Dalgalandım da Durulamadım: Geçmişe Duyulan Öfkenin Temeli
Yazar Derya Baloğlu Zencirci • Psikolog • 18 Eylül 2022 • Yorumlar:
Öfke aşılması ve yaşanması zor, gelince insanın gözünü kör eden, her şeyi unutturan; bazen saman alevi gibi sönen, bazen dinmek bilmeyen, hem çok faydalı ve olması gereken bir duyguyken hem çok zararlı ve yıkıcı olabilen karmaşık bir duygudur. Bu yazımda olabildiğince sizi sıkmadan gözlemlerim, tecrübelerim ve bilgilerim ışığında öfkenin temelini, ortaya çıkışını ve geçmişle bağlantısını anlatmaya çalışacağım.
Geçmişi düşünmek, yargılamak, değerlendirmek, yaşananları süzgeçten geçirmek zor meseledir çünkü geçmiştir ve değiştirme imkânımız yoktur ama genelde insanlar var olanı kabul etmez ve değiştirme çabasına girerler. Geçmişin keşkeleri ve geleceğin belirsizliğinin arasına sıkışıp kalmak en çıkmaz sokaktan dahi çıkmaz sokaktır. Geçmiş, pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, karmaşa, fedakarlıklar, hassasiyetler, kızgınlıklar, kırgınlıklar, çatışmalar, kavgalar ve kaos… Okurken bile insanın bir iç çekesi geliyor değil mi? Geçmiş, yaşadıklarımızla veya yaşamadıklarımızla, yaptıklarımız veya yapmadıklarımızla, başardıklarımız veya kaybettiklerimizle, sevdiklerimizle veya sevmediklerimizle, iyisiyle veya kötüsüyle birlikte şekillenmiş bugünümüzü oluşturan hayatımızın değiştiremediğimiz bir kısmıdır. Bugün olduğunuz kişiyi meydana getirmiş olan geçmişi düşünmek, geçmişte olan anılarınızı, kendinizi, sevdiklerinizi, deneyimlerinizi hatırlayıp yad etmek, geçmiş anılarını gerek birileri ile gerek sosyal hesaplarında paylaşmak insanların çoğunda gözlenen bir tutumdur. Geçmişi düşünmek gayet olası normal bir durumken insanı huzursuz etmeyip aksine keyiflendirebilecek bir şeyken; geçmişe takılı kalmak, yaşantıları değiştiremiyor olmanın üzüntüsüne boğulmak, hatta değiştiremiyor olmanın verdiği çaresizliğin, umutsuzluğun çoğu zaman öfke olarak çıkması, hayatın akışını bozan; bugün olduğunuz kendinizi, zamanı, mekânı kaçırmaya sebep olan, geçmişten çıkamamaya neden olan, geleceği sağlıklı temeller üzerine kurmayı engelleyen bir davranıştır. Hep duyarız yastığa başına koyduğunda rahat olmalı insan diye; vicdanen rahat meseleler varsa o gece rahat bir uyku çekilir fakat bir de pişmanlıklar, üzüntüler, hayal kırıklıkları, keşkeler varsa o zaman geceler haram olur. Şöyle mi yapsaydım, şunu mu deseydim, o bana bunu nasıl yapar, hangi cüretle bana bunu yaptı gibi çeşitli düşünceler zihinde belirince ve birikince geçmişi değiştirememenin verdiği umutsuzluk ve çaresizlik ile birlikte öfke duygusunun çıkması kaçınılmaz bir son olur. Gelin biraz öfke nedir, nasıl ortaya çıkar inceleyelim; Öfke, kişinin haz alma duygusunu engelleyen her türlü durum, olay ya da kişiye karşı geliştirdiği bir duygudur diyebiliriz fakat bu tanımın aksine öfke insanları koruyan, hayatta kalmamızı sağlayan fazlasıyla işlevsel ve gerekli bir duygudur aynı zamanda. Nasıl oluyor da aynı olguya dair yapılan iki tanım birbirinin bu kadar zıttı olabiliyor? Bu tanımların doğrultusunda öfkeyi kendi içinde işlevsel öfke ve işlevsel olmayan öfke şeklinde ikiye ayırabiliriz. İşlevsel olan öfke hayatta kalmamızı, sınırlarımızı korumamızı, saygı görmemizi, kendimizi ve ailemizi ve sevdiklerimizi korumamızı sağlar. Bizi rahatsız eden bir durum karşısında öfkelenip hakkımızı aramak, belki de uğradığımız bir haksızlık karşında kendimizi savunabilmek ve sınırlarımızı koruyabilmek önemli meselelerdir. İşlevsel olan öfke bizi korur, zarar görmemizi engeller, hayatta kalmamızı sağlar hatta kendimize saygı duymamızı dolasıyla insanlardan da saygı görmemizi sağlar fakat işlevsel olmayan öfke genelde hissettiğimiz başka duyguların üzerini örten, hakiki bir öfke değildir. Peki bu denli sağlıklı olan bir duygu nasıl oluyor da neredeyse tüm hayatımızı ilişkilerimizi alt üst ediyor?
