Depremin Psikolojisi

Yazar Hüsnü Menteşeoğlu • 23 Ekim 2024 • Yorumlar:

Öncelikle Kahramanmaraş merkezli büyük depremde sevdiklerini, dostlarını ve yakınlarını kaybeden tüm kardeşlerimize ve tüm depremzedelere, acı ve üzüntülerini yürekten paylaştığımızı ve yaşadıkları acıya ortak olduğumuzu belirtmek isteriz.

Her şeye rağmen acıdan anlam çıkarmak, acıya alışmak ve hayata tekrar tutunmak, yaraları sarmak, yıkılan binaları yeniden kurmak zorundayız. Tanımadığımız insanların üzüntüsünü hissetmek bizi onlara yaklaştırır ve insanlığımızı arttırır. Yaşanan bu felaketin, oluşturduğu tüm olumsuz sonuçlara rağmen birbirimize sevgi ve şefkat ile bağlanabilmek ve birbirimize yabancılaşma hastalığını geride bırakabilmek yönünde bir vesile olabileceğini umut ediyoruz.

6 Şubat ‘tan sonra tüm Türkiye’nin ruh sağlığı derin bir şekilde ve olumsuz yönde etkilenmiştir. Biz bu programın kısıtlı süresi içinde 6 Şubat travmasını yaşayanlara bilimsel bilgiler vermeye ve travmanın ruhsal yaralarını iyileştirme yollarını anlatmaya çalışacağız.

*Depremle ilgili anılara geri dönerek sanki depremi yeniden yaşıyormuşçasına tepkilerin verildiği ve hayal görme gibi, gerçek yaşam koşullarıyla bağlantının kesildiği durumlar yaşıyorlarsa,

*Düzensiz kalp atımları, sık soluma, çarpıntı, terleme gibi beden duyumlarının yoğun bir biçimde yaşanması ile kendini gösteren panik ataklar yaşıyorlarsa,

*Kendine ya da çevresindeki insanlara zarar verme isteği varsa

*Kontrol edilmesinde güçlük çekilen öfke ve nefret duyguları varsa,

Bir psikiyatriste danışmalılar.

Deprem büyük bir felakettir ve yıkıcı şiddetteyse insanların yaşamlarını alt üst eder. Deprem felaketi insanın kendileri ve yaşanan hayat ile ilgili duygularını yıkar geçer. Deprem çok ani gelişen bir felakettir ve depremi yaşayan insan ilk anda olağanüstü bir şaşkınlık ve korku yaşamasının yanı sıra kendisinin de pek farkında olamaz.

Depremzede ilk olarak, hayatta kaldığı için şükreder ama sonra barınma, açlık, tuvalet, ısınma ve yakınlarının cesetlerine ulaşma gibi çok ciddi sorunlarla boğuşur. 

Bu arada depremle ilgili yaşadığı görüntüler hiç gözünün önünden gitmez ve her an sanki yeniden aynı felaket oluyormuş gibi hisseder. 6 Şubat felaketinde ise arka arkaya iki büyük ve yıkıcı deprem olmuş, sonra da binlerce artçı deprem takip etmiştir. Hatay gibi bazı bölgelerde ise altı şiddetine varan çok şiddetli yeni depremler olmuştur. Bu durum, depremzedenin yaşadığı şoku kalıcı hale getirmiştir.

Ayrıca tüm Türkiye’nin fay hatlarıyla örülü olması, fayların kırılmasının yeni ve çok şiddetli depremlere neden olabileceği ihtimali ve İstanbul’da büyük bir depremin bekleniyor olması tüm ülke genelinde ciddi bir travma etkisi yaratmıştır.  

İnsanlar depremden sonra yaşananları geride bırakmak ve normal hayatlarına geri dönmek isterler. Ama depremle ilgili anıları ve acıları onları rahat bırakmaz. Yalnızca gündüzleri bu felaketi düşünmekle kalmaz, uykularından da benzer kâbuslarla çığlıklar atarak uyanır ve giderek akıl sağlıklarını yitirmekten bile korkmaya başlarlar. Yaşamları üzerindeki kontrolü kaybediyor hissine kapılabilirler.

