DİKKAT EKSİKLİĞİ, UNUTKANLIK VE BEYİN ETKİN KULLANMA YOLLARI
Yazar Eser Ölçer • Psikolog • 11 Kasım 2016 • Yorumlar:
Dikkat eksikliği, son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz ancak ilaçsız çözüm yolları noktasında yeterince kaynak bulunamayan konuların başında geliyor. Günümüzde hem yetişkinlerin hem de çocuklarımızın başlıca problemlerinden bir tanesi dikkat eksikliği ve unutkanlık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dikkat eksikliği ve unutkanlık denildiği zaman akla gelen ilk organımız kuşkusuz beynimizdir. Beyin genel olarak iki ana bölümden oluşmaktadır: sağ lob ve sol lob. Son yıllarda yapılan araştırmalar bizlere beynin her iki lobunun farklı fonksiyonlarda etkin olduklarını göstermiştir. Sağ lob daha çok görsellik, bütünü görebilme, sanatsal faaliyetler gibi konularda etkinken, sol lobumuz ise daha çok akademik faaliyetler, dil öğrenimi, detayları görebilme gibi fonksiyonlarda etkindir. Dikkat eksikliğini gidermede ve unutkanlığı azaltmada temel faktör beynin her iki lobunun da aktif hale getirilmesidir.
İnsanların çok büyük bir çoğunluğunda beynin bir lobu baskın bir şekilde çalışmaktadır. Ya sağ lobumuz veya sol lobumuz aktif olarak çalışıyor. Her iki lobu da aktif hale getirebilmek ise unutkanlığı azaltmada ve dikkat eksikliğini gidermede temel teşkil etmektedir.
Birçok faktör incelenerek, kişide beynin hangi lobunun aktif olduğunu öğrenmek mümkündür. Bu faktörlerden bir kaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. Örneğin eğer okul yıllarında sözel dersleri daha rahat kavrayıp öğreniyor idiyseniz, sıklıkla rüya görüyorsanız, gördüğünüz rüyaları net bir şekilde hatırlıyorsanız, takım oyunları oynamaktan hoşlanıyorsanız, konuşurken el-kol hareketlerini mimikleri jestleri fazlaca kullanıyorsanız, saat tahmini yaparken zorlanmıyorsanız, gördüğünüz bir yüzü kolay kolay unutmuyorsanız muhtemelen sizin sağ lobunuz aktif çalışıyordur. Bunun tersine okul yıllarında sayısal dersleri daha rahat kavrayıp öğreniyor idiyseniz, nadiren rüya görüyor ve net olarak rüyalarınızı hatırlayamıyorsanız, bireysel sporları yapmaktan daha çok keyif alıyorsanız, konuşurken beden dilinizi fazlaca kullanmıyorsanız, saat tahmini yaparken zorlanıyorsanız, kişilerin yüzlerini hatırlamakta zorluk çekiyor isimleri rahatlıkla hatırlıyorsanız bilin ki büyük bir ihtimalle sol lobunuz aktiftir.
Aslına bakmak gerekirse insanevladı doğduğu esnada beyninin her iki lobunu da aktif bir şekilde kullanır durumda doğmaktadır. Ancak yaşadığımız olaylar, durumlar, bunlara verilen tepkiler, dönütler vb şeylerle farkında olmadan bir lobumuzu aktif hale getirirken diğeri istemeden de olsa pasifleşmektedir. Örneğin küçük bir çocuğun resim yaptığını ve bundan ötürü çevresi tarafından övgü aldığını varsayalım. Doğal olarak bu çocuk, resim yapmayı sürdürecek ve bu eylem için kullandığı beyin lobu da (bu faaliyet için sağ lob) aktifleşmeye başlayacaktır. Yani burada "İşleyen demir ışıldar" sözü geçerli olmaktadır. Tabii olarak bunun tersi de geçerlidir. Yani bu durumda da "İşlemeyen demir paslanır" sözü hüküm sürmeye başlamaktadır.
