Deprem Bölgesinden Gelen Yakınlarımıza Nasıl Yaklaşmalıyız?

Yazar Hilal Esen • 22 Ocak 2024 • Yorumlar:

Hangi Tepkilere Hazırlıklı Olmalıyız?

Tüm ülke olarak, eşine az rastlanır bir afet döneminden geçmekteyiz. Hepimiz, ülkemizde meydana gelen bu afet sonucu yaşananlar ve şahit olduklarımız karşısında derin bir keder ve üzüntü içinde olsak da, bazılarımız çok daha travmatik deneyimlerle, çok daha büyük kayıplar vererek bu süreci deneyimlediler. Depremi o bölgede birebir yaşayan, ailelerini ve sevdiklerini kaybeden, kendi ve sevdikleri kurtulabilmiş olsa dahi belki evini ve işini kaybeden, doğup büyüdüğü yerlerden ayrılmak zorunda kalan birçok vatandaşımız, ülkemizin dört bir yanına göç ettiler ve bugün hep birlikte, farklı şehirlerde yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Deprem bölgesinden gelmiş olan yakınlarını evlerinde misafir edenler başta olmak üzere hepimizin, depremzedeler ile iletişim kurarken, onların yaralarını sarmalarına yardımcı olmak adına dikkat etmemiz gereken unsurları sizlerle paylaşmak istedik.

Öncelikle, en önemlisi “Dinlemek”: Yargılamadan, öneride bulunmadan ve çözüm üretmeye çalışmadan; ilgiyle, saygıyla, anlamaya çalışarak ve sakin bir şekilde. Bunlar böyle artarda saydığımızda oldukça kolay gibi görünse de, pratikte uygulamak, özellikle de bazı durumlarda, o kadar da kolay olmuyor. Gelin bu durumlara bir göz atalım.

Öfke

Karşımızda maddi ve manevi olarak büyük kayıplar yaşayan biri var. Belki en güvenli yer olarak bildiği evi hasar almış, yanında güvende hissettiği insanları kaybetmiş, doğup büyüdüğü, tanıdık ve güvende hissettiği şehri, artık ne tanıdık ne de güvenli olduğu için terk etmek zorunda kalmış. Güvenlik algısında ciddi kayıplar olması oldukça normal. Kayıp ve yas sürecinin aşamalarından, şok, inkar veya öfke aşamasında olabilir. Bu aşamalara dair daha çok bilgi edinmek isterseniz “…………” başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz. Bu travmatik kayıpları yaşayan kişi için öfke duygusu tutunacak bir dal, yaşadığı yoğun üzüntü ve özlem duyguları karşısında güçlü kalabilmek için bir kaynak haline gelebilir. Böyle durumlarda kişinin öfkesi, içine sığmayacak, sözlerinden ve hareketlerinden taşacak kadar yoğun olabileceğinden, hiç ilgisi olmayan kişilere ve hatta sadece yardımcı olmayan kişilere yönelebilir. Yaşadıklarının ve kayıplarının sorumlusunu bulmak, öfkesini yöneltebileceği bir muhatap bulmak ister. Öfkesinin adresi siz değilsinizdir aslında ama o şu anda bu travmatik deneyimle bu şekilde başa çıkabiliyordur. Böyle bir durumda, birazdan bahsedeceğim tepkilere karşı hazırlıkla olmak, kişinin bunları söylemesinin altında yatan motivasyonu bilmek; yargılamadan onun yanında olabilmemiz için bize oldukça yardımcı olabilir.

  • Sen ne anlarsın! Sen hiç göçük altında kaldın mı?!

  • Sen hiç evine girmekten korktun mu, her şeyini kaybettin mi?! Sen ne biliyorsun ki?!

  • Sen hiç ölü birisiyle yan yana kalmak zorunda kaldın mı?

  • Hiç bişey anladığın yok senin, git yanımdan gelme!

  • Ya sen ne yaşadın, ne biliyorsun? Benim yaşadıklarımı bilmeden nasıl anlayacaksın beni, nasıl yardım edeceksin!

Ne Yapmalıyım?

