jejunum ‘’tirbuşon belirtisi’’(Corkscrew) verir , USG’de ise superior mezenterik arterde girdap (whirlpool) görüntüsü görülür. Aralıklı karın ağrısı ve kusma sikayeti olan büyük çocuklarda duodenojejunal loop’un üst GİS kontrastlı grafideki “Z- bulgusu” inkomplet rotasyon için diagnostiktir. Tedavisi cerrahidir.
ğ-Hirschsprung Hastalığı (HH)
İntrauterin dönemde nöral krestten ilerleyen ganglion hücrelerinin rektuma kadar göçündeki aksamalar, geldiği yerde dokuya tutunaması veya iskemiye maruz kalarak ölmesi sonucu sıklıkla rektosigmoid bölgede, %10 hastada da tüm kolonu ilgilendirebilen aganglionozis oluşması Hirschsprung Hastalığı olarak bilinir. HH, enterik sinir sisteminde ganglion hücrelerinin olmaması sonucu aganglionik barsaklarda parasempatik aktivitenin ortadan kalkması, sempatik sistemin hakim olması sonucu internal anal sfinkterin kasılı kalmasına, gevşeyememesine bağlı olarak oluşan fonksiyonel bir obstruksiyondur. Klinikte, % 90 olgu yenidoğan döneminde ilk 24-48 saatte mekonyum çıkaramama, abdominal distansiyon, safralı kusma ile karşımıza çıkar. Geri kalan olgular ise daha büyük çocuklarda, konstipasyon, abdominal distansiyon ve gelişme geriliği ile gelirler. Bu grup hastalar bazen karın ağrısı, abdominal distansiyon, ateşin eşlik ettiği toksik megakolona yol açabilen enterokolit tablosu ile acile başvurabilirler. Tanı, Baryumlu kolon grafisinde dar-dilate segmentlerin görülmesi , şüpheli olgularda ise tam kat rektal biopside ganglion hücrelerinin olmaması ile konur. Tedavisi, cerrahi olarak ganglionik segmentin aşağı çekilerek dentate çizgiye yakın anastomoz yapılmasıdır. İntraopreratif dar dilate segment ve geçiş zonu görülebilir ancak frozen ile ganglion pozitifliği teyit edilmelidir Cerrahi tedavide, Swenson, Duhamel, Soave-Boley ameliyatları olarak bilinen çeşitli cerrahi teknikler vardır. Günümüzde en popüler olanı kolostomi açılmadan yapılan Transanal endorektal pull through (TEP)’dur.
h-Hidrometrokolpos
İmperfore Himen, Vajinal atrezi ve agnezi pubertal çağa gelmiş kız çocuklarında karşımıza primer amenore ile çıkar. Menstruasyon olmasına rağmen kanama materyalinin dışarı çıkamaması sonucu hidrometrokolpos gelişir ve karında kitle ve ağrıya neden olur. Siklik bir ağrı tablosu olmakla beraber, kanın uterus içinde zamanla birikmesi kronik ağrıya da neden olur. Bu nedenle kız çocuklarında himende açıklık olup olmadığı, himenin bulging (kabarıklık) olup olmadığı değerledirilmelidir . İmperfore himen varlığında yapılacak himenoplasti ile sorun çözülür. Ancak vajinal atrezi ve agnezilerde vajinal pull through gibi zor ameliyatlar gerekir.
B-BAŞLANGIÇTA CERRAHİ GEREKTİRMEYEN HASTALIKLAR
a-Kolesistit ai-Tanım ve Tanı
Safra kesesinin inflamasyonu olan kolesistitte, çocuklarda karın sağ üst kadranda kolik tarzında ağrı, hafif ateş, kusmanın ön planda olduğu klinik bir tablo oluşur. Murphy belirtisi pozitiftir. Sarılık, yüksek ateş tabloya hakimse kolanjit düşünülmelidir.
