Dikbaşlı Çocuklar
Bazen çocuklarımızın olması gereken hallerini olmaması gerektiği gibi yorumladığımızı fark ediyorum. Aldığım şikayetlerden biri de çocuklarının asi ve dik başlı tavırlarından rahatsızlık duyan aileler. Tabii ki çocuk her şeye karşı geliyorsa o noktada bir sorun vardır. Ancak bazen de aileler fazlasıyla itaatkar ve sözlerinin dışına çıkmayan çocuklar isteyebiliyorlar.
Bizim kültürümüzün yetiştirme biçiminden dolayı çoğu anne babanın beklentisi sözlerinden dışarı çıkmayan, kuzu gibi olan çocuklara sahip olmak.. O çocuk "çocuk" olmanın belirli kalıplarına sahip olmalı, anne ve babanın oluşturduğu o kalıpların dışına çıkmamalı diye düşünülüyor. Bu sayede anne babanın da içi rahat ediyor, çocuklarını koruduklarına inanıyorlar. Çocuk birazcık sesini çıkarıp kendi bireyselliğini ortaya koymaya çalıştığında susturuluyor ve çaresiz bırakılıyor. Bir noktadan sonra kendi bireyselliğini ortaya koymanın bir sonuç getirmeyeceğine inanan çocuk çaresizliği öğreniyor. Kendini kusurlu ve yetersiz hissediyor. Çünkü kendi varlığına, kendi ihtiyaçlarına saygı duyulmadığın görüyor. Ailesinin sevgisini, kabulünü görmek ve ceza almamak adına itaat etmeyi öğreniyor. Peki gerçekten itaat eden, sorgulamayan, sessiz kalan çocuklar mı yetiştirmek istiyoruz?
Bana gelen çocuklardan biri etrafındaki kişilerin isteklerine hayır demekte zorlanıyordu. En büyük kaygılarından biri arkadaşları tarafından kabul görmemek, dışlanmak, onların sevgisini ve kabulünü hak edememekti. Çünkü ailesi ona birilerinin sözünden çıkmadığı sürece kabul göreceğinin ve sevileceğinin mesajını vermişti. Sırf arkadaşları istedi diye okuldaki cam dolabın kapağını kırmış ve bunun sonucunda disipline gönderilmişti. Ama kabul görme ihtiyacı o kadar yüksekti ki yaptığı şeyin yanlış olduğunu bile bile eyleme geçmişti. Çünkü aileden aldığı bilgiler eğer başkalarının isteklerini yerine getirirse sevilmeye değer olduğu yönündeydi. Kendi istekleri ve tercihleri önemsizdi. Karşı çıkarsa cezalandırılıyordu. Bu yüzden kendisinden istenen eylemi sorgulama gereği bile duymamıştı.
Bununla beraber itaat etmeye alışan çocuklar ileride de itaat edecekleri, baskın kişilerle ilişki kurmayı tercih ederler. Bu kişilerin iyi ya da kötü niyetli olup olmamaları önemli değildir. Sadece kendilerini yönetecek birilerini ararlar. Çünkü hayatlarının kendi kontrollerinde olmasına alışık olmamakla beraber, kendi seçimlerinin ve eylemlerinin sorumluluklarını da almaya hazır değillerdir. Otoriter tutumlu aileler hep onların yerine karar vermiş, onların yerine seçim yapmıştır. Nitekim baskıcı bir tutumla yetişen çocuklara seçim şansı pek tanınmaz. Dolayısıyla çocuk seçim yapmayı bilmediği gibi, seçim yapmak durumunda kaldığı zamanlarda ise onay arayışı içerisine girer. Çünkü verdiği kararın doğruluğunu ya da yanlışlığını kendisinin bilemeyeceğine inanır. Özsaygısı ve özgüveni eksik kalır.
Bu yüzden çocuklarımızın bize itiraz ettikleri durumlarda onları susturmayı değil, yapıcı bir tartışma ortamı hazırlamayı tercih etmeliyiz. Çünkü bu itiraz çocuğun "ben de buradayım, sizden farklı düşünüyor olabilirim, buna saygı duyun, beni fark edin, beni anlamaya çalışın" savaşından başka bir şey değildir. Bu sebeple savundukları şey doğru veya yanlış fark etmeksizin "senin düşüncelerin benim için önemli, lütfen ne düşündüğünü paylaşır mısın?" diyerek onlara kendilerini ifade şansı tanımamız gerekir. Ama dinleme ve anlama amacı gütmeden sadece nasihat ve kendi doğrularımızı kabul ettirme, yargılama amacı taşıyan bir tartışma ortamı çocuklarımızın iletişimden kaçmalarına ve anlaşılmadıklarını düşünmelerine yol açmaktadır. Bu durumda da iletişim kurmanın ve kendini anlatmanın sonuç getirmeyeceğine inanan çocuk "nasıl olsa anlatsam da anlaşılmayacak" der ve sessiz kalır. Ayrıca başkalarının isteklerine göre yaşayacağı için de hayatta gerçek kimliğiyle var olamaz. Kişinin kendi olarak var olamadığı bir ortamda mutlu olması da mümkün değildir.
Sağlıklı bir tartışma ortamı, çocuğun sorgulama gücünü geliştirip, sağlıklı bir benlik yapısı oluşturmasına, doğruyu yanlıştan ayırmasına, kendine ve kendi seçimlerine güvenmesine özsaygı ve özgüveninde artışa neden olur. İletişim kurmanın ve kendini açıkça ifade etmenin gücünün ve zenginliğinin farkına varır. Birinin önerisini dinleyecekse de bunu kabul görme amaçlı değil, sorgulayıp, üzerine düşünüp doğru olduğunun kanaatine vararak yapar. Kendi doğruları için başkalarına gerektiğinde "hayır" demekten çekinmez. Başkalarının kendisi hakkındaki düşüncelerine göre hayatını sürmez. Çünkü kendi öz değerinin farkındadır, bu değer başkalarına göre değişmez bir yapıdadır. Kabul görmenin ve sevilmenin başkalarını memnun edilerek kazanılmayacağının farkına varır. Hali hazırda herkes tarafından kabul görmek zorunda olmadığının da farkındadır. Güçlü arkadaşlık ve dostluk temellerinin kendini ve kendi değerlerini ortaya koyduğunda atıldığının ve bunun ortak bir paydada buluşmak olduğunun farkındadır. Dolayısıyla herkes tarafından sevilme ve kabul görme kaygısıyla davranışlarına yön çizmez.
O yüzden çocuklarınız size karşı bir tavır sergilediklerinde bundan rahatsız olmak yerine, onların da bir şeyler üzerine düşünüp fikir sahibi olabildiklerini, kendilerini ortaya koyabildiklerini gördüğümüz için sevinmemiz gerekir. İtaat etmeye ve çaresizliğe alıştırılmış olan çocuklar hayatta mutluluğu ve başarıyı yakalayamazlar.