Oysa çıldırma korkusu yaşamakla çıldırmak tamamen farklı şeylerdir ve insanlar sadece kendilerinin değil, başka binlerce insanın da aynı duyguları, aynı korkuları yaşadığını öğrenince biraz olsun rahatlarlar. Ama insanları en çok rahatlatan şey, iyileşeceklerini ve bu felaketin tüm olumsuz etkilerini geride bırakacaklarını duymaktır. 

Terapi sürecindeki ilk adımlardan birisi, felaketzede ile yaşanan depremi tüm detaylarıyla konuşmaktır. Böylece insanlar, yaşamları üzerinde ki kaybettikleri kontrol hissini yeniden kazanırlar. Ve yaşamlarının karardığını düşündükleri bir anda yeniden ışığı görme şansına kavuşurlar. Terapistin amacı, depremzedenin yaşamının karanlık ve belirsizlikle kaplanmış kısmına bir umut ışığı tutmaktır. Terapi sürecinde hasta yaşadığı travma süreciyle başa çıkma konusunda giderek daha çok cesaret ve güven duygusu kazanacaktır. 

Travma ölüme ya da yaralanmaya neden olabilecek bir şeydir. Kişinin tepkisi ise korku, dehşete kapılma ve çaresizlik duygusudur. Deprem travmasını yaşamış insanların yaralıları görmesi, taşınan cesetler, kaybettiği yakınları ve arkadaşları, tanık olduğu ve katıldığı kurtarma çalışmaları, hastane deneyimleri, yakınlarının cesetlerini teşhis etmek zorunda kalması, yapılan yardımlardan yeterince yararlanamaması, mal kaybı, depremin yaralarını sarmak amacıyla yapılan yardımların amacına ulaşmaması veya adil bir şekilde dağıtılmamasına tanık olma gibi pek çok neden onun tekrar tekrar travmaya uğramasına neden olur. 

Kişi yaşamının bundan sonraki kısmını nerede ve nasıl geçireceğini bilememekte ve yaşamının acılarla dolu bir geçmiş ve belirsizlikle dolu bir gelecekle dolduğunu hissederek yaşadığı anı çok kötü bir şekilde yaşamakta ya da sürekli geçmiş büyük felaketi ve geleceğin belirsizliğini düşünerek anı yaşayamamaktadır. 

Travma ve felaket tabii ki çocukları da çok olumsuz etkiler. Çocukların sarsıntı sonrasındaki duyguları yetişkinlerinkine benzemekle birlikte, duygularını ifade ediş biçimleri çok farklı olabilir. Travmanın yaşandığı yaşla bağlantılı olarak çocuklar duygularını sözelleştirmekte değişik düzeylerde zorluk çekerler. Çoğu kez duygularını tuhaf davranışlarla ifade ederler. 

Eğer deprem travmasına gösterdiğiniz tepkilerinizi “Anormal” olarak tanımlamak yerine beklenen, doğal tepkiler olarak görebilirseniz, deprem sonrasındaki iyileşme süreci için gerekli zemini oluşturmuş olursunuz. Daha somut olarak ifade etmek gerekirse, deprem gibi ağır bir felaketi izleyerek bazı psikolojik belirtilerin ortaya çıkması bu belirtilerin ortaya çıkmamasından daha normal kabul edilir. 

Çoğu insan bu tür felaketlerin kendi başlarına gelmeyeceğini düşündüklerinden kendilerini güvende hissederler. Bunun nedeni, çoğu insanın ağır travmatik yaşam deneyimlerinden geçmemiş olması ve adil bir dünyada felaketlerin tesadüfen(kendi suç ve sorumlulukları yokken) oluşmayacağına inanmalarıdır. 

