Doğal Afetlerin Psikolojik Sorunu Getirdiği Kaygı ve Travma
Yazar Ömer Metehan Karadağ • Psikolog • 7 Eylül 2021 • Yorumlar:
Yaşadığımız coğrafya jeopolitik konumu ve doğal kaynakları sebebiyle afetlere oldukça elverişli durumdadır. Buna bağlı yaşanılan travmatik doğal afetler (depremler, sel felaketleri, orman yangınları vb. durumlar) bireylerin üzerinde hem yüksek kaygı dolu bir hayat hem de travma sonrası stres bozukluğu gibi birçok psikolojik etki bırakmaktadır. Peki bu durumu nasıl aşabiliriz? İnsan yaratılışı itibariyle korku psikolojisi ile her zaman iç içe büyümüştür. Avcı – toplayıcı dönemden yerleşik hayata geçilen evreye anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon gibi psikolojik deformasyonlara hem oldukça maruz kalmış hem de başa çıkma konusunda kullanılan en etkin metot, gayri ihtiyari şekilde hayatta kalma iç güdüsüyle hareket edilmesi olmuştur. Çünkü insan hayatta kalma arzusundan ötürü avcı, savaşçı ve koruma güdüleri, doğayı ve dünyayı tanıma ve keşfetme durumunda olması sebebiyle etkileri en aza indirerek yaşama devam edebilmiştir. Bunun bir kolaylığı da iletişimde yaşanılan teknolojik gelişimin az olmasıdır. Günümüz afetlerini incelediğimizde Antalya’da yaşanılan bir doğal afetin akabinde yaşanılan kaygı sadece Antalya ile sınırlı kalmamakta, etkileri Edirne’den Kars’a kadar hissedilmektedir. Günümüzde ise bu kaygı, travma gibi süreçler ile başa çıkarken aslında insanların atalarını da örnek alabileceği durumlar söz konusudur. Örneğin eski dönemlerde kimi kabilelerde coğrafyaya uygun şekilde dans, müzik kullanılırken Çin gibi eski uygarlıklarda ise ‘’chigong’’ adı verilen belirli fiziksel duruşlar ve beden hareketleri ve veya hayal ile birleştirilen nefes tekniklerini kullanarak bedenin enerji dengesini düzenleyen teknikler kullanılmıştır.
Günümüzde ise gerek insanlar arası etkileşimin artması gerek teknolojik kaynakların daha kolay kullanılması sonucu hem psikolojik terapi yöntemleri hem de geleneksel metotlar büyük gelişim göstermiştir. Örneğin psikolojide Bilişsel Davranışçı Terapi, zihinsel süreçlerde farklı perspektifler açmayı ve olaylara farklı tepkiler vermeyi öğretir. Bir terapist negatif düşünce ve davranış biçimlerinin kötü bir daire oluşturmasına izin vermeden değiştirilmelerini sağlayabilir. Bir diğer oldukça işe yarayan metot ise EMDR adı verilen göz hareketleri ile sistematik duyarsızlaştırma ve yeniden işlemleme metodudur. Bu yol ile zihinsel ve bilişsel süreçlerde izole olmuş işlenmemiş anının işlenmesini sağlar. Böylelikle öğrenme gerçekleşir ve anının kişi üzerinde travmatik etkisi azalır. Tabi ki kaygı, travma vb. durumlarla baş ederken insan atası metotlar denenebilir ancak günümüzde sık değişen şartlar gereği bu süreçler bir profesyonel desteği ile çalışılırsa hem ileride yaşanması mümkün diğer psikolojik sorunların önünü kesecektir hem de bireyin yaşam kalitesini yüksek seviyede artıracaktır.