D Vitamini 2
Yazar Yusuf Bozkuş • 4 Aralık 2024 • Yorumlar:
D vitamini eksikliği yaygın olduğu için, birçok batı ülkesinde gıdalar D vitamini ile güçlendirilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve kuzey Avrupa ülkeleri başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde diyetle alınan D vitamini takviyesinin büyük çoğunluğu süt, süt ürünleri ve tahıl ürünlerine katılan D vitamini ile sağlanmaktadır. Bazı Avrupa ülkelerinde ise daha önce yapılan bu uygulamadan, çocuklarda yüksek D vitamini düzeyleri görülmesi üzerine vazgeçilmiştir. Ülkemizde ise gıdalara D vitamini takviyesi genelde yapılmamaktadır. D vitamini, bu kaynaklar dışında az miktarda yumurta sarısında, yoğun miktarda balık karaciğeri ve balık yağ dokusunda bulunmaktadır. Somon, sardalya, uskumru ve ton balığı gibi yağlı balıklarda bu düzey daha fazladır. Ancak çiftliklerde yetiştirilen balıklarda D vitamini düzeyi çok daha düşüktür. Diyetle alınan D vitamini, ince barsaklardan safra asitleri yardımı ile emilir, fazlası ise az bir miktarı karaciğerde, daha yoğun olarak ise yağ ve kas dokusunda depolanır.
Üretilen ve aktifleştirilen D vitamininin, vücutta birçok görevi bulunmakla birlikte en önemli görevi kas-iskelet sistemi üzerinedir. Barsaklardan kalsiyum ve fosfat emilmesini sağlayarak, böbreklerden kalsiyum ve fosfatın atılmasını engelleyerek kemik yapımı ve yenilenmesi için gerekli mineralleri temin eder. Kas hücresi içine kalsiyum geçişini sağlayarak kas gücünü arttırır. Bazı hormonların salgılamasını ve bağışıklık hücrelerinden mikrop öldürücü maddelerin salgılanmasını sağlar. Kalp kasının kasılması ve damarlar üzerine etkisi vardır. Meme, iskelet sistemi, barsaklar, lenf ve kan hücrelerinin anormal çoğalmasını engelleyebilir. Bu nedenlerle D vitamininin normal düzeylerde olmasının, kas gücünü arttırdığını, kemik erimesini ve kırıkları önlediğini, yaşlılarda düşmeleri azalttığını, bağışıklığı desteklediğini, otoimmün hastalıkları önlediğini biliyoruz. Ayrıca diyabet gibi metabolik hastalıkları, kalp hastalığını, inmeyi, bazı romatolojik hastalıkları ve kanserleri önlediğine dair bazı kanıtlar mevcuttur. Ancak bu olumlu etkilerin normal D vitamini seviyelerinde görüldüğü, aşırısının ve fazlasının faydalı olmadığı, hatta zararlı olabileceğini de vurgulamakta fayda vardır.
D vitamini düzeyi kanda ölçülebilmektedir. Kan testi ile bakılabilen, vücut D vitamini depolarını en iyi yansıtan hormon 25(OH)D vitaminidir. Bu hormonun kan düzeyi ölçülerek, vücuttaki D vitamini durumu hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Bu düzey düşükse dışarıdan D vitamini takviyesi yapılır. Kandan ölçülen 25(OH)D vitamini düzeyi:
10 ng/mL düzeyinin altında ise ciddi D vitamini eksikliği,
10-20 ng/mL arasında ise orta düzeyde D vitamini eksikliği,
20-30 ng/mL arasında ise hafif düzeyde D vitamini yetersizliği,
olarak tanımlanmaktadır. Ancak farklı laboratuvarlar, farklı birimlerde sonuç verebilmektedir. Yukarıdaki ölçüm değerlerinin biriminin “ng/mL” olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Genelde bu birim ve bu değerler kullanılmaktadır. Bazı laboratuvarlarda ise nmol/litre birimi ile sonuç verilmektedir. Bu birimi kullanan laboratuvarlarda, 25(OH)D vitamini düzeyi:
25 nmol/litre altında ise ciddi D vitamini eksikliği,
25-50 nmol/litre arasında ise orta düzeyde D vitamini eksikliği,
50-75 nmol/litre ise hafif düzeyde D vitamini yetersizliği,
olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde özelikle medyada çok fazla yer bulan D vitamini ile ilgili değerlendirmelerde, bu birimler göz ardı edilirse yanlış bilgilendirmeye veya yönlendirmelere neden olabilmektedir. Örneğin 80 nmol/litre normal bir düzey iken, 80 ng/mL aşırı yüksek bir değerdir. Bu nedenle baktırdığınız D vitamini düzeyinin birimini mutlaka kontrol etmeniz, daha iyisi bu sonucu sizin değil hekiminizin değerlendirmesi daha uygun olacaktır.