Diyabet, Oruç ve Göz Sağlığı
Yazar Füsun Uzunoğlu • Göz Doktoru • 13 Mayıs 2020 • Yorumlar:
Ramazan ayına girdiğimiz bu günlerde, oruç tutmanın diabetik hastalardaki etkilerini hatırlamakta yarar var.
Diyabet, ya da halk arasındaki adıyla şeker hastalığı, Birleşmiş Milletler tarafından tüm dünyada birinci derecede mücadele edilmesi gereken sağlık sorunu olarak belirlenmiş, Dünya sağlık örgütü ise hastalığı yeni bir salgın hastalık olarak belirlemiştir.
Yurdumuzda diyabet sıklığı, dünya ortalamasının üzerindedir. 2 milyon 400 bin gizli şeker hastasıyla birlikte, toplam 5 milyon kişi diabetmidir veya diyabet tehdidi altındadır. Türkiye diyabet epidemiyoloji çalışmasına göre 20 yaş üzeri diyabet oranı % 7.2’dir ve bu hastaların %32’si şeker hastası olduğunun farkında değildir.
Diyabet, vücudun kan şekerinden enerji elde edememesi sonucu gelişen ve insulin hormonu salgılayan pankreas bezinin iflas etmesine yol açan bir durumdur (Tip II diabet) . Tip I diabette ise bağışıklık bozukluğu nedeniyle vücut çocukluktan itibaren insulin üretememektedir.
Bu hastalarda kandaki yüksek şekerin etkisiyle başta böbrekler, göz ve sinirler olmak üzere organlarda bozukluklar başlar. Tip 2 diyabet tanısı konulmuş hastaların yüzde 20-30′unda göz bozukluğu, yüzde 10-20’sinde böbrek bozukluğu, yüzde 30-40′ında hipertansiyon, yüzde 50-80′inde kan yağı bozukluğu ve yüzde 80-90′ında ise orta çaplı damar hasarı komplikasyonları meydana gelmektedir.
Ayrıca hastalığı kabullenmedeki güçlük nedeniyle ruhsal ve sosyal sorunlar da bunu izler.
Şeker hastalığının ilk aşamalarında, sık ve dengeli beslenme kan şekerindeki iniş-çıkışları ve böylece insulin salgısını kontrol altına almaya yeterli olmaktadır. Hastalık ilerlediğinde ve ilaç kullanımı zorunlu hale geldiğinde ise, beslenme tarzı yine aynı oranda önemini korumaktadır.
Bilindiği gibi öğün atlamak, uzun süreler aç kalmak, hatta gerekenden az yemek, kan şekerini aşırı düşürerek “hipoglisemi” ye neden olabilir. Diabetli hastaların yaklaşık 1/3’ü, doktorların uyarılarına rağmen oruç tutmakta, yine önemli bir kısmı geleneksel nedenlerle ve kan şekerinin aşırı düşmesi nedeniyle ramazan ayında daha fazla tatlı tüketmektedir. Diabeti yeni olan ve özellikle haplarla tedavi edilen çoğu hasta, diabetin ağır yan etkileriyle henüz karşılaşmamış ve yeterince bilinçlenmemiş olduklarından, kuralları bozmakta sakınca görmemektedirler...
Peki 10 saatin üzerinde bir açlık ve susuzluk diabetli hastaları nasıl etkilemektedir? Oruç tutan hastalardan insulin kullananlarda hipoglisemi (kan şekerinin aşırı düşmesi) atağı %47 oranında bulunmuştur. Hipoglisemi terleme, tireme, baş dönmesi, çarpıntı, dudaklarda ve ellerde uyuşma, baş ağrısı, dikkat bozukluğu, yorgunluk, açlık hissi, bulanık görme, dikkat dağınıklığı, huzursuzluk ve sinirlilik gibi belirtilere yol açan tehlikeli bir durumdur.
Ayrıca hipertiroidisi olan ve insulin kullanan hastalarda da hipoglisemi atakları oruç tutulduğunda iki misli artmaktadır.
1995 yılında Fas’ta yapılan bir uluslararası toplantıda tip II diabetli hastalarda kabul edilebilir bir riskle kontrollu olarak oruç tutmaya izin verilirken, oruç tutmaması gerekenler şöyle bildirilmiştir: Tip I diabetli hastalar, kan şekeri düzensiz olan hastalar, ayrıca dejeneratif bir hastalığı olanlar, hamileler ve yaşlılar. Ayrıca eğitim ve izleme de dikkatle sürdürülmelidir.
Sonuç olarak, diabetli hastaların oruç tutmaları durumunda doktor kontrolunda olmaları şarttır. Ayrıca henüz diyabet tanısı almamış sağlıklı bireylerin de, oruç tutmaya başlamadan önce, açlık kan şekeri yanında mutlaka tokluk kan şekerini de ölçtürmesi gerekmektedir.
Bir de şekerin gözdeki etkilerine bakalım:
Kan şekerindeki düzensiz iniş ve çıkışlar, organları olumsuz etkilemektedir. Gözde etkilediği en önemli organ ise RETİNA dır (gözün görme hücrelerinden oluşan tabaka). Retina’daki hastalık noktasal kanamalar ve damar çeperlerinde mikro-baloncuklar şeklinde başlar ve damar tıkanıklıkları, sızıntılar, yeni-damarlanmalar ve ani göz içi kanamaları, yırtıklar ile devam eder. Şeker hastalarının % 80-90’ında retinada bu hastalığın en geç 10 yılda ortaya çıktığını biliyoruz. Ülkemizdeki şeker hastalığının ne kadar fazla olduğunu hatırlarsak, görme kaybı riskini de anlamış oluruz. Dünyada başta gelen körlük sebebi olan diabet, ülkemizde de görmeyi tehdit eden hastalıkların başında gelmektedir.