Oysa dünya her zaman adil değildir! İnsanların tanık oldukları her şey her an kendilerine de olabilir. Ağır bir sarsıntı yaşandığında, dünyanın adil olduğu gibi inançlar sarsılır ve yanlışlığı ortaya çıkar. Kişi yaşamı üzerindeki kontrolünü bir anda kaybeder.

 Felaket o kadar ani ve beklenmedik bir şekilde oluşur ki ruhsal hazırlık ve uyum için yeterli zaman yoktur. Bu nedenle bu tür travmatik felaketler insanların kendileri, başkaları ve yaşadıkları dünya ile ilgili tüm inançlarını sarsar. Travma o kadar beklenmedik bir biçimde oluşur ki, bedenin ve zihnin yeni duruma hazırlanmak için yeterince zamanı yoktur. Travma kişiyi aniden kendisinin ve yakınlarının ölüm riski ile karşı karşıya getirir. Ölüm riski ile karşı karşıya gelmek ve sevilen yakınlarını kaybetmek insan için çok acı verici bir deneyimdir. Travma sonucu oluşan kayıplar korku ve umutsuzluk duygularının artmasına neden olur. 

Deprem felaketi gibi ani travmaların öncesinde, böyle bir olaya hazırlanmak için zaman olmadığından, travmaya uyum sağlama ancak travmadan sonraki süreç içinde olabilir. Deprem felaketi, travmadan önceki beklentiler ve inançlarla çelişir niteliktedir. Bu nedenle deprem, tamamen farklı bir yaşantı olup, öncesinde hazırlanma olanağı bulunmayan ve çözümü ancak olayı takiben gerçekleşecek bir deneyimdir. Deprem yeterince anlaşılmadan iyileşme gerçekleşemez. 

Depremi anlamaktan kastedilen, yaşanan deprem deneyiminin kişinin yaşamına uyarlanması ve böylelikle deprem gerçeğine rağmen yaşantıya devam edebilmektir. Başka bir deyişle amaç, deprem sonrasında kişini yaşamında kaçınılmaz olarak oluşan istenmeyen olumsuz değişiklikler üzerinde yeniden kontrol kurabilmektir. 

İyileşme sürecinin amacına ulaşabilmesi için yeni bir yaşam biçimi oluşturmak gerekir. Bu yeni yaşam modeli içinde deprem deneyimi yer almakla birlikte, artık yaşamı etkilememekte ve oluşan değişiklikler tekrar kontrol altına alınmış olmaktadır. 

Depremden sonra ortaya çıkan tepkiler üç ana başlık altında toplanır: 

Birincisi: Deprem anını tekrar tekrar yaşamadır. 

İkincisi kişinin duygusal bir boşluk hissi yaşaması ve donuklaşmasıdır. 

Üçüncü tepki ise artmış uyarılma belirtileri yani sürekli tetikte olma halidir. 

Depremi tekrar tekrar yaşama ve donuklaşma tepkileri genellikle depremden hemen sonra başlar ve birbirlerini izlerler. 

a)Depremin rahatsız edici bir biçimde yeniden yeniden hatırlanması: Depremden çok sonra bile kişi, örneğin çocuğu ve eşi ile birlikte yaptığı yürüyüşler sırasında ilgi ve dikkatini bambaşka konulara yöneltmek istemesine rağmen, depremle ilgili düşünce ve duygular peşini bırakmaz. Olayın üzerinden sekiz ay geçmiş olmasına rağmen kendini depremle ilgili düşüncelerden sıyıramaz ve onun yaşamının kalıcı bir parçası olmasından korkar.  

Olayın yeniden hatırlanması sırasında deprem döneminde yaşanan duygu ve düşünceler yeniden ortaya çıkar. Bunlar korku, panik, dehşet, öfke, üzüntü, çaresizlik ve umutsuzluk gibi duygulardır.

