Depresyon basit bir üzüntü değil tedavi gerektiren bir rahatsızlıktır
Yazar İlhan Yargıç • Psikiyatrist • 17 Mayıs 2017 • Yorumlar:
Depresyon, fiziksel hastalıklar gibi belirtileri somut olarak görülebilen bir hastalık olmadığı ve rutin laboratuvar testleriyle de gösterilemediği için hem depresyondaki kişinin hem de çevresindekilerin bu durumu bir hastalık olarak algılamaları zordur. Ancak araştırmalar göstermektedir ki depresyon yaşayan kişilerin sinir sisteminde belli bir takım kimyasal bozukluklar vardır ve belirtilere de bu durum neden olmaktadır. Örneğin halsizlik, uyku bozukluğu, yaşam enerjisinin düşmesi vb. belirtiler beyinde serotonin, noradrenalin ve dopamin salgılarındaki bir sorunun neticesidir. Genellikle beyindeki bu kimyasal problem yaşanan bir stres ve üzüntüyle tetiklenir. Çünkü yoğun stres vücudumuzdaki hormonal dengeyi bozar ve domino etkisiyle zincirleme pek çok biyolojik sistemin de bozulmasına neden olur.
Unutulmamalıdır ki bu belirtiler yaşanan strese bağlı olsalar da doğal ve normal değillerdir. Bir benzetme yapacak olursak: araba çarpması sonucu bacağı kırılan kişinin bacağındaki durum doğal ve normal değildir. Bu bacağın tedavisi gerekir. Tedavi edilmeden o bacakla yürümeye çalışmak bacağı daha da kötü bir duruma sokar. Tıpkı bunu gibi depresif bir ruh halindeki kişi problemlerini çözmeye çalışırken daha da içinden çıkılmaz hale getirir.
Depresyon zayıflık ve irade güçsüzlüğü değildir. Herkes depresyona girebilir. Ancak bazı kişiler biyolojik ve psikolojik olarak depresyona girmeye daha yatkındır. Halk arasında ideal kişiler olarak görülen mükemmeliyetçi, titiz, değerlerine sıkı sıkıya bağlı insanlarda depresyon daha sık görülür. Çocukluk çağı travmaları ve halen yaşanan sıkıntılar da depresyon riskini arttırır. Ancak halen yaşanan sıkıntı bitmeden de kişi tedaviyle depresyondan çıkıp yaşadığı sorunla daha iyi baş eder hale gelebilir.
Depresyon basit bir üzüntü hali değildir. Hayatındaki bazı durumlara bağlı olarak normal bir üzüntü yaşayan kişi, güzel şeylere karşı istek duyar ve zevk alabilir. Depresyondaki kişide ise, sadece üzüntü veren alanda değil, hayatının her alanında isteksizlik, karamsarlık, kendine güvensizlik vardır. Örneğin eşiyle sorunlar yaşayan ya da dersleri kötü giden bir kişi, arkadaşlarıyla sohbet edince, sevdiği şeylerle ilgilenince rahatlayarak, kendini iyi hissetmelidir. Bunun tam tersi olarak insanlarla görüşmek istemiyor, önceden takip ettiği TV programlarını bile seyretmekten zevk almıyorsa, depresyondan şüphelenmek gerekir.
Basit üzüntüler sürekli değildir. Kişi, bazı zamanlar, duruma göre kendini iyi hisseder. Oysa depresyonda devamlılık vardır. Depresif duygu hali, artıp azalsa bile, en azından haftalarca hiç geçmez.
Depresyon akıl hastalığı ya da delilik kesinlikle değildir. Ne yazık ki böyle damgalanmaktan korkan ve doktora başvurmaktan çekinen insanlar vardır. Hasta yakınlarının bu konuda bilinçli olup hastayı tedaviye cesaretlendirmesi gerekir. Şizofreni gibi gerçeği değerlendirme yetisinin bozulduğu akıl hastalıklarıyla depresyon birbirinden ayrı durumlardır. Seyrek olarak çok ağır depresyon vakalarında işitsel halüsinasyon, hezeyan gibi psikotik belirtiler görülse de bunlar geçicidir. Depresyon vakaları tamamen düzelir.