Bu durumda yapmamız gereken ilk olarak, bu tepkilerinin altında yatan ruh halini, bu öfkenin aslında bize duyulan bir öfke olmadığını kendimize hatırlatarak, bu tepkileri kişiselleştirmemek. “Ben sadece sana yardımcı olmaya çalışıyorum, senin tavrına bak.” gibi kendi öfkemize kapılarak savunmaya geçmemek. Aynı afet bölgesinden bile olsak, herkesin yaşadığı deneyim birbirinden farklı olduğundan, onun yaşadığı ve hissettiklerini tam olarak anlayabilmemiz mümkün değil. Bu yüzden özellikle “Anlıyorum” tabirini, daha büyük bir öfkeye sebep olabileceğinden dolayı kullanmaktan kaçınmalıyız. “Bak ben senin için söylüyorum, bir çocuğun var bak, onun da psikolojisi bozulacak.” gibi cümleler her ne kadar iyi niyetle söylenirse söylensin, olabileceklere karşı kişiyi korkutacak ve zaten olan şeylere karşı duygularını düzenlemekte güçlük yaşayan kişiyi bir de geleceğe yönelik umutsuzluk ve çaresizlik duygularına sürükleyeceğinden uzak durmamız gereken bir diğer cümle kalıbı. Peki ne yapmalıyız? Bu noktada en iyi seçenek, kişi izin verdiği müddetçe, sessizce yanında olup, eşlik etmek ve kişi konuşmak isteyene kadar onu buna zorlamamak, bir şeyler anlatmak istediğinde ise yansıttığı duygularına yine sessizce eşlik etmek. Eğer konuşmanız gerektiğini hissediyorsanız, “Çok zor bir şey yaşadın, duygularını anlamam çok zor. Sadece anlamaya çalışabilirim. (Şimdilik sen istediğin için yanından gidiyorum ama…) Eğer konuşmak istersen, buradayım.” gibi nötr ve kararlarına saygı duyduğunuz bir noktadan yaklaşabilirsiniz.

Maneviyata Yönelik Söylemler

Yaşanan bu afet, insanların kendi kontrolleri dışında oldukça büyük kayıplar yaşamalarına sebep oldu. Her şey öyle ani gerçekleşti ki, maddi ve manevi verdikleri neredeyse hiçbir kayıp bu insanların kontrolünde değildi. Bu durumda, yaşadıkları hakkında bu kadar pasif ve edilgen kalmayı kabullenmek insanlar için zor olabilir ve yaşananlarla başa çıkmayı zorlaştırabilir. Bu nedenle, kişi gerçekleşen şeyin kontrolü dışında olduğunu kabul etmektense, işlediği bir günah yüzünden cezalandırıldığına inanmak isteyebilir veya inandığı yaratıcıya karşı bir küskünlük duyabilir. Bu bir çeşit savunma mekanizması, yaşadığı stresle başa çıkabilmek adına kendine açtığı alan olarak görülebilir. Birazdan bahsedeceğim bu söylemler birçok defa, eşlikçinin kendi inanç istemiyle çelişebileceğinden, eşlikçinin hassas olduğu noktalara dokuna bileceğinden bu tepkilerin altında hangi motivasyonun olduğunu, bu tepkilerin olağan olduğunu bilmek ve hazırlıklı olmak oldukça önemlidir.

  • Allah benim için artık yok. Olsa böyle mi olurdu?!

  • Ben artık inanmıyorum!

  • Yaptığım her şey haram olsun! Ben Rabbimi sevmiştim, o beni hiç sevmemiş.

  • Ben ………… yaptığım için başıma bu geldi. Bak diğer evlerde bişey yok. Benim evim yıkıldı çünkü ben cezalandırılmayı hak ettim. Allah benim belamı verdi.

  • O binaları yapanları bulup, yemin olsun öldüreceğim.

Ne Yapmalıyım?

