Durakta Bekleyenler
Yazar Şahika Akkuş Sert • Psikolog • 12 Nisan 2017 • Yorumlar:
“Emekli olayım her şeyi bırakıp gideceğim buralardan, hayatımı yaşayacağım.” “Tam yaşayacağı
zaman hasta oldu.” “Emekli de olmuştu, artık hayatını yaşayacaktı, erken gitti bu dünyadan.”
Bu cümleler birçoğumuz için oldukça tanıdık olmalı. Tanıdık ama ne kadar gerçekçi diye üzerinde
düşünülmesi gereken ifadeler olduğunu bilmekte fayda var. Yaşarken yaşanır hayat, tam yaşayacağı
zaman diye bir düşünce ya da durum olmamalı. Yaşarken güzelleştirmeli hayatı, yaşarken keyif almalı
hayattan ve gerçekten yaşamalı.
Çalışırken günleriniz daha pazartesiden hafta sonunun hayaliyle mi geçiyor? Sabah işe geldiğinizde
öğle tatiline ne kadar kaldığı, öğleden sonra da mesai bitimine kaç saat kaldığı konusu gündeminizde
önemli bir yerde mi? “Öğlen olsa da çıksak, akşam olsa da gitsek” dilekleriyle geçen günler, haftalar,
aylar, yıllar ve bir ömür belki de. Kariyerinin başında tüm haftayı hafta sonunu beklerken tüketenler
gibi zaman ilerledikçe kendinizi emekliliğin yolunu gözlerken bulsanız ne hissederdiniz? İstediği hayatı
yaşayamamış ve bunu fark ettiğinde de artık çok geç olduğunu anlayan kişi hangi duygu içinde olursa
siz de kendinizi büyük ihtimalle o duygu ile baş başa buluverirsiniz. Tabi sözünü ettiğim bu durum
zaten hedefi böyle bir son olanlar için sorun olan bir konu değil.
Günümüzün en az üçte birinin işte geçtiğini düşünürsek ömrümüzün işte tükendiğini söylemek abartı
olmamalı. Hal böyle olunca da; yapmak istemediğimiz bir işi sürdürmek, tüm vaktimizi ve enerjimizi
bu iş için harcamak, istemediğimiz bir hayatı yaşamak ile sonuçlanıyor. Çoğumuz yaşamışızdır ya da
yaşarız şöyle bir durumu. 1 saattir durakta otobüs bekledikten sonra, “O kadar bekledim, belki şimdi
gelir biraz daha bekleyeyim” diyerek önümüzden geçen minibüs ve taksilere binmeye bazen cesaret
edemeyiz. Kaybedeceklerimiz gelir hemen aklımıza, kazanacaklarımızdan önce. Oysaki otobüsün ne
zaman geleceği ile ilgili kesin bir fikrimiz yoktur ve minibüs ya da taksiyi tercih ettiğimizde hedefe şu
an bulunduğumuz yerden daha yakın olacağımız da kesindir. Dahası, otobüse daha önce
bindiğimizden biliriz de otobüsü sevmediğimizi ve otobüsle yolculuk yapmak da istemeyiz aslında.
“O kadar okudum, yüksek lisans yaptım, işimde de belirli bir seviyeye geldim, bu saatten sonra iş mi
değiştireyim” düşüncesiyle sevmediğimiz ve yapmak istemediğimiz bir mesleği ya da işi sürdürerek
istemediğimiz bir hayatı yaşamaya mahkum oluyoruz. Kim mahkum etti bizi, neler sürükledi bizi bu
hayata...Herkesin bir nedeni var; nedenlerimiz aynı, benzer ya da farklı. Şu ana kadar olanlar oldu,
bundan sonrasının nasıl geçeceği konusunda sorumluluğumuz oldukça büyük. Meslek sahibi olurken
kendi irademizle bir seçim yapmış ya da yapmamış olsak da, sevmediğimiz şeyleri hayatımızdan
çıkarma kararını verecek olan sadece kendimiziz. Değişim için, dönüşüm (ya da dönüşün) için ancak
bu sorumluluğu alırsan farklı bir sonuçla karşılaşacaksın. Nossrat Peseschkian’ın dediği gibi “Daha
önce hiç sahip olmadığın bir şeye sahip olmak istiyorsan, daha önce hiç yapmadığın bir şey
yapmalısın.”
Kimsenin sana istemediğin bir hayatı zorla yaşatamayacağını unutma. Bulunduğun yerden başka yere
gitmeye ihtiyacın ve niyetin varsa senin için sorumluluk alma ve harekete geçme zamanı. Önünden
geçen fırsatları ve alternatifleri değerlendirme yolunu seçmek, hayatının geri kalanını kurtarmanda
sana yardımcı olacaktır. Bulunduğun yerden geçen bir taksi yoksa, o taksiyi çağırmak da sana düşüyor
elbette.
Başarılı yolculuklar dilerim.
Uzm. Psk. Şahika Akkuş Sert