Zaman zaman da “Deprem sırasında daha farklı davransaydım değişen ne olurdu?” biçiminde düşünebilirsiniz. Böyle düşündüğünüzde öfke, utanç, suçluluk gibi duygular yaşayabilirsiniz. 

b)Tekrarlayıcı ve rahatsız edici rüyalar, kâbuslar görebilir, uykusuzluk çekebilirsiniz. Bazı depremzedeler kâbus ya da depremi yeniden rüyasında göreceği korkusuyla pek çok gece uyumamaya çalışırlar. Uyku sırasında bağırmalar ve ter içinde uyanma gibi durumlar olabilir.

c)Flaş beklerle anılara geri dönme: Depremle ilgili acı verici anılar gözler önünde canlanır. Bu dönemde kişi deprem sırasında yaptıklarına benzer tepkiler verir ve etrafta olup bitenin farkında değildir. 

a)Donuklaşma tepkileri: Ağır sarsıntı geçirenler genellikle, kendilerini oldukça üzen deneyimlere başlangıçta duygusal tepki vermemektedirler. Bunun nedeni, günlük hayatta asla düşünmedikleri şeyleri travma sonrasında hayatta kalmak için yapmalarından kaynaklanmaktadır. Depremi hiç yaşamamış gibi algılarlar. Donuklaşma depremden sonra günlerce, haftalarca sürebilir. Deprem sırasında yaşadığınız olumsuz duygular o kadar yoğundur ki duygusal bir donuklaşma sizi bu olumsuz duyguları hissetmekten korumaktadır. 

b)Kaçınma tepkileri: Kişi depremi hatırlatan her şeyden uzak durur. 

a)Deprem sonrasında uykuya dalmakta güçlük çekme ya da erken uyanma sorunu yaşayabilirsiniz. Bu tepkiler vücuttan salgılanan Adrenalin hormonunun stres etkisiyle artmasından kaynaklanır. 

b)Huzursuzluk ve öfke patlamaları da deprem sonrasında sık görülen tepkilerdir. Bu da adrenalin hormonunun salgılanmasının artmasına bağlıdır. 

c)Deprem sonrasında dikkat, yoğunlaşma ve bellek güçlükleri de görülebilir.

d)Kendiniz ve yakınlarınızla ilgili abartılı endişe hissi duyabilirsiniz. Depremden sonra, binaların önünden geçerken büyük bir tedirginlik yaşayabilirsiniz. 

e)Aşırı irkilme tepkileri olabilir. Deprem sonrasında bazı seslere karşı aşırı duyarlı hale gelebilirsiniz.

f)Kişi depremi hatırlatan ortamlarda Panik Atak geçirebilir.

Depremin gündüz düşünceler, gece kâbuslar şeklinde tekrar tekrar yaşanması, olayı hatırlatan yer ve durumlardan kaçınma, uykusuzluk, huzursuzluk, öfke patlamaları gibi aşırı uyarılmışlık belirtilerinin depremi izleyerek ortaya çıkması normaldir. Ancak bu tür tepkiler bir aydan daha uzun sürerse buna Travma Sonrası Stres Bozukluğu(TSSB) denir.

TSSB’ nun belirtileri şunlardır:

*Deprem deneyiminin gündüz düşüncelerde, gece rüyalarda(kâbuslar biçiminde) istenmeyen bir şekilde tekrar tekrar yaşanması

*Deprem sanki yeniden oluyormuş gibi hissedilmesi ve depremle ilgili anıların bir film şeridi gibi göz önüne gelmesi

*Deprem hakkında konuşulduğunda yoğun sıkıntı duyma

*Depremle ilgili duygu, düşünce ve konuşmalardan uzak durma çabası gösterme

*Depremle ilgili detayları hatırlamakta güçlük

*Daha önce severek ve isteyerek yapılan işlere ilginin azalması

*Duyguları ifade etmekte ortaya çıkan güçlükler

*İnsanlardan uzaklaşma ve yaşanılan ortama yabancılaşma gibi duygular

*Uykuya dalmakta ve uykuyu sürdürmekte güçlükler

*Öfke patlamaları, küçük olaylara aşırı tepkiler,

*Düşünceleri belli bir konuya yoğunlaştırmada güçlük çekme

*Huzursuzluk ve sürekli tetikte olma hali.

