Duygular
Yazar Şeyma Özçetin Çete • 3 Mayıs 2024 • Yorumlar:
Biraz da duygulardan bahsedelim istiyorum. Duygularımızın bizi nasıl esir alabileceğini ve özgür bırakabileceğini. Duygular nedir, nasıl ortaya çıkar, nasıl somutlaşır bunları düşünüyorum sık sık.
Bazı zamanlar öfke göstermek zor geliyor bazı zamanlarsa üzüntümü göstermek zorlaşıyor. Kim belirliyor bu sınırları neden her duygumuzu göstermemiz yaşamamız gerektiğini düşünürken çevremiz tarafından görülmesini istemiyoruz?
Kabul edilmeyeceğini düşündüğümüzden mi?
Anlaşılmayacağım endişesi mi?
Göstermek için uygun ortam mı yok?
Ama duygular açığa çıkmak için beklemiyor ki. Onlar öylece çıkıveriyor. Ne kadarı benim kontrolümde ve ne kadarı hayatımı ne ölçüde etkiliyor bilmiyorum.
Mutluluk sanırım daha kabul edilir bir duygu olduğundan çevremde birçok insanın duygularını bir kahkaha perdesinin arkasında yaşadığını görüyorum. Hayatında belki de bağıra çağıra ağlamak istedi veya başkası yaşasa ağlar dediğim anları kahkahalar eşliğinde anlatabiliyor. Örnekleri de az değil üstelik. Kimi zaman kariyerde bir düşüş, bazen anne babasından gördüğü şiddet ya da partnerinin kalp kırıcı bir davranışı olabiliyor gülüşlerine eşlik eden anlar. Fakat duygular birbirine bir çubukla bağlıdır. Birini yok saymak ya da bastırmak için aşağı ittiğimizde hepsinin birbirine bağlayan o çubuk kırılmayacağından diğer duyguları da aşağı itmeye başlar ve sonuçta gerçekten mutlu olduğumuz ya da heyecanlandığımız anlarda da derinlemesine o duyguyu yaşayamamış oluruz. Kimilerimiz için toplumca kabul edilen mutluluk heyecan gibi kabuk edilen duyguların bile yaşanması doğru karşılanmayabiliyor. Örneğin bebeği olacağı için bir anne adayının heyecanını yaşamasına izin vermediği olabiliyor çünkü bireysel düşündüğünde aman o kadar da büyütülecek bir şey değil ya da bu şansa sahip olamayanlar var gibi bahaneler düşünebilir ve toplumsal açıdan baktığımızda da aman yavrum paylaşma herkese anlatma nazar değer, çocuk musun ne bu heyecan gibi tepkilerle karşılaşabilir bu kişi. E tüm bunların sonucunda ne oluyor doyasıya yaşanmamış duyguların an farkındalığını düşürüyor ve günler geçersen zihnimizde kalıcı birer anıya dönüşmeden geçip gidiyor.
Neden ergenlik yıllarımız daha çok anıya sahip ya da geriye dönüp baktığımızda daha rahat hatırlayabildiğimiz zaman dilimi oluyor hiç düşündünüz mü?
Çünkü duygularımız daha yoğun ve “ergen” olduğumuz için yaşanmasına izin var. Lise arkadaşlıkları daha kalıcı ya da lise aşkları daha unutulmaz.
Gelelim öfkeye. O da aslında diğer duygulardan hiç farklı değil ama ifade etme biçimlerimizin yıkıcılığı sebebiyle biraz dışlanıyor gibi. Öfkelenmek hep kötü bir şey gibi geliyor kulağa. Haydi hayal edelim; hiç öfkelenmediğimiz, öfkenin var olmadığı bir dünya nasıl olurdu?
Benim hayalimde kimsenin hatasını anlamadığı, düzeltmediği, birçok konunun çözülmediği değişmediği bir yaşantı oluştu. Örneğin şu an yapılan bir haksızlık karşısında öfkelenerek hakkım olanı almak için mücadele ediyorum ve belki de benden sonra yanı şeyi yaşayan insanların o haksızlığa maruz kalmasını engellemiş oluyorum. Fakat diyelim öfkelenmedim. Böyle bir duygunun varlığını tanımıyorum. Hakkım yendiğinde yaşayacağım tek duygu hayal kırıklığı olabilir. Bu duyguyla baş eder ve bana bunu yaşatanları anlamaya çalışır hatta onlar için bahaneler uydurabilirim. Hakkım olanı almak için beni harekete geçiren bir duygu olmaz hayal kırıklığı.
Böyle söylediğimizde kulağa o kadar da kötü bir duygu gibi gelmiyor ancak hepimiz öfkesinden dolayı etrafına zarar veren insanlarla karşılaşmış ya da o insanlardan biri olabiliriz. Sonuçları pek de iyi hissettirmiyor. Bir keresinde bi arkadaşım ben öfkeliyken elime bi meşale ver ve otur şehri yakışımı izle demişti. Çok doğru öfkesini bu şekilde ifade etmeyi öğrenmiş bir insanın eline ateş verdiğimizde önüne çıkan her şey yakılması gereken şeylermiş gibi gelecektir.
Küçük bir bebeği düşünelim yeni doğduğunda canı acıyınca ağlıyor, karnı acıkınca ağlıyor, öfkelendiğinde ağlıyor. Huzurlu olduğunda gülümsüyor ya da uyuyor. Yetişkin insanların gözünden değerlendirdiğimizde hissettiği 2 duygu olmalı; üzüntü ve mutluluk. Oysa öyle değil. İfade etme yöntemleri çok kısıtlı. Peki biz bu evreden şehri yakma evresine nasıl geliyoruz. Öğrenerek. Duygu ifadeleri öğrenilen becerilerdir. Her duygumuzu bize ilk bakım veren insanlardan öğreniriz. Bu anne babalarımızın hayatı yaşama şekliyle şekillenir.
Ebeveynimden yakmayı öğrendim peki değiştiremez miyim?
Tabii ki değiştirebiliriz. Biraz istek, biraz antrenman biraz da şefkat lazım. Malzemeler tencere girdi mi kaynayana kadar bekle. İşte duygu yönetimi çorbamız hazır.
Duygu yönetimi becerisini bir kez geliştirdik mi kararlarımızın kaçını duygularımızın verdiğini, ağzımızdan çıkan kaç cümlenin duygularımızdan geldiğini fark ederiz. Belki de o elbiseyi almak istemiyorduk sadece o an yaşadığımız duygu bize aldırdı, belki o cümleleri söylemek istemiyorduk öfkemiz söyledi, belki de konuşmak istiyorduk, tartışmak istiyorduk kaygımız susturdu bizi.