DEPRESYON
Yazar Evrim Ebru Yılmazer • Psikolog • 8 Aralık 2016 • Yorumlar:
Psikiyatri kliniğinde en sık görülen ruhsal hastalıktır. Kişinin günlük yaşamını, sosyal ilişkilerini ve
işlevselliğini bozacak düzeyde, sürekli üzüntü ve keder içeren ruhsal çökkünlük halidir. 2010
yılında yapılan bir çalışmaya göre, toplumda depresyon görülme sıklığının % 8-10 arasında
olduğu, kadınlarda erkeklere göre 2 kat fazla görüldüğü bildirilmiştir.
Genetik (ailede depresyon öyküsü varsa, kişide görülme ihtimali 2-5 kat artmaktadır)
Kronik hastalıklar
Bazı ilaçlar (hormon, antihipertansif gibi)
Hormonel değişiklikler (gebelik, doğum, menapoz)
Kadın cinsiyet
Olumsuz yaşam olayları ( eş, aile, iş sorunları)
Kötü geçirilmiş çocukluk (fiziksel ve/veya cinsel travma)
Erken dönemde ebeveyn kaybı
Yetersiz sosyal destek
Düşük sosyoekonomik düzey
İşsizlik
Kişilik özellikleri
Ayrı yaşama, boşanma
Daha önce geçirilmiş depresyon öyküsü
Alkol-madde kullanım bozukluğu
Çökkün duygudurum; kişi neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde üzüntülüdür,
karamsardır, umutsuzdur ya da kendini boşlukta hisseder. Çocuklarda ve ergenlerde, çabuk
öfkelenme şeklinde görülebilir.
Anhedoni; kişi tüm etkinliklere karşı ilgisini yitirmiştir. Hiçbir şeyden zevk almaz.
Çok kilo verme ya da alma
Uykusuzluk ya da aşırı uyuma, yorgun uyanma
Enerji düşüklüğü, bitkinlik, yorgunluk
Hareketlerde ve konuşmalarda ajitasyon ya da yavaşlama
Özgüven düşüklüğü, değersizlik, suçluluk duyguları
Dikkatini toparlamakta güçlük, kararsızlık
Ölüm ve intihar düşünceleri
Somatik belirtiler (baş ağrısı, uyuşma, karıncalanma, vücutta dolaşan ağrı, çarpıntı, mide
bulanması, ateş basması, üşüme gibi)
Kötü bir haber alacakmış endişesi
İnsanlardan rahatsız olma, evde yalnız kalmaya çalışma
Sinirlilik, çabuk öfkelenme
Sürekli ağlama ya da ağlayamama
Bir kişi de depresyon var dememiz için, yukarıdaki tüm belirtilerin bulunması gerekmez. Bunlardan
bazılarının varlığında, kişinin günlük yaşamı sürekli olarak olumsuz etkileniyor, işlevselliği
bozuluyor ve başka bir sebep ile açıklanamıyorsa, depresyon tanısı konulabilir. Şu anda dünyada,
en fazla yeti kaybı oluşturan hastalıkları arasında dördüncü sıradadır. Önümüzdeki yıllarda, daha
üst sıralara çıkacağı düşünülmektedir.
Depresyon, kişinin yaşam kalitesini bozan, işini kaybetmesine, aile ilişkilerinde sorun yaşamasına,
alkol- madde kullanımına yönelmesine neden olan, kişiyi intihara kadar sürükleyen (depresyon
hastalarının % 10 - 15’i intihar ile yaşamlarını kaybeder), ancak oldukça kolay tanınıp, tedavi
edilebilen bir hastalıktır.
Hafif şiddetteki depresyonda öncelikle psikoterapi; orta şiddetteki depresyonlarda, sadece ilaç ya
da sadece psikoterapi yeterli olabilirken; ağır şiddetteki depresyonda ilaç ve psikoterapinin birlikte
kullanılması daha etkindir. Depresyon tekrarlayabilen bir hastalıktır. Psikoterapi tedavinin bir
parçası olduğunda, depresyonun tekrarlama ihtimali azalmaktadır. Tedavi edilmeyen depresyon,
genellikle 6-24 ayda düzelir. Ancak, tekrarlama riski çok yüksektir. % 5-10’u kronisite kazanır.
Antidepresan ilaçlara yönelik çeşitli olumsuz söylemler, ne yazık ki, birçok hastanın tedavisini de
geciktirmektedir. Yapılan çalışmalar ve klinik izlemler göstermektedir ki, depresyon hastalık
düzeyinde ise, antidepresanlar çok başarılı sonuçlar vermektedir. Ancak kişi, günlük moral
bozukluğunu, keyifsizliğini depresyon diye adlandırıyor ve antidepresan kullanıyor ise, ilaç etki
etmemekte, hatta daha çok yan etki görülmektedir.
Antidepresanlar, mutluluk ilacı, moral dopingi, uyuşturarak dertleri unutturan, hafızayı silen madde
veya bağımlılık yapan ilaç değillerdir. Depresyon hastalığını %80’e varan oranlarla tedavi eden,
beyni nörokimyasal olarak düzenleyen, normalleştiren ilaçlardır. Tabiki, her tür ilaç kullanımında
olduğu gibi psikiyatrik ilaç kullanımında da yan etki görülebilir. İlaçların düzenlenmesi ile bu yan
etkiler ortadan kaldırılır.
Kişinin durumuna göre çeşitli psikoterapi teknikleri kullanılabilir. Psikoterapiler, çeşitli kuramlara
dayanan ve yıllar içinde bilgi ve tecrübe birikimi ile temelleri oturtulup, geliştirilmiş yöntemlerdir.
Psikanaliz, psikanalitik yönelimli psikoterapi, davranışçı kognitif terapi, destekleyici psikoterapi
gibi. Amaç, kişinin içsel sorunlarını tanımasını ve bunlarla baş etmeyi öğrenmesini sağlamaktır.