Deprem sonucunda ortaya çıkan rahatsızlık verici belirtiler uzun süre devam eder. İyileşme süreci her bireye özgü farklılıklar gösteren ve zaman alan bir süreçtir. Depremzede başlangıçta dünyasının paramparça olduğunu hisseder. Artık onun için hiçbir şeyin anlamı yoktur. En basit işleri yapmak bile onun için imkânsız görünmektedir. Bildiği her şeyi unutmuş gibidir. Sanki eski kimliğini tamamen kaybetmiş gibidir. Kendini, parçaları asla birbirine uymayan bir yapbozu tamamlamak zorunda olan birisi gibi hisseder. 

Terapi sürecinde yavaş yavaş bu parçaların bir kısmını birleştirmeye başlar. Başlangıçta yalnızca birkaç parça birbirine uyar, diğer parçalar ise bir türlü yerine oturmaz. Ancak zaman içinde, birleşmeye başlayan parçalar sayesinde olayı daha net görmeye başlar. Bu esnada karşılaştığı en büyük zorluk, yapbozun bazı parçalarının bütünün içine yerleşmediğini görmek olur. Böyle zamanlarda, o ana kadar gösterdiği tüm bireysel çabaların boşa gittiğini düşünüp her şeyden vaz geçmek ister. Kendini oldukça yorgun, bitkin ve tükenmiş hisseder ve tamamlanmış bir yapbozun neye benzeyeceğini bilmiyor olmaktan korkmaya başlar. 

Ancak zaman içinde bu yapbozun asla tamamlanmayacağını, yaşamı yeniden kurmanın sürekli devam edecek bir süreç olduğunu fark eder.  Gerçek şudur. Bu süreç tüm yaşam boyunca devam edecek ve yapbozun görünümü hiçbir zaman aynı kalmayacaktır. 

Ancak birey tedavisi ve terapisi tamamlandığında yaşamının çeşitli yanları üzerinde yeniden kontrol sağlayacak düzeyde yapboz parçalarını birleştirebildiğini görür. Ve şunu anlar ki, bu deprem felaketini hiçbir zaman unutamayacak olmakla birlikte, artık deprem geçmiş yaşamının bir parçası haline gelmiştir. Başka bir deyişle, yapbozun bir parçası haline gelmiş olan deprem felaketi artık bireyin yaşamını kontrol etmemektedir.

Deprem deneyimi gerilerde kalmıştır ve artık birey yeniden geleceğe dair planlar yapabilmektedir. Bu deneyim kişileri genellikle daha hoşgörülü ve anlayışlı yapar. Ancak bu noktaya gelebilmek kişinin bir yılını, belki de daha uzun bir zamanını almıştır. 

Deprem felaketi süreç içinde yaşamınızın geçmiş bir parçası olarak içinize sindirilecek ve artık yaşamınızı kontrol edemeyecektir. 

Daha önce benzeri deneyimlerden geçen ve de iyileşen pek çok kişi, kendilerini daha olgunlaşmış, yaşantılarını ise depremden önceki döneme göre daha kaliteli bulan kişilerdir. 

OLAYLA İLGİLİ KONUŞARAK DEŞARJ OLMAK

Depremle ilgili deşarjın en uygun biçimde yapılabileceği ortam Terapi ortamıdır. Felaketin olumsuz etkilerinden kurtulmak, , ancak onunla ilgili konuşmakla mümkün olabilir. Daha da ötesi, bu konuşma sırasında olayla ilgili tüm detaylar dile getirilmelidir. Eğer konuşamıyorsanız yazmaya çalışınız. 

KAÇINMA DAVRANIŞLARI İLE İLGİLİ BAŞA ÇIKMA

Deprem sonrasında, depremi hatırlatan ortamlardan ve aktivitelerden kaçınmak çok sık görülen bir durumdur. Bu durum ve aktivitelerle yüz yüze gelmenizin yollarından birisi küçük adımlarla, korkulan durum ve kaçınılan aktivitenin üstüne gitmektir. Kaçındığınız durum ve aktiviteleri kolaydan zora doğru sıralayınız ve en kolayından başlayarak en zoruna doğru gidiniz. 

