Çocuklarda Kaygı Bozukluğu
Yazar Zübeyde Ezgi Horzum • Psikolog • 12 Ocak 2021 • Yorumlar:
Anksiyete (kaygı), bireyin; tehdit edici veya korkutucu durumlarla karşılaştığında vücudunun bilişsel, fizyolojik ve davranışsal olarak verdiği tepkiler bütünüdür. Kaygı bozukluğu ise kaygının bir tehlike olmadığı halde kendini göstermesi, uzun süre devam etmesi ve çok yoğun biçimde hissedilmesidir. Günümüzde kaygı bozuklukları çocuk ve ergen psikiyatrisinin en yaygın problemlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kaygı, diğer tüm duygular gibi gerekli ve işlevsel bir fonksiyonu olan bir duygudur. Ancak, bu kaygı hayatın akışında bir bozulmaya sebep oluyorsa uzman desteği alınması gerekebilir.
Anksiyetenin belirtileri duygusal, bilişsel, davranışsal ve bedensel olarak kendini gösterebilir. Bilincin sislenmesi, dikkati toplayamama, düşünce blokları, kontrolünü elinde tutma güçlüğü, başa çıkamama korkusu, ölüm korkusu, başkaları tarafından yanlış değerlendirilme korkusu gibi durumlar bilişsel belirtilere, korku, endişe, dehşet duygusu, tedirginlik, gerginlik, sinirlilik, çaresizlik gibi durumlar duygusal belirtilere, kaçma, kaçınma, huzursuzluk, olduğu yerde duramama, hareketsiz donakalma, koordinasyon bozukluğu gibi durumlar davranışsal belirtilere ve çarpıntı, kan basıncında artma ya da azalma, bayılma hissi/bayılma, yüz kızarması, solunum sayısı ve derinliğinde artma, iştahsızlık, bulantı, kusma, sık idrara çıkma, terleme, titreme gibi durumlar ise bedensel belirtilere örnek verilebilir. Çocuklarda kaygı bozukluğu genellikle bedensel semptomlarla kendini göstermektedir. Özellikle duygularını ifade etmesi için uygun ortamın sunulmadığı çocuklarda kaygı kendini ‘öfke ve saldırganlık’ olarak da gösterebilir. Kaygılı çocuklar genellikle belirli rutinlerine sadık kalmak isterler. Günü planlı yaşamak ve öngörebilmek onlar için kaygılarını rahatlatıcı bir fonksiyona sahiptir. Ancak bazı nedenlerle rutinleri bozulduğunda aşırı tepkiler verebilir ve huzursuzlanabilirler.
Çocuklarda görülen kaygı bozukluklarına bakıldığında genellikle; ayrılık kaygısı, sosyal kaygı, panik bozukluk yaygın anksiyete ve özgül fobiler görülmektedir.
Yaygın anksiyete bozukluğu, çocuğun spesifik bir alan olmadan pek çok konuya dair sürekli ve yoğun bir kaygı duymasıdır. Yaygın anksiyete bozukluğu olan çocuklar genellikle; huzursuz, kaygılı, gergin ve çabuk öfkelenen çocuklardır. Bu çocuklar; gelecekleri, sağlıkları, güvenlikleri ve performansları ile ilgili sürekli olarak, kalıcı ve kontrol edilmesi güç bir kaygı yaşarlar. Bu tarz yoğun ve sürekli kaygılar yaşayan çocuklarda öfke patlamaları, okula gitmeyi istememe veya odaklanmada güçlük gibi bazı davranışsal tepkiler görülmektedir. Yaygın anksiyete bozukluğu olan çocuklar genellikle mükemmeliyetçi bir yaklaşım sergileyebilirler. Olaylar üzerinde fazlaca düşünme eğilimi görülebilir. Bir olayla ilgili fazlaca düşünmek onların beklenmedik şeylerle karşılaşma riskini düşürecek ve daha rahat bir tutum takınabileceklerdir. Böyle durumlarda çocuğun duygularına alan açılması, onların konuşulması, bu gibi duyguları hissetmenin normal olduğu gösterilmelidir. Ancak hangi noktalarda o duygunun çocuğu zorladığı anlaşılmalıdır. Bunun için çocuğun zorlandığı bazı durumlarda ebeveynlerin çocuğu ‘kapsayabilmesi’ ve duygularını dönüştürebilmesi gerekir. Uzun süreli bu dönüşümler gerçekleştiğinde artık çocuk da kendi duygularını düzenleyebilme becerisi kazanacak ve olumsuz duygularla başa çıkmak artık onun için daha kolay hale gelecektir.