Diabet tanısı almış olan hastaların 6 ay -1 yıl aralarla hiçbir yakınmaları olmasa da retina muayenesi olmaları bu nedenle büyük önem taşır. Noktasal bozukluklar şeklinde başlayan bu hastalığı hastanın erken fark etmesi imkânsızdır. Fakat retina muayenesinde bunlar görülürler. Diyabete bağlı retina hastalığı (diabetik retinopati) görüldüğünde anjiografi (göz damarlarının ilaçlı filmi) yapılarak lazer tedavisi gerekip gerekmediği, gerekiyorsa kaç seans yapılması gerektiği belirlenir. Günümüzde argon lazer tedavisi tüm dünyada kullanılan bir yöntemdir. Ayrıce diabetteki damar bozuklukları nedeniyle görme merkezinde sıvı birikintisi olan hastalarda göz içine ödemi ve damarlanmayı azaltan yeni ilaçların verilmesiyle, görme kaybı önlenebilir. Retinopatili hastalar tedavi bittikten sonra da 3 ayda bir izlenmeye devam edilmelidir. Çünkü diabet hastalığı devam etmektedir ve bu da gözün sağlam bölgelerinde yeni bozukluklar olacağı anlamına gelir. Özetle diabetik retinopati, sürekli takip ve tedavi yapılmazsa ve tedavi gecikirse, kalıcı körlükle sonlanabilen bir hastalıktır. Geç kalınan olgularda, vitreo-retinal cerrahi ile göz kurtarılmaya çalışılır.
Şeker hastalarında katarakt ve göz tansiyonu görülmesi de diğer kişilere göre daha sıktır. Kan şekerindeki yükselme, katarakta neden olduğu gibi, şekerdeki inip çıkışlar hastanın görmesini geçici olarak bozabilir. Bu nedenle şeker hastalarına gözlük verilirken, şekerin normal düzeyde olmasına dikkat edilmelidir. Yüksek şeker gözün bombeliğini arttırarak gözün miyopiye kaymasına neden olur. Katarakt ameliyatı için aceleci olunmamalı, katarakt ameliyatlarından sonra retinopatinin hızla ilerlediği ve bu nedenle retina kontrollarının daha da önem taşıdığı hastaya çok iyi anlatılmalıdır. Bu hastaların büyük çoğunluğu, kataraktın alınmasının ardından kısa süren bir berrak görüş dönemi yaşamakta, retinopatinin ilerlemesi sonucu görmeleri düşünce, başarısız bir ameliyat geçirdiklerini düşünerek çaresizlikle başka merkezlere başvurmaktadırlar.
Şekerin yükselmesi, gözde kaşıntılara da neden olmaktadır. Bunlar basit göz damlalarıyla rahatlatılabilir. Bilindiği gibi retina hastalıklarında kaşıntı-sulanma vb belirtiler olmaz.
Göz tansiyonu (glokom) da şeker hastalarında önemlidir. Bu hastaların aynı zamanda tansiyon ve kolesterol gibi sorunları olması, ayrıca kullandıkları tansiyon ilaçları, göz tansiyonu fazla yükselmese de görme sinirinin beslenmesini bozmakta, hastayı glokoma bağlı görme kaybına (normal tansiyonlu glokom) daha hassas hale getirmektedir.
Hamilelikte ise şeker hastalığına bağlı retinopatinin hormonal nedenlerle daha hızlı ilerlediği bilinmektedir. Bu nedenle retina muayenesi bu hastalarda sık sık tekrarlanmalıdır.
Şeker hastaları, özelliklikle de insülin kullanan hastalar, bayramda şeker ya da tatlıdan uzak durmalı. Sağlık sorunu olmayan kişilerin bile şeker ya da tatlıyı çok fazla tüketmemeli aslında. Şeker vücutta yaşlanmaya neden oluyor. Şekerin vücutta enflamasyonu arttırıcı etkisi var. Bu mikrobik olmayan bir iltihap demek. Başta, göz, böbrek ve sinirler olmak üzere vücuttaki birçok organı tehdit ediyor, dejeneratif hastalıklara zemin hazırlıyor. Diyabet hastaları bayramda tatlı ya da şeker tüketmeleri halinde kan şekerindeki ani yükselme ve ardından düşme (hipoglisemi) sonucu kısa sürede baş dönmesi, zihin bulanıklığı, çarpıntı, halsizlik gibi problemler yaşayabilir, ardından bulanık görmeyle de karşı karşıya kalabilir.
Bu durumu önlemek için çok sevdiğimiz tatlı ve şekerlere bayram da olsa itibar etmeyelim ve şeker hastası olduğunu bildiğimiz dostlarımıza fazla tatlı olmayan meyveler ikram edelim. Şeker hastaları suni tatlandırıcılardan ve hazır gıdalardan da uzak durmalılar. Çok çeşitli hazır gıda maddelerinde değişik isimler altında bulunan gizli şekerler de şeker hastaları için tehlike oluşturuyor.
Diyabet hastaları beslenme ve hayat tarzı konusunda ne kadar bilinçli hareket ederlerse, o kadar uzun süre kaliteli bir yaşam sürebilirler. Bu çok sevdiğimiz tatlardan vazgeçme pahasına da olsa.
Şeker hastalığıyla birlikte yaşamayı öğrenebilirsek, yaşamımızda daha güzel uğraşlara da yer açabiliriz.