Doğuda ve Batıda Doğru Ebeveyn Miyiz?
Yazar Sebahat Yeşil Saatçı • Aile Danışmanı • 18 Mayıs 2021 • Yorumlar:
Ebeveyn olmanın ne gidilmesi gereken bir okulu ne alınması gereken bir eğitimi ne okunması gereken bir kitabı ne de izlenmesi gereken bir filmi mevcut. Hal böyle olunca zor bir uğraş. Üstelik önceden deneme imkânımız ya da zorlandığımızda açıp bakabileceğimiz bir kullanma kılavuzumuz da yok. Belki de anne baba olmanın en zorlu tarafı tecrübe kazanarak öğrenmek, öğrenirken de tüm iyi niyetimize rağmen zaman zaman hata yapmak. Her ebeveyn hatalı davranabilir; yeter ki çocuklarımızın verdiği tepkilerden hatamızı anlayıp gelecek sefer dikkatli davranalım.
En sık yaptığımız hatalar aslında anne baba olarak bazen kendi yetişkin hayatımızda da zorlandığımız alanlardır. Bu nedenle öncelikle kendi iyi/zayıf yanlarımızı bilmek, tahammülümüzün sınırlarından haberdar olmak, eşler arasındaki ilişkiye özen göstermek de hatalarımızı tekrarlamamızı önleyen yollardır.
Konu çocuk yetiştirmek olunca neredeyse bütün kültürler aynı ilkelere sahiptir; ilgi ve yakınlık ile izleme ve kontrol. Farklılıklar ise kültürlerin bunlardan ne anladığı ve nasıl uyguladığında ortaya çıkıyor.
Toplumumuzda uzun yıllar aşırı koruyucu ve baskıcı tutum hâkim oldu. Disiplin adı altında ağır bir baskı¸ çocuğun ruhunu bunalttı. “Terbiyeli” olmakla “sıkılgan” olmayı birbirine karıştırdık. Hâlbuki “utanmayı bilmek” ile “utangaç olmak” birbirinden farklı şeylerdi. Ağır baskı ve aşırı koruyuculuk altında öğretmeni ile konuşurken bile kekeleyen¸ ter içinde yüzü kızaran¸ üniversite öğrencisi olduğu halde bir topluluk önünde konuşmayı “ölüm” ile eş değer tutan¸ hakkını savunamayan¸ ne verilirse ona razı olan¸ doğruları seslendirmeye cesareti olmayan bireyler yetişti.
Çocuğa uygulanacak disiplin anlayışı konusunda bizim toplumumuzda ve bugünkü Batı toplumunda¸ anlayış farklılığı bulunmaktadır. Batılılar¸ çocuğun disiplinli bir şekilde yetişmesi için bebekken yani çok küçükken bazı yaptırımları uygularlar. Örneğin¸ çocuğun belli saatlerde yatması¸ uyuması¸ emmesi önemlidir. Ancak çocuk büyüdükçe ona özgürlük verilmelidir. Hatta ona doğru ve yanlışın öğretilmesi bile onun özgürlüğüne müdahaledir. Bizim toplumumuzda çocuk küçükken çok serbesttir¸ yaptığı yaramazlıklar bile hoş görülür ve “o daha küçük” denilir. Çocuk büyüdükçe¸ özgürlüğü kısıtlanır¸ her şeyi yapmasına izin verilmez¸ eğitim amacıyla “artık sen büyüdün” denilir.
