Duy Sesimi...
Yazar Huriye Kılınç • Psikolojik Danışman Ve Rehber • 11 Temmuz 2020 • Yorumlar:
Gelişim ve değişimin hızla yaşandığı bir dünyadayız. Bu durum bireyselliği tetikliyor. Böylece birbirimize zaman ayırmıyor ve belki de en önemlisi dinlemiyor, dinlenmiyoruz. Dinlemek ve dinlenilmek anlaşılmayı beraberinde getiriyor. Anlaşıldığını hisseden insan kendini rahat ve değerli hissediyor. Dinlenilmediğini fark eden kişi; kızgınlık ve huzursuzluk duygularıyla beraber savunmaya geçme ihtiyacı duyuyor. Bütün bunlar beraberinde iletişimsizliği getiriyor. Herkes bir şeyler anlatmak ve konuşmak istiyor ama bu her zaman mümkün olmuyor. Anlatsa bile dinlenilmediğini görüp hayal kırıklığına uğrayabiliyor. Duyulduğunu ve anlaşıldığını bilmek, öylesine hoş bir duygudur ki, dinleyene karşı bir yakınlık hissettirir. İlişkiye samimiyet katar. Tüm benliğimizle karşımızdakine odaklandığımız dinleme, ETKİN DİNLEME’dir ve iletişimin en temel öğelerinden biridir. Aile içi ilişkilerde dinlemek ne kadar önemli biraz ona göz atalım istiyorum.
Ayşe: -Akşama yemek ne yapayım?
Ahmet: -Kitabım nerde ya gördün mü?
Ayşe: -Makarna iyi olur mu?
Ahmet: -Kitabı bulamazsam kötü olur.
Yukarıdaki monologda olduğu gibi eşler birbirleri ile konuştuklarını düşünüyorlar. Ama herkes kendi söylediğini duyuyor. Dinlemek söylenenleri duymak bununla beraber sadece söylenen şeylere dikkat etmek değil, aynı zamanda konuşan kişinin beden diline de kulak vermek anlamına da gelir. Peki, neler oldu da biz artık birbirimizi dinlemez olduk. Artık çekirdek aile olarak yaşam sürüyoruz. Ailece bir araya gelinen vakitler de sınırlı. Ya sabah kahvaltısı ya da akşam yemeği. Hele ki metropolde yaşıyorsak sadece pazar kahvaltılarında beraberiz. Aile içi konuşma zamanlarımız bile sınırlı. Teknoloji de yoğun olarak hayatımızda ise yan odadaki aile bireyleri ile mesajlaşarak iletişim kurar hale geldik. Bir araya geldiğimizde de kimse birbirini dinlemiyor kendi ihtiyaçlarına odaklanıyor. Herkes çok yoğun bir koşturmanın içinde. Anne baba iş hayatında çok yoğun. Anne eve geliyor aynı yoğunluk evde devam ediyor. Yetiştirilmesi gereken yemek, bulaşık, evin temizliği, düzeni, çamaşırlar, ütü vs… Baba evde işe dair çalışmalarını veya telefon görüşmelerini devam ettiriyor. Çocuklar okul, dershane veya kurslar, arkadaş faaliyetleri… Bu kadar yoğun koşuşturmanın içinde kimse birbirini dinlemeye zaman ayıramıyor. Çünkü etkin dinleme için zaman ve sabıra ihtiyacımız var. Etkin dinlemenin ilişkilerimizde bize yardımcı olması için nelere dikkat edebiliriz; iletişimin başladığı o an sadece konuşan kişiye ayrılmalı, göz teması, bedenin tamamen muhataba dönük olması. Bütün bunlar kişiye sadece seninle ilgileniyorum mesajı verir. Bu durum kişiyi rahatlatır ve konuşmaya devam etmesine sebep olur. Beden dili dinlediğimizi gösteren büyük bir ipucudur. Sözünü kesmeden dinlemek de ben sana değer veriyorum mesajını algılatır. Karşıdaki kişi bu duygularla konuşmasına devam ederken çözüm yollarını kendisi de bulur. Filozof Diyojen’e sormuşlar: “Üstadım! Niçin iki kulağımız, âmâ bir tek ağzımız var? Diyojen: “Az konuşalım, âmâ çok dinleyelim diye ” demiş. Bu aralar çok dinleyip az konuşsak neler değişir? Hayatımızda bunları gözlemlemeye çalışalım. Dinlemeye çalışırken bazen içimizden geçiririz ‘sussa da fikrimi söylesem, ne basit şeylere takılmış, sorun ettiği şeye bak vb…’ Burada etkin dinleme için sabra ihtiyacımız var. Kendimize şu telkinleri söyleyebiliriz: “ Evet benim için bu konuşulanlar saçma ama eşim, çocuğum için bunlar önemli. Benim içinde eşim, çocuğumla olan iletişimim önemli. Onlar hayatımın önemli bir parçası ve benim için çok değerliler.” Yapmamız gereken anlamaya çalışmak, cevap vermeye değil. Anlamaya çalışmak iletişim sorunlarınızın büyük bir kısmını çözmüş olacak. Çünkü etkin bir şekilde dinlemek iletişimin en zor kısmı.
"Hayatının bir döneminde bir gün gelecek herkes her sorunun tek bir cevabı olduğunu anlayacak: SEVGİ"