KAYGI İLE BAŞA ÇIKMA

Kaygı artan uyarılmışlığın bir belirtisidir. Bir tehlikesi ya da zararı yoktur ama rahatsız edici bir duygudur. Kaygı arttığında gerilim duygusu artar ve solunum sayısında bir artış olur. Buna Tıp dilinde ”Hiperventilasyon” denir. Böyle bir durumda otomatik olarak daha sık nefes alırsınız. Çünkü yeterince nefes alamadığınızı düşünürsünüz. Nefes alma sıklığınız arttıkça, baş dönmesi ve bayılma hissiniz artacak, sakin kalmanız güçleşecektir. Bu nedenle bir poşet içine solumanız, nefes alma sıklığınızı azaltmanız, hızlı ve yüzeysel nefes alma yerine, yavaş ve daha derin nefes almanız uygun olacaktır. 

ÖFKE İLE BAŞA ÇIKMA

Öfkenizi ortaya çıkaran ortamdan bir süre uzaklaşmanız yararlı olabilir. Yaşadığınız depremle ilgili öfkenizi eşinize ya da yakınlarınıza yöneltiyor olabilirsiniz. 

ALKOL SORUNU

Bazen depremzedeler yaşadıkları yıkıcı deprem felaketinin oluşturduğu iç sıkıntısını azaltmak için aşırı alkol tüketimi yoluna gidebilirler. Alkol aslında kişiyi uyuşturarak duygusal rahatsızlık yaşamasını engellemekte ve böylelikle bu rahatsızlıkla başa çıkma yollarını öğrenmesine engel olmaktadır. Ayrıca bir süre sonra “Alkol bağımlılığı” riski de ortaya çıkmaktadır.

İLAÇ TEDAVİSİ

Özellikle terapi gereken durumlarda ilaç tedavisi kullanılması gerekebilir Depresyon gelişmişse ilaç tedavisi şarttır Uykusuzluk durumunda ve bireyin yaşamında deprem dışında başka stres kaynakları da olduğunda ilaç tedavisi uygulamak uygun olacaktır. 

EĞER TEDAVİYE BAŞLADIYSANIZ ÇABUK VAZGEÇMEYİNİZ

Travma ile ilgili tedaviler her zaman kolay değildir. Kişi tedavi sürecinde zaman zaman tüm çabalarının boşa gittiği hissine kapılabilir. Bu tür durumlar terapide sık rastlanan durumlar olup buna bağlı olarak kişi tedaviden vazgeçme kararı alabilir. Vazgeçmeyin! Bu konuyu terapistinizle, psikiyatristinizle konuşun. İlerleyemediğiniz hissine kapılmanızla ilgili çeşitli etkenler olabilir. 

Terapi sürecinde aldığınız yardımın amacına ulaşması için duygularınızı açıkça ve dürüstçe dile getirmeniz gerekir. Bu, terapinin size zor ve anlamsız geldiği anlar için bilhassa geçerlidir. Deneyimli bir tedavi uzmanı bu duygunuzu anlayacak ve sizi bu duygulara götüren nedenleri daha derinlemesine araştıracaktır. Siz ve terapistiniz bu tür zamanlarda sorunu birlikte çözmeye çalışan bir ekip olabilirsiniz. Zorlandığınız zamanlarda terapiden vazgeçmek, size ve geleceğinize yeterince şans tanımamak anlamına gelir. Unutmayın ki terapide zorlandığınız anlar çoğu kez sorunun kökenine en çok yaklaştığınız anlardır.

Unutmayın ki anormal olan siz değil yaşadığınız deprem felaketidir ve ortaya çıkan belirtiler de bu anormal deneyime verilen normal tepkilerdir…

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)