Batı ile bizim toplumumuzdaki eğitim anlayışındaki farkı¸ Dökmen ‘in verdiği örnekle daha iyi anlayabiliriz. “Siz hiç yürümeye çıkmış çocukların¸ bir basamağa ya da koltuğa nasıl tırmandıklarını gözlediniz mi? Uğraşa debelene birkaç dakikalık bir gayret sonucu¸ yerden 15-20 cm yukarıya çıkarlar. Çıkar çıkmaz da şöyle bir dikelip muzaffer bir komutan edasıyla etraflarına bakarlar. Büyük iş başarmışlardır çünkü. Şimdi size sormak istiyorum: 14 aylık bir çocuğun¸ kan ter içinde bir koltuğa tırmanmaya çalıştığını görseniz ne yaparsınız? Çocukların merdiven çıkmasına bilinçli olarak karışmayanlar¸ muhtemelen “çocuğun egosu güçlensin” diye¸ “kendine güveni artsın” diye¸ seyirci kalmayı tercih ediyorlar. Yardım eden bizler ise kendimizi sorumlu hissediyoruz; kafalarımızdaki “anne baba” tanımı¸ çocuklara kol kanat germemiz gerektiğini söylüyor. Bugün¸ “tek başına beceremez' diye basamağı tırmanmasına yardım ediyoruz; yarın okul ödevlerine yardım ediyoruz, pek çok şeyi kendi başına yapabilecek yaşa geldiği halde¸ yemek yemesine ve tuvalet temizliğine yardım ediyoruz. Lisede üniversiteye başvurduğunda tercihlerini yaparken yardım ediyoruz; üniversiteyi bitirince iş bulmasına yardım ediyoruz, evlenmesine yardım ediyoruz. Çocuğun merdiven çıkmasına¸ “kendine olan güveni artsın” diye seyirci kalanlar¸ çocuklarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Çocuğa yardım eden bizler ise¸ çocuğu güçlendirmekten ziyade çocuk ile aramızdaki bağı güçlendirmiş oluyoruz. Kim doğru yapıyor? İki taraf da! Çünkü her iki taraf da insan ilişkilerinde sahip olduğu üslubu sergiliyor. Gerek bizlerin¸ gerekse Batılıların tavrında¸ doğrular ve yanlışlar bulunabilir. Örneğin bizler koruyucu anne babalar olarak¸ bağımlı¸ hayat boyunca birilerinin desteğine ihtiyaç duyacak bir insan yetiştiriyor olabiliriz. Çocuğuna sürekli olarak¸ bir yetişkine davranıyormuş gibi davranan Batılı ise belki kendine güvenen ve bireyselleşmiş bir insan yetiştiriyor; fakat bu insan¸ hayatı boyunca anne baba-çocuk ilişkisindeki sıcaklığı arayabilir¸ ayrıca fazlaca bireyselleşmenin bedelini¸ toplumda yalnızlık çekerek ödeyebilir.
O halde ne yapmalıyız? Yukarıda iki kutup halinde sergilenen anne baba tutumlarının her ikisinden de vazgeçmekte¸ daha üst düzeyde bir etkileşime yönelmekte yarar vardır. Başka bir söyleyişle¸ Batı'daki anne baba tavrını kopya etmeyelim; ama çocuklara aşırı karışma şeklindeki tavrımızı da sürdürmeyelim; yalnızca eksikliğimizi belirleyip¸ kendi tavrımızı geliştirelim.
Belli bir olayda¸ çocuğumuzu hem koruyup gözetebiliriz¸ hem de kişi yerine koyup bireyselleşmesine izin verebiliriz¸ hem de onu bir çocuk olarak görüp bağrımıza basabiliriz. Örnek: Çocuğumuz hayatında ilk defa bir basamağa çıkmaya mı çalışıyor; düşecek gibi olursa tutabileceğimiz bir mesafeden izleyelim (koruyucu anne baba olmuş oluruz). Fakat çıkmasına karışmayalım (çocuğu kişi yerine koymuş¸ ona güvenmiş ve kendi başına övünebileceği bir iş yapmasına izin vermiş oluruz). Basamağı çıkıp da sevinince¸ onun bu sevincine çocuksu bir sevinçle katılalım¸ “aferin sana” diyelim¸ öpelim onu (çocuğa gerekli olan anne baba sıcaklığını vermiş oluruz). Dökmen hocanın verdiği örnekte görüldüğü gibi dengeli anne baba tutumundan dengeli çocuklar yetişebilir.
Çocuk gelişimi¸ çocuğun davranışlarının ve alışkanlıklarının tümüdür. Çocuk¸ içinde bulunduğu çevrede¸ karşılıklı etkileşim halinde gelişecektir. Davranış ve alışkanlıkları¸ yetiştiği aile ortamını ve anne babanın onun üzerindeki tutumlarını yansıtacaktır. Çocuğa yönelik olan anne baba tutumları¸ onun davranış ve kişilik gelişimini değişik şekillerde etkilemektedir.