aii-Etyoloji
Kolesistite sıklıkla kolelitiazis eşlik eder. Çocuklarda görülen safra kesesi taşlarının etyolojisi % 80 hastada bilinmez. İdiopatik olarak değerlendirilen bu grup kolelitiazislerde aslında, şişmanlık, uzun süre seftriakson gibi antibiyotik kullanımı, dehidratasyon, yoğun bakımda yatma, kısa barsak sendromu, uzun süreli TPN kullanımı benzeri faktörlerin rol oynadığı son yıllarda ortaya koyulmaktadır. % 20’ lik grupta ise sickle cell anemi, herediter sferositoz, talasemi major gibi hemolitik anemilerde oluşan safra kesesi taşları yer alır. Çocuk larda görülen safra taşları bilirubin, kolesterol ve çocuklara özgü kalsiyum karbonat taşlarıdır.
aiii-Tedavi
Kolesistit atağı geçiren hastaya sıvı-elektrolit desteği, İV antibiyotik verilmesi sonucu klinik tablo 48 saatte düzelir. Klinik tablo düzeldikten sonra açık veya ‘’altın standart’’ haline gelmiş olan laparoskopik kolesistektomi yapılır(Resim 24).
b-Pankreatit bi- Etyoloji
- Künt karın travmaları (Çocuklarda akut pankreatitin en sık nedeni)
- Sistemik enfeksiyonlar
- Safra kanallarının konjenital dilatasyonu
- Viral enfeksiyonlar: Kabakulak, kızamık, Hepatit
- Metabolik sebepler: Diabetes mellitus, sekonder hipeparatroidizm, hiper lipidemi, kistik fibrozis
- Duktal anomaliler: Pankreas Divisum (Wirsung kanalı yerine pankreas akışının Santorini kanalından olması na bağlı göreceli tıkanıklık)
Bu nedenlerin herhangi biri sonucu pankreasda gelişen inflamasyona bağlı pankreatik enzimlerin pankreas dokusu içine yayılması, pankreastan salınan TNF, sitokinler, serbest oksijen radikalleri dokuda tahribat yapar ve pankreatit oluşur.
bii- Klinik
Klinik tabloda, epigastrik bölgeden sırta yayılan ağrı ve hassasiyet, kusma, yüksek ateş, taşikardi ve sarılık görülür. İlerlemiş, fulminan pankreatit olgularında flank bölgede (Gray-Turner belirtisi) ve göbek çevresinde (Cullen belirtisi) ekimoz görülebilir.
biii-Tanı
Tanıda laboratuar bulguları, USG ve BT’den yararlanılır. Serum amilaz, lipaz ve idrar amilazının yüksekliği önemlidir. Amilaz düzeyi apandisit, kolesistit, peritonitte de yükselebileceğinden pankreatik lipaz düzeyi daha anlamlıdır. idrar amilazının serum amilazına ve serum kreatinin idrar kreatinine oranın yüzdesi normalde %2-5 olmalıdır. Bu oranının %5 ‘ten büyük olması akut pankreatiti destekler.
biv-Tedavi
Tedavi öncellikle konservatiftir. Oral beslenme kesilir. Ekstrasellüler sıvı kaybı çok fazla olduğu için sıvıelektrolit replasmanı ve TPN başlanır. Mide asidinin sekretin salgısını uyarmasını azaltmak için N/G dekompresyon yapılır. H2 reseptör antagonisti başlanır. Sepsis ve abse oluşumuna yönelik geniş spektrumlu parentral antibiyotik başlanır. Ekzokrin salgıları azaltan Oktreotid başlanabilir. Akut pankreatitte şiddetli ağrı olacağından hastanın ağrısı morfin dışındaki güçlü ağrı kesicilerle dindirilmelidir. Morfin oddi sfinkterinde spazm yaparak tabloyu kötüleştireceğinden kullanılmamalıdır.
Akut Pankreatitte abse oluşumu, hemorajik nekrotizan pankreatit geliştiğinde cerrahi girişim yapılmalıdır. Cerrahi olarak yapılacaklar abse drenajı, nekrotik dokuların debridmanı ve karın içine dren konulması ile sınırlıdır.
Akut pankreatitin geç komplikasyonları, pankreatik asit, fistül ve psödokist oluşumu olarak karşımıza çıkabilir.
c-İnflamatuar Barsak Hastalıkları (İBH)
Crohn hastalığı (CH) ve ülseratif kolit İBH’nın iki büyük klinik formudur. İBH’nın %20’si çocukluk çağı ve adolesan dönemde başlar. Ülseratif kolit (ÜK) rektumdan başlayan tüm kolonu tutabilen bir hastalıktır. Kanlı, mukuslu kronik diare önemli bulgudur. Periumblikal ve sol alt kadrana lokalize karın ağrısı görülür. Karın ağrısı genellikle dışkılama öncesi, kramp tarzındadır. ÜK karın ağrısı nedeniyle akut karın ayrıcı tanısında yer alır ve komplikasyon olarak perforasyon geliştiğinde acil cerrahi gerektirir.