Bunlar kişinin “Hayır, ben gerçekten bu kadar pasif değilim, yaşadığım şeyler üzerinde kontrolüm var benim!” demesinin bir yolu olabilir. Bu cümleleri şu an okumak bile sizi rahatsız etmiş ve hatta öfkelendirmiş olabilir ve zaten travmatik olan bir deneyim sonrasında, hissettikleri yüzünden bir başkasının yargılayıcı öfkesine maruz kalmak bu insanların ihtiyacı olan son şey. Bu yüzden şunu unutmamamız gerekiyor, bunların büyük bir çoğunluğu bi insanların gerçek duygu veya düşünceleri değil, sadece duruma verdikleri tepkiler. Burada yapmamız gereken şey, bunların bu insanların geçek düşünce yapısı olmadığını, sadece bu anormal duruma verdikleri beklenen tepkiler olduğunu hatırlamak, söylemleri kişiselleştirerek kendi insancımıza dair hakaret olarak algılamamak ve “Ah olur mu öyle şey! Allah seni seviyor…” gibi söylemlerle kendi inanç sistemlerimizi aktarmaya çalışmamak. Bir diğer önemli konu, “Bak böyle yaparsan Allah’ın gücüne gider, daha kötüleri seni bulur…” gibi dini hassasiyetler üzerinden, halihazırda travmatize olmuş kişi üzerinde korku ve suçluluk uyandıracak, iyileşme sürecini sekteye uğratacak söylemlerden kesinlikle uzak durmak. Bir önceki başlıkta da söylediğimiz gibi, kişinin duygularını aktarma sürecine sessizce eşlik etmek yine bu noktada da en iyi seçeneğimiz. Konuşmanız gerektiğini hissettiğimizde ise “Şu an her şey çok taze. Çok öfkeli hissediyorsun ve aklına birçok düşünce geliyor, bunlar çok normal. Anlamlandırmaya çalışıyorsun…” gibi, bunların yalnızca düşünce olduğunu yansıttığınız, onun duygularına odaklandığımız bir iletişim kurabiliriz.

Onay Arayışları

Bu gibi travmatik kayıpların yaşandığı zamanlarda, insanlar en çok bir şeylerin iyiye gideceğini duymaya, düzeleceğini bilmeye ihtiyaç duyar. Birazdan bahsedeceğim gibi birçok soruyu, cevap versek dahi tekrar tekrar sormaya ihtiyaç duyabilir.

  • İyi olacak değil mi her şey?

  • Siz de daha önce yaşamıştınız dimi böyle bişeyi, ne kadar zamanda toparlanmıştı insanların hayatı?

  • Yarın ……… gelecek değil mi buraya?

  • Her şey olması gerektiği gibi oldu dimi? Daha önce yardım edilenler de böyle miydi?

  • Sence her şey düzelecek değil mi? Bulunur değil mi? İyileşir değil mi?

  • Yapacaksın değil mi? Bak söz ver bana, yemin et bak!

Ne Yapmalıyım?

Bu sorular aslında bize cevaplamamız için sorulmuş sorular değil, kişinin geleceğe dair umut arayışlarıdır. Yas ve kayıp sürecinin pazarlık evresi ile eşleştirilebilir. Bu soruları bir nevi “sesli düşünme” olarak kabul etmekte mümkün olabilir. Çünkü aslında kişi kendi iç dünyasında, kendisini ikna etmeye çalışıyordur bazı şeylerin düzeleceğine ve kendisine sorduğu soruları, bize karşı da dile getirir ki, verdiği cevaplar bir kere daha onaylansın. Böylece bazı şeylerin iyiye gideceğine, düzeleceğine kendini ikna eder. İlk başlıkta bahsettiğimiz, yıkılan güven duygusunun yeniden inşa edilme çabası, yeniden güvende olduğuna kendini ikna etme olarak da düşünebiliriz. Peki bu durumda ne yapacağız? Daha da önemlisi ne yapmayacağız? Bizim kontrolümüzde olmayan, tutamayacağımız sözler vermekten ve bilgimiz olmayan konularda boş umut aşılamaktan kesinlikle kaçınacağız. Gerçekleştirme yetki ve yeteneğimizin olmadığı sözler, kaynağı olmayan umutlar vermek, halihazırda güven duygusunu yeni yeni inşa etmeye çalışan birinin iyileşme sürecini baltalayacak olan sonraki hayal kırıklıklarını beraberinde getirecektir. Bunun yerinde kaynağından emin olduğumuz güzel haberleri paylaşabilir, elimizden gelen ve kontrolümüzde olan konular hakkında umutlar verebilir ve tutacağımız sözler verebiliriz. Kişinin sorularını bölmeden kendini ifade etmesine izin vermek ve bilmediğimiz konularda bilmediğimizi açıkça ifade etmek yapmamız gerekenler arasında.

