Duygusal İmalin Sonucu: Ebeveynleşmiş Çocuklar
Yazar Emine Özdemir • 22 Kasım 2024 • Yorumlar:
Yeni doğan bir bebek, dünyaya gözlerini açar açmaz, bakım veren birinin varlığına ihtiyaç duyar. Hiçbir şeyi kendi başına yapamayacak kadar aciz olan bebeğin hayatta kalması, bakım veren birinin varlığına bağlıdır. Ancak sağlık sorunları olan, bağımlılıkların pençesinden kurtulamayan veya kendi kişisel sorunlarına gömülüp kalan ebeveynler çoğunlukla bebeğin bakımını ihmal ederler.
Dünyaca ünlü Psikanalist Donald Winnicott’a göre; anne depresifse ve bebeğine uyum gösterip yanıt veremiyorsa süreç tersine döner. Yani bebeğin anneleşme süreci başlar ve bebek anneyi canlı tutmaya çalışır. Annenin depresyonuyla özdeşleşen çocuk, kendi ihtiyaçlarını ihmal etmeye başlar. Çocuğun sıradan talepleri bile çocuğa göre karşılanması imkansız talepler gibi gelir ve çocuk bir şey istemekten vazgeçer. Çocuk kendisi için olmaktan çıkıp, öteki için var olmaya başlar. Winnicott bu durumu; "bütün yaşamım annemin yüzünü güldürmekti" sözleriyle dile getirir.
İhtiyaçları ebeveynleri tarafından karşılanamayan çocuklar, yani “ebeveynleştirilmiş çocuklar” genellikle duygusal ihmalle büyürler. Ne hissettikleri veya neye ihtiyaç duydukları onlara sorulmadığı, sorulsa da ihtiyaçlarına yanıt verilmediği için bu çocuklar, duygularını tanımakta zorlanır ve neye ihtiyaç duyduklarını bilemezler. Kendilerine dair farkındalıklarının düşük olduğu bu çocuklar, iş başkasına gelince çok duyarlı davranırlar. Çünkü ebeveynlerinin veya kardeşlerinin ihtiyaçlarını, kendi ihtiyaçlarının önüne koymaları gerektiğine inanmışlardır. Genellikle çocuklukta geliştirdikleri bu tutumu, yetişkinlik hayatları boyunca da sürdürürler.
Ebeveynleşmiş çocukların erken olgunlaşmaları, pek çok şeyi akranlarına göre daha kolay yapabilmeleri, birçok alanda yüksek başarı göstermeleri bir avantaj gibi görülse de, kendilerini ihmal etmeleri ve başkaları için yaşamaları bu durumun dezavantajlarıdır. Bunun yanı sıra çocukluklarında diğer çocuklar gibi oyun oynamak, eğlenmek gibi deneyimleri akranlarına göre daha az yaşadıkları için yaşamları boyunca yaşanmamış çocukluklarının yasını tutabilir, çocukluğunu yaşayanları görünce burukluk hissedebilirler.
Çocukluğundan itibaren odağının merkezine başkasını koymayı öğrenmiş kişi, ebeveynlerine ve kardeşlerine karşı üstlendiği bakım veren rolünü, şimdiki hayatında eşiyle, dostuyla, komşusuyla, mesai arkadaşıyla ve benzer durumdaki kişilerle olan ilişkisinde sürdürür. Gereğinden fazla fedakarlık yapar, ilişkilerinde sınır çizmekte, başkasının isteklerini geri çevirmekte ve “hayır” demekte zorlanır. Adeta bakım verdiği kişilerin hayatının sorumluluğunu üstlenir.
Ebeveynleşmiş çocuk olarak büyüyen bir kişi bugün ne yapabilir?
Kişinin öncelikle kendi içine özellikle duygularına ve ihtiyaçlarına dönüp bakabilmesi çok önemlidir. “Ben ne hissediyorum, benim neye ihtiyacım var” gibi soruların cevabını düşünerek ve bunun için adım atarak işe başlayabilir. Kaç yaşında olursa olsun her insanın içinde şefkat bekleyen bir çocuk var ve kişi, ebeveyn tarafıyla çocuk tarafının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışabilir.
İkinci olarak kişinin, bakım veren rolünü üstlenerek nasıl bir doyum sağladığını düşünmesi ve bu role neden tutunduğunu anlamaya çalışması gerekir. Çünkü bu rolü üstlenmek bazen kişinin kendisini; ihtiyaç duyulan, sorunların çözümü için tek seçenek olan, başkalarının hayatını kolaylaştırarak iyilik yaptığını düşünen biri olarak görmesine ve bundan dolayı manevi doyum yaşamasına yol açabilir. Bu nedenle bakım veren olmanın sağladığı doyumdan vazgeçmek kişiye zor gelebilir. Böyle bir durumda başkası adına yapılan aşırı fedakarlığın, o kişinin sorumluluk alma becerisini zayıflatabileceğini ve/veya karşıdaki kişiyi talepkar hale getirebileceğini hatırda tutmakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Siz de aşırı sorumlulukla erken olgunlaşmak zorunda kalmış biriyseniz; bunu telafi edebilir, içinizdeki çocuğa kulak verebilir ve kendiniz için adım atabilirsiniz. Başkaları için yapabileceğiniz en iyi şey, onlar için balık tutmak değil, balık tutmayı öğretmek olacaktır. Siz nasıl ayaklarınız üstünde durduysanız, fırsat verildiğinde başkaları da bunu yapabilir. Zorlandığınızda destek alabilir veya zorlandığını düşündüğünüz birine destek olabilirsiniz ama onun yerine geçerek, onun sorumluluğu üstlenmeden.
Hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsınız. Nefes alıyorsak, umut var demektir. Erken yaşta büyümek zorunda kaldığınız için yaşayamadığınız, göremediğiniz, fark edemediğiniz ne varsa, hepsi için harekete geçme zamanı. Haydi, şimdi.