Değersizlik Duygusu
Yazar Tuğçe Ertekin • Psikolog • 15 Haziran 2020 • Yorumlar:
İnsanlardaki eksiklik duygusu bireyin gelişimi için gerekli olan bir dürtüdür. Ama bizler bu dürtüyü çoğu zaman yadsıyarak bir çeşit bir savunma mekanizması geliştiririz. Çünkü bu duygunun (eksiklik duygusunun) toplum içerisinde kabul edilmeyen bir duygu olduğunu düşünürüz. Zaman zaman eksiklik kavramı ile değersizlik duygusunu birbirine karıştırırız ya da bu iki kavramın aynı şey olduğunu düşünürüz. Değersizlik duygusu insanın kendisini diğer insanlardan daha değersiz bir varlık olarak algılamasıdır ve bu durumun kökeni çocukluk deneyimlerine kadar uzanmaktadır. Özellikle anne babaların bireyin çocukken kendisine değer verilmemesi kendi haklarının elinde alınması ya da o hakların kısıtlanması bireyin değersizlik duygusuna kapılmasına sebep olur. Burada değer vermek kavramından kasıt gerçekten karşımızdaki insana değer vererek onu gerçekten anlamaya çalışmak ve onu olduğu gibi kabul etmektir. Kişiler kendisine değer verebildiği zaman ancak başkalarına da yani çevresinde ki insanlara da değer vermeye başlar. Ne karşımızdakini yüceltip kendimizi küçültmek karşımızdakine değer vermektir ne de kendimizi yüceltip karşımızdakini küçültmek kendimize değer vermektir.
Değersizlik duygusunu yaşayan bireyler karşılarındaki kişileri hep kendilerinden çok daha iyi, başarılı, üstün görürler. Zihinlerinde o kişileri çok üst yerlere koyarlar. Zaman zaman bu kişilere karşı içten içe bir kıskançlık da besleyebilirler. Çünkü onlarda gördükleri o üstün değerlerin kendilerinde olmadığını gördükleri anda kendi yetersizliklerini hatırlayıp kıskanabilirler ya da ileriki süreçte bilinçdışında bir düşmanlık da besleyebilirler. Kimi zaman da kafalarında yücelttikleri bu kişileri yaptıkları en ufak bir hatada zihinlerinde oluşturdukları değersizler kümesine de koyabilirler. Böylelikle bir anda bu kişi onun için artık çok değer verdiği kişi olmaktan çıkabilir.
Kişiler ne olmak ile ne olduğu kavramının zaman zaman ayrımını yapamayabiliyorlar. Örneğin hiç ilgisini çekmeyen bir konuyla sadece çevresindeki insanlardan değer görebilmek ya da kabul görebilmek adına ilgileniyorlar ve ilerleyen süreçte istedikleri değeri görmediklerinde ya da kendileri bu çelişkili durumu fark ettiklerinde kendilerindeki değersizlik duygusunu daha da pekiştiriyorlar.
Bireyler kendilerine ulaşılması çok güç ya da imkansız niteliği taşıyan hedefler koyduklarında ve bu hedeflerine ulaşamadıklarında yine değersizlik duygusuna kapılırlar. Bu gibi durumlarda kendilerindeki değersizlik duygusunu giderme amacıyla üstün olma çabası içerisine girerler ve bütün davranışlarını yeniden düzenlerler. Örneğin, çevresindeki insanların saygısını kazanmak isteyen biri hayatının her alanındaki davranışlarını dikkat eder ve planladığı gibi davranmaya çalışır. Çoğunlukla bir oyuncu gibi rol yapar ama bu yaptığı rolün çoğu zamanda farkına varmaz ve bu durum tüm hayatını bütün davranışlarını kısıtlamaya başlar.
Kişiler hayatın getirdiği problemlere, sorunlara gerçekçi bir anlayışla yaklaşıyorsa değersizlik duygularını yaşamaz. Hayatta başarı kadar başarısızlığında olduğunu; iyinin olduğu kadar kötünün de olduğunu kabul ettiğinde bu değersizlik duygusuna kapılmaz. Önemli olan kendimizle yüzleşebilmektir. Hatalı ya da eksik diye tanımladığımız tarafımızı görüp kabul ettiğimizde bu tarafımızın ortadan kalkma ihtimali daha yüksektir. Aynı şekilde aslında kimsenin kimseden herhangi bir üstünlüğü ya da eksikliği ve ya değerliliği ya da değersizliği olmadığını kabul ettiğimiz zaman ne başkalarına çok fazla anlam yükleyip onları gözümüzde yüceltiriz ne de kendimizi aşağı çekip değersizleştiririz.