Duyguları İfade Etmede Farklılıklar

Doğal afetler gibi, travmatik kayıpların yaşandığı deneyimlerde duygular her zaman istendiği gibi gösterilemeyebilir. Örneğin kişi “Deprem oldu, şunları kaybettim, başıma bunlar geldi” diye ağlayamaz ancak bizim için önemsiz ve küçük bir detay karşısında duyguları bir anda boşalabilir ve yoğun ağlama veya öfke nöbetlerine tutulabilir. Diğer yandan, bu duygu patlaması öncesinde yaşanan her şeye karşı bir inkar halinde, duygularını bastırabilir de. Bu tepki ise, özellikle şok/inkar aşamasından öfke aşamasına geçişte oldukça sık karşılaşabileceğimiz, kişinin anormal bir duruma verdiği normal tepkilerden biridir.

  • Ben iyiyim, bana bişey olmadı. Tabii kötü olanlar var.

  • … dağıtıldığında herkes seçti, ben seçemedim.

  • Bana neden …… verilmedi, bu bana olmadı ki!

  • Neden oraya giderken beni çağırmadınız ki?

Ne yapmalıyım?

İlk adımda, ağlamıyorsa, duygusunu aktarmıyorsa veya yorum yapmıyorsa üzerine gitmemek, “Ağla rahatlarsın, böyle içine atma…” gibi kalıplarla konuşmaya veya ağlamaya zorlamamak oldukça önemli. Kişi şok halinde, zaman ve mekan kavramından kopmuş olabilir ve böyle bir yüzleşme onun için çok zorlayıcı olabilir. Eğer, bunun yerine çok yoğun bir duygu ifadesi varsa, “Buna mı ağlıyorsun, şimdi bunun sırası mı?” gibi hissettiği duyguları önemsizleştirdiğimiz bir noktadan iletişim kurmaya çalışmak, kişiye anlaşılmadığını daha yoğun bir biçimde hissettirerek, kişinin regülasyonunu zorlaştırabilir. Bu sebeple, burada ilk hatırlamamız gereken, bize her ne kadar saçma görünürse görünsün, ifade edilen her duyguyu her ne sebeple ortaya çıkmış olursa olsun koşulsun olarak kabul etmemiz gerektiği olmalı. Yaşanan duygu sırasında fiziken yanında olarak sessiz bir şekilde eşlik etmek ve arada gözlemlediğimiz duygularını “Şu an çok üzgünsün, ağlamak istiyorsun…” gibi net cümleler ile yansıtmak oldukça yeterli olacaktır.

Tüm başlıklar için geçerli olan bir uyarıyla bitirmek istiyorum. Hangi tepki söz konusu olursa olsun, “Ben internette şöyle bir şey okudum, sen böyle düşündüğün için böyle söylüyormuşsun.” gibi açıklamalarla, depremzede sevdiklerimize yaklaşmaktan kaçınalım. Bu gibi farkındalıklar, kişilerin kendi iç dünyalarında kazanmaları gereken şeyler olduğundan, hazır olmadıkları bir anda böyle bir yüzleştirmeyle onlara yarardan çok zarar verebileceğinizi lütfen unutmayın. 

Deprem bölgesinden gelmiş olan sevdiklerinizle iletişim sırasında karşılaşabileceğiniz belirli durumları ve bu durumları onlara zarar vermeden nasıl yönetebileceğinizi sizler için detaylandırarak derledik. Ancak olurda aklınız karışırsa sadece şunu hatırlayabilirsiniz:

“Dinlemek”: Yargılamadan, öneride bulunmadan ve çözüm üretmeye çalışmadan; ilgiyle, saygıyla, anlamaya çalışarak ve sakin bir şekilde

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Hilal Esen Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Aile Danışmanlığı Psk. Dan.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)