Depresyondaki karamsarlık, var olmayan şeyleri algılamak değil, “bardağın sürekli boş tarafını görmek” gibidir. Depresyondaki kişinin zihninde, geçmişte olmuş, şimdi olan ve ileride olabilecek sadece kötü şeyler ön plandadır, iyi şeyleri düşünemez bile. Kendisine iyi şeyler hatırlatılsa da teselli bulamaz.
Dertler yaşamın doğal bir parçasıdır, herkesin kendine göre bir derdi vardır. Bir derdinin olması depresyonda olmak anlamına gelmez. Aynı derdi çeken herkeste depresyon olmadığı gibi, bir kişi daha büyük dertler yaşadığı başka bir dönemde depresyona girmeyebilir. Öyleyse dertler, depresyonun nedeni değildir, sadece kalıtsal yatkınlığı olan kişilerde tetikleyen bir faktördür.
Dertleri ortadan kaldırmak çoğu zaman imkansız olduğu gibi, dertler ortadan kalksa da depresyon genellikle devam eder. Örneğin eşiyle sorunlar yaşayan depresyondaki bir kişi, eşi kendisine iyi davranmaya başlasa da artık kendini iyi hissedemeyebilir. Bir stresle ilişkili olarak depresyonun ortaya çıkması, elektrik voltajındaki yükselmeye bağlı olarak sigortanın atmasına benzer. Normal elektrik akımı gelse de da artık evde lambalar yanmaz, sigortanın tamir edilmesi gerekir. Stres yaşayan bir kişinin beyninde bazı salgıların düzeninin bozulması, sigortanın atması gibidir. İlaçlar bunu tamir eder.
Çoğu zaman ise dertler ve depresyon neden-sonuç ilişkisi bakımından yumurta ile tavuğa benzer bir döngü oluştururlar. Yani dertler ve depresyon bir kısır döngü içinde birbirini arttırır ve çoğu zaman hangisinin ilk önce başladığını ayırt etmek zordur.
Toplumun genelini etkileyen stres faktörleri depresyon sıklığını arttırsa da, hastalık anlamındaki depresyon kaçınılmaz bir durum değildir ve herkeste bulunmaz. Depresyondakilerin üzüntüsü diğerlerininkine benzemez. Örneğin ekonomik problemler pek çok insanı etiler ve üzer ancak bunların hepsi depresyon değildir.
Depresyondaki kişi sürekli mutsuz, kederli, ümitsiz ve çaresiz hisseder; hiçbir şeyden zevk almaz; uyku ve iştahı bozulmuştur; dikkatini toplayamaz ve unutkanlaşır; enerjisi azalmıştır; durgunlaşmış ya da huzursuzdur; kendini suçlu ya da değersiz hissedebilir; ölmeyi düşünebilir.
Bu 9 belirtiden en az 5’ini 2 haftadan daha uzun süre, sürekli yaşayan kişi depresyondadır. Depresyonun varlığı ile şiddeti farklı şeylerdir. Örneğin bir derdi olan kişi günlerce ağlayabilir ama diğer belirtileri yaşamıyorsa, depresyonda değildir ve tıbbi bir tedaviye ihtiyacı yoktur. Oysa başka bir kişi, yukarıdaki belirtilerin pek çoğunu hafif de olsa sürekli yaşıyor ve bunu etrafındakilere belli etmiyor ve hiç ağlamıyor olabilir. Ama bu kişinin tedaviye ihtiyacı vardır.
Depresyon vakalarının en az yarısı kendiliğinden düzelebilir ama tedavi edilmediği takdirde bir kısmı süreklilik kazanır, bir kısmı da kısmen düzelse dahi bazı belirtileri dalgalanarak daha hafif derecede ömür boyu devam edebilir.
