D Vitamini 3
Yazar Yusuf Bozkuş • 4 Aralık 2024 • Yorumlar:
Ülkemizde kullanılan D vitamini preparatları damla, tablet, suda eriyen tablet ve sprey şeklinde bulunmaktadır. Damlaların, bir damlasında yaklaşık 130, 600 veya 1000 IU D vitamini içerecek şekilde D vitamini bulunmaktadır. Tabletler ise tek başına veya kalsiyum, magnezyum ve çinko gibi diğer minerallerle zenginleştirilmiş olarak 200, 400, 600, 880, 1000, 1200 ve 2000 IU gibi değişik dozlarda bulunabilmektedir. Kalçadan yapılabilen ampul formları da mevcut olup bu formlar ağız yoluyla da verilebilmektedir. Ancak bu formların tek ampulünde 300.000 IU gibi çok yüksek miktarlar bulunmakta ve bilinçsizce ve kontrolsüz kullanılması D vitamini zehirlenmesine yol açabilmektedir. Bu nedenle ülkemizde artık bu formların reçetesiz satılması yasaklanmıştır. Bazı D vitamini ilaçlarında ise D vitamini dozu “mcg” birimi ile verilmiştir. 1 mcg D vitamini, 40 IU’ye tekabül etmektedir. Örneğin multivitamin preparatlarında genelde 5 mcg, yani 200 IU D vitamini bulunmaktadır. Bu da oldukça düşük bir doz olup D vitamini düzeyi bilinmeden bile kullanılabilecek güvenli bir dozdur. Ancak D vitamini eksikliği durumunda tedavi için yeterli olmayacaktır. D vitamininiz düşükse, kullandığınız bu multivitamine ayrıca D vitamini eklemek gerekebilecektir.
D vitamini dozu hekiminizce belirlenir. D vitamini seviyesini 30 ng/mL (75 nmol/litre)’nin üzerine çıkaracak yükleme dozu yapıldıktan sonra, bu seviyenin üzerinde tutacak idame dozu uygulanır. İlaç dozu, kişinin D vitamini yapım kapasitesini etkileyen birçok faktöre göre değişkenlik gösterebilir. Kış aylarında daha yüksek dozlar yaz aylarında ise daha düşük dozlar gerekebilir. Kişinin yaşam şekli, giyim tarzı, kilosu, hastalıkları, çalışma alanı, yaşadığı ve çalıştığı yer, hatta ten rengi bile bu dozların değişmesine sebep olabilecektir. İdame tedavide tüm yaş gruplarında D vitamini alımı günlük 4000 IU'yi geçmemelidir. Kan D vitamini düzeyi 88 ng/ml'yi geçtiği zaman böbreklerden kalsiyum atılımı artmaktadır, bu da böbreklerde taş yapımı riskini artırmaktadır. Kan düzeyi 150 ng/mL'yi geçtiğinde ise kanda kalsiyum yükselmesi ve buna bağlı kalpte ritim bozukluğuna kadar varabilen durumların görüldüğü D vitamini zehirlenmesi (D vitamin toksisitesi) oluşabilmektedir. Bu gibi durumlar hastaneye yatış gerektirebilecektir. Piyasada bulunan damla veya tablet şeklindeki ilaçlarla bu seviyelere ulaşmak çok olası değildir. Ancak sık aralıklarla özellikle sıvı D vitamini ilaçlarının ampullerini veya şişelerini tüketmek bu sonuca yol açabilecektir. İdeal kan D vitamini düzeyi 30-50 ng/mL (veya 75-125 nmol/litre) arasıdır. D vitamini eksikliği için kullanılan D vitamini preparatları aç ya da tok veya yemek arası kullanılabilir.
Obezitesi olanlarda 2-3 kat daha yüksek dozlar gerekebilmektedir. Siroz gibi kronik karaciğer hastalıkları, nefrotik sendrom, kronik böbrek yetersizliği gibi böbrek hastalıkları, paratiroid yetmezliği ve bazı mantar, epilepsi, verem ve AIDS ilaçlarının kullanılması durumlarında D vitamini yapımı ve aktifleşmesi ya da etkisi bozulmaktadır. Bu gibi durumlarda yukarıda bahsi geçen dozlardan daha yüksek dozları kullanmak ya da aktif D vitamini kullanmak gerekebilmektedir. Barsak hastalığı gibi emilim sorunu olan çok nadir durumlarda kalçadan iğne şeklinde yapmak gerekebilmektedir. Doktorunuz bu gibi hastalıklarda zaten uygun doz ve ilacı reçete edecektir.
Peki D vitamini seviyesinin düşük olmasının, kas iskelet sistemi problemleri gibi iyi bilinen zararları, dışında ne gibi zararları olabilir? Bilimsel veriler bizlere bu konuda ne diyor? Yapılan bazı çalışmalarda vitamin D eksikliği ile kolon, prostat, meme ve pankreas gibi organların kanseri; tip 1 diyabet, romatoid artrit, crohn hastalığı, multiple skleroz gibi bazı otoimmün hastalıklar, verem gibi bazı enfeskiyon hastalıkları ve kalp krizi, hipertansiyon ve inme gibi kalp damar hastalıkları arasında ilişki olduğu saptanmıştır. Bazı çalışmalarda kan D vitamini düzeyinin normal aralıkta tutulmasının kanser görülmesini azalttığı bildirilmiştir. Ayrıca D vitamini takviyesi ile yaşam kalitesinde artış, ağrılarda azalma, yaşlılarda düşmelerde azalma, inme, kalp krizi ve bunlara bağlı ölümlerde azalma olduğu bildirilmiştir. Güneş etkisinin az olduğu İsveç-Norveç gibi ülkelerde, bebeklere rutin D vitamini uygulanmasının, bu ülkelerde tip 1 şeker hastalığı görülme oranını azalttığı gösterilmiştir. Bu bilimsel kanıtlar, atalarımızın “güneş girmeyen eve doktor girer” sözünü doğrular niteliktedir.
D vitaminini doğal yollarla oluşturmak için, saat 10:00 ile 15:00 arası 30 dk güneşlenmek yeterli olabilmektedir. D vitaminini doğal yollarla oluşturmak cazip görünse de, güneş ışınlarının, melanom başta olmak üzere diğer cilt kanseri tiplerine ve cilt lekelerine yol açtığı, bir takım kronik hastalıkları olumsuz etkilediği unutulmamalı ve özellikle yaşlılar, kalp, hipertansiyon ve diyabet hastaları bu konuda dikkatli olmalıdırlar. Bu nedenle özellikle bu riskli gruplarda D vitamini düzeyine bakılması ve eksikliğinde takviye edilmesi önerilmektedir.