Fiziksel bir engelimiz yoksa 'yürüme' eylemi esnasında zorlanmayız. İki bacağımızı da kullanarak rahatlıkla bir yerden bir yere gidebiliriz ve bu faaliyet bizi çok zorlamaz. Ancak şöyle bir tabloyu zihninizde canlandırmanızı istiyorum. Doğuştan sağlıklı iki bacağa sahip olduğunuz halde tek bacakla yürümeyi size öğrettiklerini ve tek bacakla yürüdüğünüzü hayal edin. Hayatınız boyunca hep tek bacakla yürüdünüz. İki ayağınız olmasına karşın tek ayakla yani sıçrayarak bir yerden bir yere ulaşmaya çalışıyorsunuz. Bu hem saçma hem gereksiz hem de çok yorucu bir faaliyet olurdu kuşkusuz. Çünkü sıçramak ciddi bir efor sarf etmenizi gerektirir. Aynı zamanda iki bacağınız varken birini kullanmamak en basit ifadeyle akılsızlık olurdu herhalde. Ama ne yapalım size öğretilen bu. Bu durumda yürüme eylemi kuşkusuz bir işkence gibi olacaktı. Bir yerden bir yere gitmek sizi ciddi sıkıntılara sokacaktı.
Aslında beynin bir lobunu aktif kullanıp diğerini atıl bırakmak da bu örnekteki tek ayakla yürümeye benziyor. Şimdi soru şu: İki beyin lobumuz varken bir tanesini kullanmak ve bu şekilde bir şeyler öğrenip hafızada tutmaya çalışmak ne kadar isabetli bir davranıştır? Eğer birisi size ikinci bacağınız olduğunu ve bunu yürüme eyleminde kullanabileceğinizi söyleseydi ve siz, doğuştan beri tek bacakla yürümeye alışan siz, kuşkusuz şunu diyecektiniz: "YÜRÜME EYLEMİ SANDIĞIM GİBİ DEĞİŞMİŞ; ASLINDA ÇOK BASİT BİR EYLEMMİŞ."
Şimdi size basit bir matematik sorusu sormak istiyorum. Ama gerçekten çok basit. 1+1 kaç eder? Cevap vermekten çekinmeyin, çünkü bunda bir oyun yok. Cevap çok basit: 2 eder. Ama bu, 2 sonucu neye göredir? Eğer 10 luk sistem için sorulmuşsa soru, cevap doğrudur. Ancak 10 luk sistem değil de mesela 2 lik sistemde sorulsaydı soru, cevap değişecekti. Şayet yanlış bilmiyorsam 2 lik sistemde bu sorunun yani 1+1 in cevabı 10 olmalı. (Matematikçi arkadaşlardan özür dileyelim.) Görüldüğü gibi "SİSTEM" değiştiğinde sonuç da değişiyor. Beynimizin de iki lobunu birlikte kullandığımızda "SİSTEM" değişecek ve doğal olarak da sonuç değişecek ve biz beynimizin aslında ne kadar da mükemmel işler başarabildiğini görebileceğiz. Tıpkı tek bacakla yürümeye alışmış kişinin iki bacakla da yürünebildiğini öğrendiği andaki şaşkınlığı ve sevinci gibi.
Dikkati geliştirmek, hafızayı güçlendirmek ve bu şekilde unutkanlığın önüne geçebilmek mümkündür. Burada önem arz eden birkaç kavram var. Şimdi de onlardan bahsetmek istiyorum.
Dikkat ve hafıza konusunda belki de önem derecesi en büyük olan kavram görsellik. Bir bilgi görsel hale geldiğinde unutma olayı da büyük oranda azalır. İkinci önemli kavram ise duygulardır. Hatıraların zihinde kalması ve yıllar sonra da hatırlanabilmesindeki en önemli nokta yoğun yaşanan duygulardır. Burada iki soru sormak istiyorum.
Birincisi: On gün önce akşam yemeğinde ne yediniz?
İkincisi: Çocukluk yıllarınızda zihninizde kalan anılarınız var mı?
Yaptığım seminerlerde katılımcılara genellikle bu iki soruyu sorarım. İlk soruyu katılanların çok büyük bir çoğunluğu hatırlamazken, ikinci soruya hayır yanıtını veren yani 'ben çocukluğumla ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum' diyen bir tek kişiye bile rastlamadım. Biri on gün öncesine ait bir soru; biri yıllar öncesine. Sizce neden böyle olmaktadır? İşte bu sorunun cevabı yukarıda bahsettiğim kavramda gizli, yani duygular da. İşin içine duygu girdiğinde unutma olayı neredeyse sıfırlanır. Hele bir de yaşanan duygu – olumlu veya olumsuz – yoğunsa unutma neredeyse hiç olmaz.