Crohn Hastalığının, başlangıç semptomları ÜK’e göre çok daha sinsi, tutulum yerine ve yaygınlığına göre değişiktir. Ağızdan anüse kadar tutulum olabilir. Başlangıçta karın ağrısı en sık rastlanan tek belirtidir, hastaların % 75’inde gece uyandıran karın ağrısı vardır. Terminal ileal veya çekal hastalıkta sağ alt kadrana vuran karın ağrısı; kolonik veya diffüz ince barsak tutulumunda periumblikal ağrı sıktır. Akut gelişen ağrıda iyi öykü almak, akut apandisitten ayırıcı tanısını yapmak önemlidir. İntestinal inflamasyona bağlı obstruksiyon, perforasyon, internal fistüller nedeniyle CH’ da cerrahi müdahale gerekebilir.
Karın ağrısı olan çocuklarda İBH göz ardı edilmemeli, kronik, kanlı-mukuslu gaita gibi eşlik eden belirtiler sorgulanmalı, perianal, perirektal fistül, anal fissür gibi fizik bulgular aranmalıdır.
d-Peptik Ülser
Çocuklarda peptik ülser erişkinlere göre daha az görülmekle beraber son yıllarda 2-3 kat artmıştır. Akut stress gibi psikolojik faktörler, genetik yatkınlık, O Rh kan grubu, beslenme alışkanlığı, asetil salisilik asit, nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar, enfeksiyöz ajanlar predispozan faktörler arasında sayılabilir. Çocuklarda yenidoğan döneminde bile görülebilen peptik ülserlerin % 20’si primer, % 80’i sekonder ülserdir. Yanık, kafa travması, sistemik enfeksiyonlar, sepsis, ilaç kullanımı, büyük ameliyatlar gibi faktörler, Zollinger-Ellison Sendromu, kistik fibroz, Crohn Hastalığı gibi hastalıklar sekonder ülserlere neden olabilmektedir. Bebek ve küçük çocuklarda belirgin belirti yoktur. Okul öncesi çocuklarda görülen ülserler daha çok gastrik (prepilorik) ülserdir. Beslenme isteksizliği, gece uykudan ağlayarak uyanma, kusma, yemek yemekle artan göbek çevresinde ağrı görülebilir. Bu çocuklarda tanı konulması zor olduğundan genellikle kanama veya perforasyonla gelirler. Büyük çocuklarda ise daha çok duodenal ülser görülür. Ağrı değişkendir, devamlı değildir. Gece uykudan uyandıran ağrı, sabah görülen ağrılarda peptik ülser düşünülmelidir. Gıda alımı şikayetleri azaltabilir. Diyet, antiasitler, H2 reseptör antagonistleri, antikolinerjikler, Hidrojen pompa inhibitörleri peptik ülser tedavisinde kullanılan ilaçlardır. Nadiren kanama ve perforasyon nedeniyle cerrahi müdahale gerekebilir.
e-Nekrotizan Enterokolit (NEK)
Yenidoğan döneminde daha çok prematüre ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde görülebilen NEK’in oluşması için bebeğin hipokside kalması, hiperosmalar mama ile beslenmesi, ortamda enfeksiyöz ajanların olması gerekmektedir. Safralı kusma, kanlı gaita, abdominal distansiyon, karın ağrısı görülen bir bebekte yukarıda sayılan predispozan faktörlerin de olması durumunda NEK tanısı konulabilir. Bebek septik bir tabloya sahiptir. Oral beslenme kesilip, N/G dekompresyon, geniş spektrumlu antibiyotik başlanır. ADKG’leri ile yakın takip edilmelidir. Pnömoperitoneum görülmesi perforasyon olduğunu gösterir ve kesin cerrahi endikasyondur .
