Depresyon Penceresinden...
Yazar Berna Ermiş • Psikiyatrist • 20 Kasım 2018 • Yorumlar:
Günlük hayatın yorgunluğu deyip geçtiğim zamanlarda, evin içinde bir yerden bir yere gitme isteğimi kaybeder oldum. Önceleri iş yapmak zor gelmezken şimdi iş yapmaktan korkar oldum. Banyo bile yapmak istemiyorum. Her sabah karanlığa uyanıyorum. Geceleri uyuyamamış olmanın verdiği huzursuzlukla çocuklarıma karşı sabrım günden güne tükeniyor. Onlarla gerektiği gibi ilgilenemeyince de kendimi yetersiz ve değersiz hissediyorum. Aynada gördüğüm yüz solgun, gözlerinin çevresi kararmış, mutsuz ve umutsuz…
Umudumu ne zaman kaybettim, biri hatırlatabilir mi? Hatta daha önce yapmaktan zevk aldığım şeyler neydi? Hatırlayamıyorum… Çok şeyi unutuyorum bir süredir. Birkaç gün önce trafikte kaza yaptım yine. Dikkatsizce davranıyorum. Gülmediğimi söylüyor eşim ve arkadaşlarım. Önceleri bunun geçici bir durum olabileceğini düşünürlerken artık endişelenmeye başladıklarını görüyorum. Kendim çözebileceğimi, belki bir tatile ihtiyacım olabileceğini söylediler ancak tatile çıkmak benim için o kadar zor ki. Yorgun hissediyorum, canım istemiyor. Kimseye söylemedim ama hayat anlamsız geliyor bugünlerde. Ölüm fikri hiç olmadığı kadar yakın duruyor…
“Depresyon” kelimesine çoğumuz aşinayız. Bazen yakınlarımıza kızıp “beni depresyona sokuyorsun” diyoruz, bazı zamanlarda ise umutsuzluğa düştüğümüzde “depresyondayım” diyoruz. Peki nedir depresyon hastalığı? Depresyonu fark edebilmek için hangi belirtilere rastlamak gerekiyor? Bu sık görülen psikiyatrik rahatsızlığın seyrinde en belirgin fark edilen nokta kişinin yaşamdan eskisi gibi zevk almadığı ve daha önce yapmaktan hoşlandığı etkinliklere karşı istek ve ilgi kaybının olduğudur.
Depresif hastaların uyku düzenleri bozulmuştur. Geceleri uyumakta zorlanabilir ya da gün boyu uyku hali yaşayabilirler. Uyku ile beraber iştah düzenleri de bozulur. Kısa bir süre içerisinde belirgin kilo verebilir ya da alabilirler. Enerjileri azalır, önceden rahat ve zorlanmadan yapabilecekleri herhangi bir iş yük gibi gelmeye başlar. Dikkat dağınıklığı yaşayıp, unutkan olmaktan şikâyet edebilirler. Bazen unutkanlıkları öyle artabilir ki, hasta ve yakınları bu unutkanlık nedeniyle sorun yaşayıp kaygılanabilirler. Hastaların düşünce ve duygularında karamsarlık, mutsuzluk, umutsuzluk, değersizlik, suçluluk hakimdir. Dünya anlamsız bir yer haline gelir. Kişinin kendine bakımı azalmıştır. Depresyonu olan hastayla, üzerinde özensiz kıyafetler ve günlerce banyo yapmamış halde karşılaşabilirsiniz. Önemli noktalardan biri gelecekle ilgili beklentilerinin kalmamış olmasıdır. Bu noktadan sonra hastada ölüm fikirleri başlayabilir. Tüm bunların sonucunda ise kişi aile, iş ve sosyal hayatını sürdüremez duruma gelir. Her insanın karşılaştığı, sevilen bir varlığın kaybı sonrasında yaşanan yas reaksiyonu ya da hüzünlenme gibi durumlardan depresyonun ayırt edilmesi gerekir. Çünkü bu durumlardan farklı olarak depresyon hastalığında özgüven kaybı, gelecekle ilgili umutsuzluk gibi duygular vardır. Tüm dünyada yeti yitimi yapan hastalıkların başında “depresyon” hastalığı gelmektedir. Sık görülen bu hastalığın tedavisi için geç kalınmamalıdır. Depresyon hastalığı tanısı koyulduğunda eğer ki yalnızca psikoterapi tedavi için yeterli değilse antidepresan kullanımının hayat kurtarıcı olduğunu unutmamak gerekir. Tedavi için başvuran hastalarda fark ettiğim nokta antidepresan kullanımına karşı direncin olduğu… Bu durum hekimlerin tedavi yolunu zorlaştırmakta ve hastaya uygun müdahalenin yapılmasını engellemektedir. Mevcut depresif atak tedavi edilmezse bir sonraki depresif atağın gelişinin kolaylaştığını unutmayalım. Tedaviye açık olalım, gelecekle ilgili
hedeflerimizi ve yaşama sevincimizi kaybetmeyelim…