Bir diğer kavram ise farklılıktır. On gün öncesi, yemeği başbakanla yeseydiniz veya çok sevdiğiniz bir sanatçıyla yeseydiniz unutur muydunuz acaba? Farklılık bizim dikkatimizi çeken en önemli şeydir. Çam ağaçlarıyla kaplı bir ormanlık alanda tamamen mora bürünmüş bir çam ağacı görsek sanırım dikkatimizi hemen çeker ve o ağacın resmini çekmek isteriz. Bunun gibi size birisi kedi gördüğünü söylese bu, dikkatimizi çekmez. Ancak bu, konuşan bir kedi olsaydı ve bunu gerçekten görseydik, o anı hayatımız boyunca hatırlayacak ve önümüze gelen herkese anlatacaktık. İki ağaç/kedi arasındaki tek fark, farklılıktır. Farklı olan akılda kalır.
Tüm bunların yanında ve ötesinde bir kavram daha var. O da tekrar. Öğrenmede, hafızaya almada tekrar olmazsa olmaz şartlardan biridir. Eğer bir şeyleri öğrenmekse amacımız mutlaka tekrar yapmak zorundayız. Burada vurgulamak istediğim şey şu: Dikkatimizi geliştirir ve beynimizin iki lobunu da aktif hale getirebilirsek yapmamız gereken tekrar sayısı ciddi oranda düşmeye başlar. Az zamanda daha kalıcı öğrenmeler gerçekleştirebiliriz.
Şimdi de yapılabilecek birkaç şeyden bahsederek yazıyı bitirmek istiyorum. Ancak bu yapılacak şeyler için bir şartım var; süreklilik istiyorum. Söyleyeceğim şeyleri HER GÜN tekrarlamanız gerekiyor. Söz dediğinizi duydum galiba. Peki devam ediyorum öyleyse.
Birinci olarak yatmadan önce her gece dik bir şekilde bir yere oturun ve o günü hatırlama çalışması yapın, ama geriye doğru. Daha doğrusu akşamdan sabaha doğru yapın. Kendinize şu soruyu sorun sürekli; “Az önce ne yaptım?” Bu soruya verdiğiniz cevapla ilgili mümkün olduğunca detay düşünmeyi de unutmayın. Yani “Az önce ne yaptım?” sorusunun karşılığı film seyrettimse filmi şöyle bir gözünüzden geçirin; olayları, konuyu düşünün; aktörü, aktristi düşünün vs. Maç seyrettiyseniz skoru düşünün; golleri kim attı, goller kaçıncı dakikada atıldı vs yi düşünün. Ta ki sabah kalktığınız an’a kadar hatırlamayı sürdürün.
İkinci olarak ters elinizle işler yapın. Örneğin her gün 15 dakika ters elinizle yazı yazın. Süre tutun ve her gün daha çok kelime yazmaya çalışın ve daha düzgün yazmaya da tabi. Hemen her işinizi arada bir ters el ile yapın. Çayın şekerini ters elle karıştırın mesela, kapıyı ters elle açın, makasla ters elle kesme yapın vb. Unutmayın beyin çaprazlama çalışır. Yani sağ elinizle iş yaparken sol lob, sol elinizle iş yaparken sağ lob çalışır.
Üçüncü olarak günlük işlerinizde değişiklikler yapın. Örneğin işe gittiğiniz yolu değiştirin, dolmuştan bir durak önce inin, odanızın şeklini arada bir değiştirin vb. değişikliklerle beynin farklı çalışmasını sağlayın.
Dördüncü olarak duyularınızı devreye sokun. Marketten veya pazardan bir şeyler alırken onları koklayın. Domatesi, salatalığı, biberi vs yi koklayın. Şekillerini inceleyin. Emin olun ki birçok güzellikler keşfedeceksiniz. Bir şey yerken hop diye ağzınıza atmadan önce bakın, dokunun, koklayın. En azından size Rızık Veren’i de anma şansı yakalamış olursunuz belki.
Son olarak televizyon denen illetten uzak durun. En azından seyretme zamanınızı azaltın. Beyni en çok atıllaştıran şey televizyon vb şeylerdir.
Ve bol bol kitap okuyun.
SAĞLIK VE ESENLİK DİLEKLERİMLE..
HOŞÇA KALIN..