f-Wandering (Gezici) Dalak
Gezici dalak nadir görülen ve pedikülün torsiyonuyla klinik bulgu veren bir hastalıktır. Dalağı sol subfrenik bölgeye tespit eden bağların konjenital yokluğu veya akkiz gevşekliği mobilizasyonunun en önemli nedenidir. Eğer gastrosplenik, splenorenal ve frenokolik ligamentlerin gelişimi olmazsa veya bu ligamentlerde gevşeklik olursa dalak yer çekiminin etkisiyle vasküler pedikülle birlikte alt karına iner. Karın içinde gezer. Bu nedenle ‘’Gezici Dalak’’ denilmiştir. Dalak torsiyone olabilir (Resim 27). Bu durumda akut karın tablosuna yol açar. Bunun dışında belirtisi olmadığından tanısı zordur. İntraoperatif dalak detorsiyone edilir, dolaşımı bozulmuşsa splenektomi yapılır. Dolaşımı iyiyse dalak tekrar torsiyone olmasın diye sabitlenir ( Splenopeksi).
C- CERRAHİ GEREKTİRMEYEN HASTALIKLAR a- Primer Peritonit ai- Tanım ve Tanı
Peritonitler, primer ve sekonder olarak ikiye ayrılır. Karın içi organların perforasyonu veya delici yaralanmaları sonucu oluşan peritonit sekonder, karın içi organlardan kaynaklanmayan primer (idiopatik-spontan) peritonit olarak bilinir. İmmun sistemi baskılanmış, nefrotik sendromlu, splenektomi yapılmış hastalarda, kollajen doku hastalığı, Ailevi Akdeniz ateşi, kistik fibrozis olanlarda primer peritonit görülme sıklığı yüksektir. Primer peritonit, 5-10 yaş çocuklarda daha sıktır ve yüksek ateş, kusma, jeneralize peritonit bulguları görülür. Akut perfore apandisitten ayrımı son derece güçtür. Ayrıcı tanıda daha önce peritonit atağı geçirilmiş olması, hastanın son derece hasta görünümde olması, tablonun hızla ilerlemesi, lökosit sayısının çok yüksek olması primer peritonit lehinedir.
aii-Tedavi
Primer peritonitin tedavisi antibiyoterapi, akut apandisitin cerrahidir. Çoğunlukla şüphede kalındığından cerrahi eksplorasyon yapılır. Bu nedenle primer peritonit sıklıkla intraoperatif tanı almaktadır. Günümüzde apandisitin tanısı % 90 oranında USG ile konulabilmektedir. Geçmişe göre negatif laparotomi sıklığı çok azalmıştır. Yinede şüphede kalınan olgularda mümkünse laparoskopi değilse laparotomi yapmaktan kaçınılmamalıdır. Laparoskopinin yaygınlaşması şüphede kalınan olgularda tanıda da yardımcı olmaktadır. Laparoskopik olarak karın içi organların inflame olmadığı, ancak peritoneal kavite içinde özellikle de douglas boşluğunda kirli sıvı olması primer peritonit tanısını koydurur . Primer peritonit tanısı konulduğunda mutlaka karın içi sıvıdan kültür alınmalı ve elektif apendektomi yapılmalıdır.
b-Mezenter Lenfadenit
Üst solunum yolları enfeksiyonları ve diğer sistemik enfeksiyonlar sırasında terminal ileumdaki mezenter lenf nodlarında da mezenter lenfadenit oluşur. Bu akut apandisitle karışacak kadar karın ağrısına neden olur. Bu çocuklarda tablonun başlangıcı ile klinik arasında korelasyon yoktur. Lökosit sayısı jenarilize peritoniti düşünderecek kadar yüksektir. Sıvı replasmanı ve antibiyotik tedavisi ile tablo hızla geriler. Benzer tablo sağ alt lob pnömonisinde de görülür. Ampiyem, pnömonik infiltrasyonlar, diafragmayı etkileyerek, interkostal sinirleri irrite ederek, karın kaslarında spazm yaparak karın ağrısına neden olabilir.
