Değersizlik Algısı
Yazar Emine Özdemir • 22 Kasım 2024 • Yorumlar:
Değerli hissetmek, psikolojik iyi oluşumuzun önemli ön kabullerinden biridir. Değerlilik veya değersizlik, erken dönem ilişkilerimiz sonucu meydana gelir. Bir çocuk dünyaya geldiği andan itibaren somut olarak ötekilerle ilişki içindedir. Çocuk; hem kendini, hem ötekileri, hem de dış dünyayı anlamlandırmaya çalışır. Bu anlamlandırma çabası sonucunda kişide, şema dediğimiz algı biçimi oluşur.
Erken dönemde çocuğun ihtiyaçlarının karşılanamaması veya aşırı karşılanması sonucu uyum bozucu şemalar oluşabilir. Bu şemalar, genellikle yaşam boyu kendini tekrar eden bir örüntüye sahiptir. 5 farklı alanda, toplam 18 şema bulunmaktadır.
Kişinin değerlilik veya değersizlik hissi, kusurluluk/sevilmezlik şeması ile ilişkilidir. Bu şema, çocukluğunda ebeveynleri tarafından yoğun eleştirilere maruz kalmış, başkalarıyla kıyaslanmış, olduğu gibi kabul görmemiş kişilerde erken dönemden itibaren oluşmaya başlar.
Bu şemaya sahip olan kişi, kendini sevilmeye değer görmez ve sahip olduğu kusurları nedeniyle kimsenin onunla ilişki kurmak istemeyeceğini düşünür. Bu nedenle kendisiyle ilgili yüksek düzeyde değersizlik, utanç ve düşük benlik algısına sahiptir. Başkasının kendisiyle ilgili tepkilerine aşırı derecede duyarlıdır. Eleştirilme olasılığına karşı düşüncelerini ve isteklerini söylemekten kaçınır. En küçük bir tetiklenmede, geçmiş duygusal deneyimlerinin kayıtları canlanır ve yoğun bir duygulanım içinde olur. Ayrıca diğer insanların kendi hayatları ile ilgili seçimlerini, kendine yönelik yapılan bir eylem veya tutum olarak algılamaya eğilimli olabilir.
Şemalar kişinin 3 farklı davranış şekli göstermesine yol açar. Bunlar; sürdürücü davranışlar, telafi edici davranışlar ve kaçınmadır.
Sürdürücü davranışlar eğilimi olduğunda kişi, sahip olduğu şemaya uygun davranışları yapar ve bu şemayı güçlendirecek ilişki örüntülerini seçer. Mesela küçüklüğünde olduğu gibi onu eleştirecek, ona kendini kusurlu ve değersiz hissettirecek kişilerle ilişki kurmayı seçer. Kişinin rahatsız hissetmesine rağmen böyle bir ilişkiyi seçmesinin veya sürdürmesinin nedeni, bu ilişki biçimine aşina olmasıdır. Kısacası tanıdık olan, bilinmeyene tercih edilir.
Telafi edici davranış eğilimi olduğunda ise kişide, şemanın tam tersi bir tutum ve ilişkilenme biçimi görülür. Örneğin kişi sahip olduğu kusurluluk düşüncelerinden kurtulmak için ya kusursuz ve mükemmel biriymiş gibi görünmeye çalışır veya kusurluluk düşüncelerini başkalarına yansıtır. Başkalarının kusurlarına odaklanarak, onları eleştirip suçlayabilir. Bu yansıtmanın sonucunda başkalarını değersizleştirerek sahip olduğu değersizlik düşüncesinden kendince kurtulmuş olur. Yani mükemmel biriymiş imajı oluşturarak veya başkasının kusuruna odaklanarak, kendi kusurunu ve değersizliğini telafi etmeye çalışmış olur.
Telafi edici davranışlar sergilemek, kişinin sahip olduğu kusurluluk ve değersizlik düşüncelerini ortadan kaldırmaz. Sadece bu düşünceleri, bilincinden uzak tutmayı sağlar.
Üçüncü davranış eğilimi olan kaçınmada ise kişi, bu şemayla ilgili duygulara temas etmekten kaçınır. Bunun için kişiler arası ilişkilerine mesafe koyabilir ve yakın bir ilişki kurmaktan kaçınabilir. Bununla birlikte, kusurluluk veya suçluluk duyguları yaşamamak için sorumluluk almaktan kaçınabilir, işlerini erteleyebilir, böylece kendince olası bir suçlanmayı ve eleştiriyi önlemiş olur. Kişi için ertelemekten ötürü eleştirilmek, kusurlu olduğu veya yapamadığı için eleştirilmekten daha tercih edilebilir bir durum olarak görülür. Kaçınma, kısa vadede rahatlatıcı gibi görünse de uzun vadede sorunun çözümünü engelleyen ve sorunu kronik hale getiren bir seçenektir.
Özetlemek gerekirse kusurluluk ve sevilmezlik şemasına sahip olan kişilerde sürdürücü davranış olarak; eleştiren, suçlayan kişilere ilgi duyma, onlarla ilişki kurma ve kendi kendini değersizleştirme eğilimi vardır. Telafi edici davranış olarak; insanları eleştirme, utandırma, kibirli davranma, mükemmel biriymiş gibi görünme, bakımına aşırı özen gösterme gibi eğilimler görülebilir. Kaçınmada ise, yanlış yapmaktan korktuğu için bir işe başlayamama, göz önünde olmaktan kaçma, yakın ilişkiler kuramama gibi eğilimler görülebilir.
Kişiler arası ilişkilerde değerlilik algısı, ilişkinin sürmesinde veya bitmesinde önemli bir etken olabilir. Bir ilişkide kişinin kendini değerli hissetmesi, sürdürücü; değersiz hissetmesi ise bitirici bir etkiye yol açabilir. Kişinin kendine veya başkalarına ait hissettiği değerlilik veya değersizlik; mutlak bir gerçekliğin sonucu değil, bir algı ve atfetmenin sonucudur. Benim bir şeyi değerli görmem, o şeyin değerini artırmayacağı gibi, değersiz görmem de değerini düşürmeyecektir. Bir şeye değer atfetmem çoğunlukla benim algım, ihtiyacım ve seçimlerimle ilişkilidir. Başkasına göre çok değersiz olan bir şey, benim için çok değerli olabilir. Ya da tam tersi; başkaları için değerli olan bir şey, benim için aynı değerde olmayabilir.
Sonuç olarak; kişi kendini veya başkalarını değerli de görebilir, değersiz de. Benzer şekilde başkalarından değer de görebilir, değersizlik de. Neyin değerli olup olmadığı, kişinin sahip olduğu şemalar ve neye değer atfettiği ile ilgilidir.
Yazımı Mevlana’nın şu sözleriyle bitirmek istiyorum:
“Ne fark eder ki kör insan için,
Elmas da bir, cam da.
Sana bakan kör ise,
Sakın kendini camdan sanma.”