Ayrılık kaygısı, çocuğun kendisine bakım veren kişiden ayrılma konusunda yoğun kaygı yaşamasıdır. Herhangi bir ayrılık durumunda kendilerine ya da bakım verenlerine zarar gelebileceğine ilişkin aşırı endişe yaşamaktadırlar. Bağlanma figürlerinden (bakım verenden) ayrılma durumunda bir grup duygusal, bilişsel, davranışsal ve somatik belirti ortaya çıkarırlar ve bunlar çocuğun yaşamdan zevk almasını, sosyal yaşamını, aile ilişkilerini, okul ve diğer alanlardaki işlevlerini olumsuz etkilemektedir. Ayrılık kaygısı olan çocuklarda; ebeveynden ayrılamama, okula gitmeyi istememe, arkadaş evinde veya başka yerlerde oyun oynamaktan kaçınma, ayrılma, ölüm, kaybolma, kaçırılma temaları içeren kabuslar görme sıklıkla görülmektedir. Çocuğun ayrılık kaygısı yaşam durumunda bu ayrılma durumunun daha sağlıklı gerçekleşebilmesi için kademeli ve yavaş bir yaklaşım sergilenmelidir. Gerekirse çocuğun yanında ‘geçiş nesneleri (battaniyesi, peluş oyuncağı vb.)’ bulundurmasına izin verilmeli ve çocuğun duygusunu düzenleyebilmesine yardımcı olunmalıdır. Özellikle okul giriş-çıkış saatleri çocuğun anlayacağı şekilde anlatılmalıdır. Örneğin; küçük çubuk 5’in üzerine geldiğinde seni gelip burdan alacağım ve eve gideceğiz’ gibi konuşmalar yapmak oldukça soyut olan bir şeyi çocuğun zihninde daha da somutlaştırabilmesine fırsat tanımakta ve kaygının aşırı dışavurumunu dengeleyebilmektedir.
Özgül fobilere spesifik fobiler de denebilir. Çocuğun sadece spesifik bir objeye veya duruma karşı yoğun kaygı duyması ve o durum/ obje ile karşılaşmaktan sürekli olarak kaçınmasıdır. Bu korku sonucu çocuk kaçınma davranışları gösterir, yoğun bir anksiyete yaşar. Bu durum çocuğun işlevselliğini etkiler ya da korkularıyla ilgili yoğun sıkıntı yaşar. Çocuk, temel korkusu nedeniyle anksiyetesini azaltmaya yönelik kaçınma davranışları sergiler. Kaçınmanın mümkün olmadığı durumlarda çocuklar; donma, hırçınlık, parmak emme, anne-babaya yapışma ya da ağlama gibi tepkiler gösterebilirler. Çocuklar yetişkinlerden farklı olarak genellikle aşırı ve anlamsız olduğunun farkında olmazlar. Çocuğun spesifik olarak bazı nesnelerden korkması belirli yaş aralıklarında kabul edilebilir bir durumdur. Çocuk hayatla ilgili bazı şeyleri deneyimledikçe o şeylerin bilinmezliği arttıkça bir korku ve kaygı durumu oluşabilir. Bunlar işlevselliği bozmadıkça normal gelişimin bir parçasıdır.
Sosyal anksiyete, çocuğun sosyal ortamlarda diğer insanlar tarafından yargılanacaklarına dair yoğun kaygı yaşamasıdır. İncelenme, alay edilme, aşağılanma ya da utandırılma korkuları nedeniyle sosyal ortamlarda yoğun kaygı yaşama ile karakterizedir. Sosyal fobide korkunun temeli diğerleri tarafından olumsuz eleştiri alınmasıdır. Sosyal anksiyetesi olan çocuklar, sıklıkla başkalarının kendilerinde hata bulabileceğinden korkarlar, aptalca ya da utanç verici bir şey yapacaklarını/söyleyeceklerini düşünürler. Yüzde kızarma, terleme, kalp atışında hızlanma, titreme, ağız kuruluğu, baş dönmesi gibi somatik yakınmalar sıklıkla görülmektedir. Yetişkinlerden farklı olarak sosyal kaygısı olan bir çocuk sosyal bir durumla karşılaştığında ağlayabilir, öfke nöbeti geçirebilir, annesinin arkasına saklanabilir ya da okula gitmeye direnç gösterebilir. Okul çağında bir çocuk için sınıf içindeki faaliyetlere katılmaktan kaçınma, sunumlarda başarısız olma gibi durumlar sıklıkla görülmektedir.
Panik bozukluk tekrarlayan ve beklenmedik anlarda ortaya çıkan panik ataklarıyla seyreden, hastanın sonraki ataklarla ilgili beklenti korkusu yaşayıp, kaçınma davranışı sergilediği bir bozukluktur. Kalp atışında hızlanma, nefes almada zorluk, baş dönmesi, bulantı, terleme veya üşüme gibi güçlü fizyolojik semptomlara; korku, kaygı, çaresizlik gibi duyguların eşlik ettiği kısa süreli, ani ve yoğun bir korku tepkisi olan panik ataklar yaşarlar.
Çocuklarda görülen kaygı bozukluklarının tedavisinde bilişsel davranışçı terapi ve oyun terapisi sıklıkla kullanılmaktadır. Bununla birlikte terapistin gerekli gördüğü durumlarda tedavi süreci, ilaç tedavisi ile birlikte desteklenebilir.
Çocuklarında kaygı bozukluğu olan ebeveynlere de büyük sorumluluk düşmektedir. Öncelikle çocuklarının kaygılarını fark ettiklerinde onları olumsuz bir şekilde eleştirmemeli aksine bu konudaki duygularını dile getirmeleri için teşvik etmelidirler. Çocuğun duygularını konuşabilmek, onları paylaşabilmek ve dönüştürebilmek çocuk için oldukça kıymetlidir. Çocuk, duygularının ve hissetiklerinin karşı tarafta bir etki uyandırdığını gördüğünde onu daha sağlıklı bir şekilde yaşayabilmeyi ve paylaşabilmeyi öğrenir.Çocuklarının yaşadıkları kaygının ciddi bir boyutta olduğunu düşünmeleri durumunda mutlaka profesyonel bir desteğe başvurulmalıdır.