c-Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF)
FMF, belirli etnik gruplarda Askenazi olmayan Yahudilerde, Araplarda, Türklerde ve Ermenilerde görülen ve göçmenlerle birlikte Avrupa ve diğer kıtalara yayılan daha çok Doğu Akdeniz bölgesinde karşılaşılan, tekrarlayan yüksek ateş ve ağrılarla seyreden ailesel, genetik bir hastalıktır. Ağrılar, karın, eklem ve göğüs ağrısı şeklinde görülür. Klinik 1-3 gün sürer. En önemli ve her zaman olan bulgu yüksek ateştir. %90 hastada da karın ağrısı olur. Karın ağrısının nedeni aseptik peritonittir. Ağrı akut apandisiti taklit edebilecek kadar şiddetli olabilir. Bu nedenle akut karın ayrıcı tanısında, Ailevi Akdeniz Ateşi aranmalı, aile bireylerinde ve akrabalarda tekrarlayan karın ağrısı atakların olup olmadığı sorgulanmalıdır. Geçmişte tanı yöntemlerinin gelişmemiş olmasından dolayı FMF’li hastalara sıklıkla apendektomi yapılırdı. Günümüzde USG, genetik analiz yapılabilmesi bu hastaların apendektomiden kurtulmasına katkı sağlamıştır. FMF kesin tedavisi olmayan, kronik bir hastalıktır. Tedavide, Kolşisin atakların sıklığı ve şiddetini azaltmakta fayda sağlamaktadır.
d-Pelvik İnflamatuar Hastalık (PİD)
Kız çocuklarında üst genital organ enfeksiyonları sonucu pelvik organların ve peritonun lokalize etkilenmesidir. Genellikle etken Chlamydia trachomatis veya Neisseria gonorrhoeae’dir.
e-Mittelschmerz (Ovulasyon ağrısı)
Birkaç dakikadan birkaç saate kadar sürebilen, tipik künt bir ağrıdır. Az bir kanamayla birlikte veya tek başına olabilir. Bir teoriye göre, yumurtalıkta yumurtayı salıvermek için aralanan folikülün içindeki sıvının karın boşluğuna kaçması, fallop tüplerinde kontraksiyon bu ağrının nedeni olabilir. Analjeziklere yanıt veren bir ağrıdır. Puberte çağındaki kız çocuklarında akut apandisit ve diğer akut karın nedenleri içinde ayrıcı tanıda akılda tutulması gereken bir tablodur. Bu nedenle kız çocuklarında menstruasyon siklusu mutlaka sorgulanmalıdır.
f-Hemolitik Üremik Sendrom (HÜS)
Hemolitik üremik sendrom, mikroanjiopatik hemolitik anemi, trombositopeni ve akut böbrek yetmezliğinin görüldüğü bu tabloya genellikle kanlı veya kansız diare ( E Coli 0157:H7 ve Shigella Dysenteria Tip 1), shiga toksin üreten E. Coli 0103:H2’nin yaptığı üriner enfeksiyonlar sırasında gelişebilir. Yaz ve sonbahar mevsimlerinde artış görülür. Her yaş grubu hastayı etkileyebilir ancak üç yaş altındaki çocuklarda daha sıktır. İnfant ve küçük çocuklarda akut böbrek yetmezliğinin en sık nedeni HÜS’dür. Hematüri ve proteinüri görülür. Bu hastalar karın ağrısı ve kanlı diare ile başvurduklarından akut cerrahi karın ayrıcı tanısında akılda tutulmalıdır.
g-Henöch-Schönlein Purpurası (HSP)
Henoch-Schonlein purpurası başlıca çocukları etkileyen sistemik bir vaskülittir. Özellikle, cilt, eklem, gastrointestinal sistem nadirende böbrekleri tutar. Etyolojisi tam olarak bilinmemekle beraber, geçirilen enfeksiyonlar, aşılar,ilaçlar, böcek ısırması neden olabilmektedir. Doğal seyrinde kendiliğinden iyileşir. Ciltte makulopapuler döküntü, eklemlerde artraljiye neden olur. Gastrointestinal ve renal sistemleri etkilediğinde tedavi ve izlem gerekir. Hastalığın seyrini akut dönemde GİS. tutulumu, kronik dönemde ise böbrek tutulumu belirler. GİS. tutulumunda karın ağrısı, hassasiyet, distansiyon, rektal kanama, hematüri, proteinüri görülebilir ve invajinasyon, intestinal perforasyon gelişebilir. Bu açıdan akut karın tabloları ayrıcı tanısı içinde HSP unutulmamalı, yakından takip edilmelidir.
