Dikkat Dağınıklığı
Yazar Sebla Gökçe • Çocuk Psikiyatristi • 13 Haziran 2019 • Yorumlar:
‘Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’ (DEHB) , yüzde 75-80 oranında genetik geçiş gösterdiği kanıtlanmış, akademik ve sosyal alanda işlevselliği önemli ölçüde düşüren, okul çağında yaygınlığı %5 civarında olan nörogelişimsel bir rahatsızlıktır.
DEHB ebeveynlerin ve öğretmenlerin yanlış davranışları sonucu oluşan bir durum değildir. Disiplin sorunu, şımarıklık, haylazlık, tembellik, fazla zeki olma ya da zekâ geriliği olma durumu değildir. DEHB; çocuk psikiyatrisi alanında en sık görülen ve üzerinde en çok araştırma yapılmış bozukluklardan biri.Belirtiler sıklıkla erken çocukluk döneminde başlar. Tanı genellikle dikkat sorunlarının, aşırı hareketliliğin ve dürtüselliğin çocuğun işlevselliğini etkilediği noktada konur. DEHB klinik bir tanıdır; tanıyı kesinleştirmeye yönelik herhangi bir laboratuvar tetkiki veya özgün bir test yoktur.Çocuk psikiyatri uzmanları tarafından tanı konulabilir.Klinisyenin tanı araçları, aile ve çocukla yapılan görüşmeler, klinik gözlem, psikiyatrik ve nörolojik muayene, davranış değerlendirme ölçekleri ve bilişsel testlerdir.
Dikkatsizlik, hiperaktivite ve düşünmeden harekete geçme eylemi belirtilerinin akranlarına kıyasla daha ağır, sürekli veya sık olması durumu yaşanır.Sorun en az iki alanda görülür. Yani hem evde hem okulda sorun vardır. Hem evde hem serviste… Hem ailenin yanında hem misafirlikte...Tek alanda sorun gördüğümüzde genellikle o ortamda yeterli sınır konulamaması gibi bir durum söz konusu olabilir.Evde aşırı hareketli, dağınık, hiçbir sınır yöntemiyle durdurulamıyor, okuldaysa hiç sorun yaşanmıyorsa, altındaki neden çocuğun okuldaki sınırlara karşı aşırı kaygısı ve hassaslığı olabilir.DEHB’li çocuk ve ergenler için günlük hayatta şu sıfatlar sıkça kullanılır: Dağınık, istikrarsız, aceleci, dürtüsel, sabırsız, dalgın, maymun iştahlı, odaklanma güçlüğü çeken, unutkan, fevri, hep erteleyen, son dakikaya bırakan, üşengeç…
Hatta bir annenin söylediği durumu en güzel özetleyen cümleydi: “Doktor hanım bu çocuk düşünmeye üşeniyor”.
Peki onlarla çok vakit geçiren öğretmenleri tarafından bu çocuklar:
• Kendini derse verdiği zaman çok güzel anlıyor ama çoğu zaman aklı başka yerde.
• Aslında çok zeki ama kendini derse vermiyor, yapmak istemiyor.
• Zekâsını, potansiyelini kullanamıyor.
• Dinlemiyor görünüyor ama soru sorduğumda biliyor.
• Çok aceleci, düşünmeden cevap veriyor.
• Eşyalarını sık sık unutuyor.
• Sürekli arkadaşlarıyla konuşuyor, ona buna laf atıyor, dersi dinleyemiyor.
• Arkadaşlarının da dikkatini dağıtıyor, sınıfın düzenini bozuyor.
• Sürekli dalgın, dağınık, eşyalarını kaybediyor.
• Yazı yazmak istemiyor.
• En zor soruları cevaplıyor, en kolaylarının altından kalkamıyor.
• Sıklıkla işlem hatası yapıyor.
• Soruları dikkatli okumadığı için kaçırıyor.
• Sınıfta oturmuyor, sürekli hareket halinde, geziniyor.
• Sürekli bir şeylerle uğraşıyor
şeklinde tarif edilmektedir.
Peki ya ebeveynler ne diyor? İşte cevabı:
• İstediği şeylere (TV, bilgisayar, PSB, ipad) dikkatini çok güzel veriyor, seslendiğimizde bile duymuyor ama derslerle hiç ilgilenmiyor.