Tedavi edilmeyen depresyon dönemi, kendi doğal seyrinin sonunda geçse dahi, ortalama 9 ay sürer. Bu süre içinde yukarıda sayılan depresyon belirtilerinin yaşanması kişinin hayatında önemli kayıplara neden olur. Örneğin konsantrasyonu, uykusu, enerjisi azalan kişinin, işinde ya da okulunda başarısı düşer. Huzursuzluk, cinsel isteksizlik, sinirlilik, iş yapamama gibi belirtiler eşiyle olan ilişkilerini bozar. Diğer taraftan uygun bir tıbbi tedaviyle depresyon vakalarının büyük çoğunluğu birkaç hafta içinde düzelmeye başlar; gereksiz iş/güç kaybı, ilişkilerde bozulma önlenmiş olur. O halde depresyonu ilaç kullanmadan ve tedavi olmadan geçirmeye çalışmak, takdir edilecek bir tutum değildir.
Uygun bir tedavi ile depresyon vakalarının hemen hepsi düzelir. Düzelmemenin en sık nedeni tedaviye uyumsuzluktur. Antibiyotik kullanır gibi bir kutu ilaç almakla düzelmeyi bekleyenler ya da doktorunun bir görüşmeyle, sihirli değnekle dokunur gibi, kendisini düzelteceğini zannedenler çaresizce doktor doktor gezebilir.
Depresyondaki kişinin yakınları “gez dolaş, açılırsın” gibi basit ve herkesin düşünebileceği öneriler vermekten kaçınmalıdır. Bir hastam bu tür ısrarlar karşısında yakınlarına şöyle demişti: “ Ben depresyondayım, geri zekalı değilim. Gezmeyi ben de biliyorum. Yapabilecek olsam zaten yapardım”. Depresyondaki kişi yaşam enerjisini kaybetmiş durumdadır. Herhangi bir şey yapacak ne gücü, ne de isteği vardır. Bu durumdayken o kişiyi zorlamak anlamsızdır. Hatta bu tutum O’na daha fazla zarar verir. Çünkü kendini zorlayıp başaramadıkça ya da daha önce severek yaptığı şeylerin artık kendisi için bir anlam ifade etmediğini hatta sıkıcı geldiğini gördükçe ümitsizliği daha artacaktır. O halde faydasız çırpınmalar yerine, tedavinin ilk haftalarında hasta beklentilerini azaltmalı ve adeta hayatı “rölantiye” almalıdır. Hastanın çevresindekiler de ilk birkaç hafta için bu durumu kabullenmelidir. Psikiyatristler ağır bir depresyondaki hastaya rapor verip istirahat etmesini isterler ya da hastaneye yatırarak çevreden ve dolayısıyla streslerden izole etmeye çalışırlar.
Depresyondaki hasta, tedavinin yardımıyla birkaç hafta içinde düzelmeye başladıktan sonra özellikle koşma ve diğer sporlar, depresyonu daha çabuk atlatmasına yardımcı olacaktır. Bu devreden sonra sosyal aktiviteler kademeli olarak arttırılmalıdır.
Depresyon her türlü sosyo-ekonomik katmanda görülmektedir. Zengin insanlarda, İskandinav ülkeleri gibi refah toplumlarda da sıktır. Hatta ilginçtir ki dünyada intiharın en sık olduğu ülkeler, İskandinav ülkeleri ve Japonya gibi zengin ülkelerdir. Diğer yandan daha dindar olan ülke ve insan topluluklarında da depresyon hiç nadir değildir.
Depresyon için verilen ilaçlar uyuşturucu değildir, vücuda kalıcı zararlar vermezler. Modern depresyon ilaçlarının uyku verme yan etkileri yok denecek kadar azdır. Diğer yan etkileri ise genellikle hafif ve geçicidir. Günlük hayatı aksatacak kadar şiddetli olmaz. Bu ilaçlar, hafif düzeyde depresyon geçiren kişilerin işlerini sürdürmelerine, araba kullanmalarına, ders çalışmalarına engel değildir. Depresyon ilaçları kesinlikle bağımlılık yapmaz. Bağımlılık yapabilen ilaçlar ülkemizde özel kontrole tabidirler; yeşil ve kırmızı reçetelerle satılırlar. Antidepresanlar bu kategoride değildir.
İdeal bir tedavide ilaç tedavisi ile birlikte psikoterapinin yer alması gerekir. Psikoterapi ve ilaç tedavisi birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısıdır. En iyi sonuçlar bu ikisinin birlikte yapılmasıyla sağlanabilir.
Prof. Dr. İlhan Yargıç