ğ-Kawasaki Hastalığı
Servikal lenfadenopati, ciltte döküntü, eritem, ödem, konjuktivit, artrit, uzamış ateşle seyreden mukokutanöz lenf bezi sendromu olarak adlandırılan bir hastalıktır. İki yaş civarında çocuklarda görülebilen bu hastalığın tanısı klinik olarak konur. Destekleyici tedavi yapılır. Hastalığın seyri sırasında safra kesesi hidropsu görülebilir. Bu da akut karın tablosuna neden olabilir.
h-Üriner sistem enfeksiyonu
Çocuklarda üriner enfeksiyon karın ağrısının en sık nedenlerindendir. Yoğun üriner enfeksiyon, piyelonefrit akut karın tablosu yapabilir. Yüksek ateş, dizüri, yan ağrısı tabloya hakimdir. İdrar tetkikinde piyüri olması durumunda retroçekal apandisitin üreteri etkileyerek piyüri yapabileceği akılda tutulmamalıdır.
ı-Gastroenterit
Eshcerichia Coli, Salmonella, shigella, Campylobacter ve yersinea gibi bakteriler, rotavirüs, adenovirüs, enterovirüs ve Norwalk virüs gibi viral patojenler çocuklarda gastroenterite neden olabilir. Kusma ve yüksek ateş, kolik tarzı ağrının ön planda olduğu klinik tablo görülür. Ancak bu patojenlere bağlı oluşan lenfoid hiperplazi sonucu apandisit gelişebileceğinden serolojik testlerin pozitifliği akut apandisiti tanısını ekarte ettirmez. Gıda zehirlenmelerine bağlı gastroenteritlerde ayrıcı tanıda unutulmamalıdır.
i-Kabızlık
Çocuklarda görülen kabızlığın %95’i fonksiyonel olarak değerlendirilir. Kabız olan çocukta karın ağrısı sık karşılaşılan belirtidir. Karın ağrısı olan çocukta dışkılama paterni, benzer ağrı ataklarının tekrarlayıp tekrarlamadığı sorgulanmalıdır. Çocuğun, ağrılı, ıkınarak, sert gaita çıkarması, rektal tuşede ampulla rektinin sürekli dolu olması, fekal soiling veya enkoprezis görülmesi durumunda ve fizik muayenede karında taşlaşmış gaitanın palpe edilmesi ile kabızlık tanısı konulabilir. Karın ağrısı daha çok karnın sol yanında ve suprapubik bölgededir. Bu çocuklar laksatif ve lavmanla rahatlar, karın ağrısı geriler.
j-Parazitoz
Ülkemizde, Entemobea, Giardia gibi protozoalar, askaris, oksiyür gibi parazitlere bağlı karın ağrısı sık görülür. Daha çok kronik ağrı şeklindedir. Parazitler safra yollarını tıkayabilir. Askaris ve diğer parazitler nadirende olsa intestinal obstruksiyon ve/veya perforasyona neden olabilir. Ülkemizde yaygın görülen ve karın ağrısı da yapan kist hidatik hastalığı yapan Ekinokok da akılda tutulması gereken önemli bir parazittir. En sık karaciğeri tutan bu parazit karaciğerde kist oluştur. Sağ üst kadran ağrısı ve karın üst kadranda kitle tespit edilen köpek teması, besicilikle ilgisi olan çocuklarda kist hidatik düşünülmelidir. Eskiden tedavisi cerrahi iken, günümüzde Andazol ile medikal tedavi ve girişimsel radyoloji tarafından kistin içine serum sale verilerek tekrar aspirasyonu (PAİR) ile kist öldürülmekte, PAİR yapılamayan, medikal tedaviye yanıt vermeyen kistlerde cerrahi olarak parsiyel kistektomi+kapitonaj yapılmaktadır.
k-Psikojenik Karın Ağrıları
Okul çağı çocuklarında psikojenik karın ağrıları görülebilir. Daha çok içe kapanık, uyumlu çocuklarda görülür. Psikojenik karın ağrısı aileyi ve hekimi uğraştıran tablolar oluşturabilir. Çocuğun okul başarısı, aile içi sorunlar, ailede karın ağrısı olan birinin olup olmadığı sorgulanmalıdır. Organik ve fonksiyonel nedenler ekarte edildikten sonra gerekirse çocuk psikiyatrdan konsultasyon istenmelidir.
