Düşünce Kalkabilme, Yola Devam Edebilme Gücü: Psikolojik Dayanıklılık
Yazar Zehra Hangül • Çocuk Psikiyatristi • 5 Haziran 2020 • Yorumlar:
Bir çocuk ve ergen psikiyatri hekimi olarak ilk yazımı çocuklarda görülen psikiyatrik hastalıklara değil, “psikolojik sağlamlığa” ayırmak istedim. Ne kendimiz ne de çocuklarımız için hayatın içinden zorlukları, hayal kırıklıklarını, gönül yaralarını tamamen çıkarma şansımız maalesef yok. Büyük travmalar olarak adlandırdığımız savaşlar, göçler, ekonomik krizler, doğal afetler gibi nispeten daha az görülen travmalar dahi ülkemiz için rutin bir hale gelmişken, sınav stresi, arkadaşlarla yaşanan sorunlar, aile içi çatışmalar gibi günlük yaşamda kaçınılmaz olan küçük travmalarla her çocuk mutlaka karşılaşacak.
Zorlu yaşam olaylarından kaçmanın bir yolu olmadığına göre yapılması gereken çocuklarımıza zorluklarla baş edebilmeyi öğretmek olmalı. Aslına bakarsanız bu baş edebilme kapasitesine pek çoğumuz doğuştan sahibiz. Bu kapasiteyi “resilience” yani psikolojik dayanıklılık, psikolojik sağlamlık ya da psikolojik esneklik olarak adlandırıyoruz. Bu adlandırmalar içerisinde ben en çok “ psikolojik esneklik” tabirini beğeniyorum çünkü bir madde ne kadar esnekse o kadar dayanıklıdır. Bir bambu ağacı ile bir meşe ağacını karşılaştıralım mesela; ilk bakışta uzun, ince ve narin görüntüsüyle bambu ağacının, meşenin heybetli, sert ve güçlü gövdesinin yanında çok daha zayıf olduğunu düşünebilirsiniz ancak şiddetli rüzgarlarda o heybetli meşe ağacı ortadan ikiye ayrılıp devrilirken uzun ince bambu ağacı rüzgarla birlikte esner, eğilir ve rüzgar geçtikten sonra eski dimdik haline geri döner. İnsanlar da böyledir. Ne kadar katı sert bir kişiliğiniz, katı düşünce sisteminiz varsa o kadar zayıfsınızdır. İnsanı ruhsal olarak dayanıklı kılan beklenmedik zorlu durumlara zihinsel ve ruhsal esnekliği sayesinde uyum sağlayabilme becerisidir.
Peki ama nasıl kazanılır bu ruhsal esneklik? Evet, bazı insanlar doğuştan şanslılar ve bu özelliğe yatkın bir şekilde dünyaya geliyorlar. Yine de ümidi kesmek yok, çünkü ruhsal esnekliğiniz zayıfsa bile bunu artırmak mümkün. Yapılan araştırmalar olumlu bir yüz ifadesine sahip olmanın (güleç yüzlü olmanın) ruhsal dayanıklılığı artırdığını gösteriyor. Yani tebessüm etmek sadece karşı tarafa değil kendi ruh sağlığımıza da iyi geliyor. Bunun yanı sıra mizah duygusu iyi olan, esprili insanların yaşamdan daha çok keyif aldıkları biliniyor. Sorumluluk alan, yaşam amacı bulunan insanların da ruhsal olarak daha dayanıklı olduğu gösterilmiş. Tüm bu bireysel özelliklerle birlikte ruhsal dayanıklılığı artıran belki de en önemli özellik kişinin sevebilme becerisinin olması ve sevilme ihtiyacının karşılanmasıdır. Sıcak bir aile ortamında büyüyen, olumlu ve olumsuz tüm özellikleriyle kendisini kabul eden ebeveynlere sahip çocuklar, ileriki yıllarda kendi benliklerini güçlü ve zayıf yanlarıyla olduğu gibi kabul edebilecek ve hem kendilerine hem başkalarına karşı sevgi ve şefkat gösterebileceklerdir.
Çocuklarımızı tüm sıkıntılardan uzak tutmak, tüm sıkıntılardan korumak mümkün de değil doğru da değil. Madem hayat onlara bir gün mutlaka irili ufaklı tatsız olaylar sunacak, hayatın getireceği bu zorluklara onları daha küçük yaşta hazırlamalıyız öyleyse. Bu hazırlığın en temel şartı çocuğa koşulsuz sevgi sunmaktır. Çocukların yalnızca maddi ve bedensel ihtiyaçlarını karşılamak yetmez. Onlara sonsuz bir şefkat ve sevgi duymak daha da önemlisi duyduğumuz bu sevgi ve şefkati her fırsatta göstermek hem daha mutlu hem de daha dayanıklı çocuklar olmalarına katkı sağlayacaktır.