İfade edilemeyen içe atılan duygular yersiz, zamansız öfke patlamalarına neden olabilir.
Kırgınlık olmasın, sorun çıkmasın, kimseyi üzmeyeyim, çevremdeki insanları kaybetmeyeyim diye yaşanan şeyleri kişinin ifade etmemesi ve iç dünyasının derinliklerine gömmesi daha büyük sorunların yaşanmasına, şiddetli öfke patlamalarına yol açabilir. Diğer bir yandan öfkenin temeline baktığımızda stres, korku, hayal kırıklığı, çaresizlik gibi duygular; güçsüz hissedilen, strese girilen, ruhsal olarak zorlanılan durumlar, öfke duygusuna neden olabilir. İstediğine ulaşamama, engellenme, beklentilerinin karşılanmaması, yetersizlik duygusu, yalnızlık, itilmişlik gibi birtakım haksızlıklara veya saygısızlıklara maruz kalma, doğru anlaşılamadığını hissetme gibi durumlar öfkeyi ortaya çıkaran diğer durumlardır. Örneğin kişi zihninde geçmişin pişmanlıklarıyla ya da insanlara gösterdiği aşırı fedakarlıkları ve bu fedakarlıkların karşılık bulmayışını, her şeyi onun düşündüğünü, tüm yükün onda olduğu, insanları kırmamak için verdiği sınırsız uğraşı ama insanların onu zerre düşünmeden yakıp yıktığını düşünüp duruyor, günleri mahvolmuş, kafa düşünmekten kazan gibi olmuş o sırada istediği kıyafetini dolapta bulamıyor, dolapta birçok kıyafet var ama istediğini bulamayınca şalterler o zaman atıyor. Gözünün gördüğüne bağırıyor, sinir küpüne dönüşmüş. Ben o kıyafeti giyecektim nasıl olur da kirli, beni hiç mi düşünmüyorsunuz, hiç mi tahmin edemiyorsunuz ne giyeceğimi, giymek istediğim kıyafetin hiç mi bir önemi yok gibi isyanlar çıkar. Bu kıyafet olayına baktığımızda görüyoruz ki kişinin içinde biriken hayal kırıklıkları, üzüntü, pişmanlık ufak bir kıvılcım ile (sadece bir kıyafet meselesi ile) şiddetli bir öfke olarak ortaya çıkabiliyor. Öyle bir öfke çıkıyor ki ortalık kırılıyor dökülüyor, kişi etrafındakilerle sürekli bir gerginlik ve çatışma içine girebiliyor. Sadece kıyafet üzerinden gittik ama sınırsız örnek verebiliriz ve bu örnekler her kişinin kendi hayatına özeldir ve o kişinin özelinde örnekler verilebilir çünkü herkesin, üzüntüsü, kırgınlığı, kızgınlığı, deneyimleri kendine özeldir. Üzüntü, hayal kırıklığı, pişmanlık yükü ağır duygulardandır, bu duyguları deneyimlemek zordur ve genelde başka bir duygu ile üzeri kapatılır ve çoğunlukla bu duyguların üzerini kapatan öfke olur. Çünkü öfkesiyle sinir küpüne dönmüş kişideki üzüntüyü kolay kolay kimse fark edemez, öfkenin dozu arttıkça kimse o kişiye neyin var diye sormaya cüret edemez. Bu öfkeli hal aynı zamanda dışardan da gözükür bakışlar dikleşir ve gözler daralır; dudaklar birbirine bastırılır, vücut ısısı ve kalp atışı artar; vücut duruşu kabarmış bir hal alır. Bu nedenle öfke, önüne geçilmesi son derece zor olan bir duygu birikimi ya da duygu patlaması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. İşte bu noktada işlevsel olmayan öfkenin içerdiği duygu birikiminin temeli enkaz haldedir. Psikoterapi seanslarında öfke ile ilgili konuştukça aslında meselenin öfke olmadığı temelde hissettiği o duyguların öfke olarak dışa vurulduğunu görürüz.
Öfke öyle bir duygudur ki bir yandan “öfkesiz bir kimlik yok olmuş bir kimliktir” diğer bir yandan öfke insanın hayatını zehir eden bir duygudur. Bu karmaşık duygunun zararlı kısımlarından kurtulup sağlıklı olan öfkeyi deneyimlemek kişinin hayatındaki çoğu tıkanıklığı açacaktır ve nefes almasını saplayacaktır; dalgalanıp da bir türlü durulamayan hayatına belki de dinginlik ve huzur getirmesini sağlayacaktır…