l-Distal İntestinal Obstruksiyon Sendromu (DİOS) İlk defa 1962 yılında Jensen tarafından “mekonyum ileus ekivalanı” olarak tanımlanmıştır. Kistik Fibrozisli büyük çocuklar ve genç erişkinlerde %10-20 oranında görülmekte olup, yapışkan ve koyulaşmış gaitaya bağlı gelişen distal intestinal obstrüksiyondur. Koyulaşmış intestinal sekresyonlar, pankreatik yetmezlik, sindirilmemiş gıda artıkları, dehidratasyon ve gaita stazına bağlı gelişmektedir. Klinik olarak, Abdominal distansiyon ve gaz, kabızlık, tekrarlayan, kramp tarzında sağ alt kadran ağrısı, sağ alt kadranda palpe edilen kitle, (terminal ileum-çekum), tam obstrüksiyon gelişirse akut bir tablo ve safralı kusma ile karakterizedir. Akut obstruksiyonun açılmasında suda eriyen kontrast maddelerle veya %10’luk N-Asetil sisteinle lavman yapılması faydalıdır. Kronik tabloda polietilen glikol, laksatifler ve lifli gıdalar kullanılır.
m-Diabetik Ketoasidoz
Tip 1 Diabetes Mellitusun akut, hayatı tehdit eden metabolik komplikasyonudur. Diyabetik ketoasidoz, insülin yetersizliği ve artmış insülin direncinin artışına bağlıdır. Direnç çoğunlukla glukagon, katekolaminler, kortizol ve büyüme hormonu gibi insülin karşıtı hormonlardaki artışa bağlıdır. Tip 1 Diabetten ölümlerin 2/3’ü diabetik ketoasidoza bağlıdır. Genellikle polidipsi, poliüri ve glikozuri tabloya hakim olmakla beraber kusma ve karın ağrısı da eşlik eden belirtilerdendir. Ayırıcı tanı akut karın, özellikle apandisit, saf laktik asidoz, salisilat alımı ve nonketotik hiperozmolar koma düşünülmelidir. Akut karın bulguları olan hastada, daha önceden Tip 1 diabet olduğu bilinmiyorsa diabetik ketoasidoz tanısı konulması zor olabilir. Ancak, poliüri, polidipsisi olan hastada kusma ve karın ağrısı varsa ketoasidoza yönelik kan şekeri, idrarda glikoz gibi tetkikler mutlaka istenmelidir.
n-Abdominal Migren
İdiopatik tekrarlayan karın ağrılarının % 4-15’ini abdominal migren oluşturur. Abdominal migren baş ağrısı şeklinde görülen migrenin bir varyantı olup, genellikle ailesinde migren öyküsü olan çocuklarda görülür. Erişkinlerde nadirdir ve kızlarda erkeklere göre daha sıktır. Ağrı orta hat, göbek çevresindedir. Mide ağrısı, bulantı, kramp tarzı karın ağrısı sıklıkla kusmaya neden olabilir. Gerçek nedeni bilinmemekle beraber, histamin ve seratonin düzeyindeki değişiklerin neden olduğu savunanlar vardır. Bu kimyasal değişimler hem baş ağrısı hem de karın ağrısı yapabilmektedir. Stress ve anksiyete bu kimyasallarda günlük dalgalanmalara neden olabilmektedir. Bu kimyasallar, açıklanamayan karın ağrılarında psikolojik tetikleyici olabilir. Çikolata, çin yemekleri, bazı kimyasallarla işlem görmüş etler, nitritler abdominal migreni tetikleyebilir.
Ailede migren ve abdominal migren öyküsü olması tanı koymada önemli kriterdir. Bir saatle 72 saat kadar süren orta hat, göbek çevresi ağrı, bulantı, kusma, iştahsızlık, flaşing (Yüzde kızarma), göz altlarında siyah gölgelenme, solukluk, halsizlik, esneme, uyuşukluk ve baş ağrısı, fotofobi gibi belirtiler olabilir. On iki ay içinde iki ve daha çok atak geçiren, inflamatuar, anatomik, metabolik, neoplastik patolojisi olmayan çocuklarda yukarıda sayılan belirtilerin olması abdominal migren tanısı koydurabilir. Tedavide akut ve önleyici spesifik migren tedavisi uygulanır.