• Dersin başına otursa da, bir bahane bulup sık sık kalkıyor: “Susadım, kalemimin ucu kırıldı, tuvaletim geldi!”
• Masanın üzerine çıkarak, yatarak ödev yapıyor, masa başında oturtamıyoruz.
• Sorumluluklarını bilmiyor biz söylemeden hiçbir şey yapmak istemiyor, sürekli “Hadi hadi” diyoruz.
• Ödevlerini, sınav günlerini unutur, çoğu zaman arayıp arkadaşlarından öğreniyoruz.
• İşine geleni duyar, işine gelmeyeni duymaz.
• Yaptığı işleri çoğu zaman baştan savma yapıyor, yarım bırakıyor.
• Her işini son dakikaya bırakıyor.
• Derse başlaması için mutlaka uyarmanız gerekir.
• Çok acele ediyor, bildiği halde çok yanlış yapıyor.
• Eli dursa ayağı durmaz, kıpır kıpırdır.
• Sürekli koltuk tepelerinde geziyor, bıraksak düz duvara tırmanır.
• Çok konuşuyor, kimseyi dinlemiyor, sürekli söz kesiyor.
• Düşünmeden hareket ediyor.
Evet, öğretmenleri ve ebeveynleri onları böyle anlatıyor. Peki onlar ne diyor?
• Sıkılıyorum, ödevler, dersler çok sıkıcı, sevmiyorum.
• Yapmak istemiyorum.
• Aklımda tutamıyorum, unutuyorum.
• Kendimi durduramıyorum, içimden bir şey beni sürekli hareket ettiriyor.
• Bana hep kızıyorlar, hep yaramazlık yapıyorum, ceza veriyorlar.
DEHB yeterli, zamanında, tedavi edilmeli.
Edilmediğinde, özgüven düşüklüğü, akademik, sosyal alanda bozulmalar, depresyon, kaygı bozukluğu gibi ek psikiyatrik rahatsızlıklara, tıbbi problemlere, hatta madde kullanımı ve bağımlılık gelişimine yol açabilir.
Hatta yeterli tedavi edilmeyen DEHB, kazalar, madde kullanımı, yetersiz tıbbi özbakım nedeniyle yaşam süresini normal popülasyona göre kısaltır.
DEHB’nin tedavisinde anne-babanın DEHB konusunda bilgilendirilmesi, ilaç tedavisi, çocuklarının dikkat ve hiperaktivite sorunları ile etkili olarak başa çıkabilmeleri için anne babalarına eğitim verilmesi ve sınıfta davranış düzenleme tekniklerinin uygulanması gibi yaklaşımlar bulunmakta. Çocuğun psikiyatrik durumuna ve ailenin psikiyatrik/toplumsal durumuna en uygun tedavi çocuk psikiyatristi ve aile tarafından görüşülerek kararlaştırılır.
İlk basamakta kullanılan kırmızı reçeteli ilaçlar, psikiyatri alanında 70 yıldan fazladır en çok çalışılan ve bağımlılığa, önemli bir yan etkiye yol açmayan ilaçlardır.
Bilimsel kanıta dayanmayan; komşunun, bakkalın, akrabanın, eczacının söylemleri, yeterince bilgi sahibi olmamaktan kaynaklanan nedenler ile ilaç tedavisinin başlanmaması ya da sonlandırılması sonucu tedaviye ihtiyaç duyan çocuklarımızı tedavisiz bıraktığımızda sonuçları çok ağır oluyor.
DEHB sebebiyle her alanda zorlanıyor, sürekli yapamadıkları, beceremedikleri, yapamayacakları yüzünden kendini eksik, kusurlu hissediyorsa…
Bunlar çevresi tarafından sık sık yüzüne vurulduğu için “Yetersizim”, “Beceremiyorum”u içselleştiriyor ve kendini bu şekilde tanımlıyorsa…
Böyle bir çocuğun ne kadar özgüvenli ve hayatıyla, kendiyle barışık olmasını bekleyebiliriz ki?
Tedavi etmediğimizde, ettirmediğimizde onun kaliteli yaşam hakkını farkında olmadan elinden almış oluyoruz.