Duygusal Yeme Davranışı (Emotional Eating)
Yazar Derya Arslan • Psikolojik Danışman Ve Rehber • 29 Mayıs 2020 • Yorumlar:
Günlük yaşamda bir çok kişi yemek yemenin mutluluk verici olduğu şeklinde tanımlamalarda bulunabiliyor. Duygusal yeme davranışı yalnızlık, depresyon, anksiyete gibi duygu değişimlerine karşılık olarak genellikle normalden daha fazla yemek yemeye neden olan psikolojik yeme çeşidi olarak da tanımlanmıştır.Duygusal yeme olarak tanımlanan bu yeme davranışı, ruh halinin kontrolü için besin tüketiminin bir sonucudur.Duygu doyumunu artırmak için yapılan duygusal yeme davranışı olumsuz duygulara gidermeye karşı geliştirilen aşırı yeme davranışını anlatan bir yeme bozukluğudur. (İnalkaç&Aslantaş)
Obez bireylerde, yeme bozukluğu olan kadınlarda ve normal kilolu olup da diyet yapan kişilerde olumsuz duygulara karşılık olarak gözlenen aşırı yeme davranışına rastlanmıştır. Özellikle kilo verme girişimlerinde, yeme davranışlarının düzenlenmesinde, duygusal yemenin üzerinde daha çok dikkat çekilmektedir. Duygularımızın, iştah ve besin alımı üzerinde %30-48 oranında artma veya azalmaya sebep olduğu belirtilmektedir. (İnalkaç&Aslantaş)
Bir araştırmada ise, duygusal durumun besin alımını etkilediği, normal veya düşük kilolu kişilerin olumsuz duygusal durumlarda daha az yedikleri ancak fazla kilolu kişilerin ise böyle durumlarda daha fazla yemek yediği görülmüştür. [1] (Öyekçin&Deveci)
Duygusal yiyiciler, açlık hislerinin fizyolojik mi yoksa duygusal mı olduğunu ayırt edemezler. Normalde olumsuz duygular fizyolojik değişiklikleri tetikler ve iştah kaybına neden olur. Fakat duygusal yiyiciler olumsuz duygulara yiyerek tepki verirler.[2] (İnalkaç&Aslantaş)
Olumlu ve olumsuz duygular arasındaki ayrım ve duygusal yemeyi tetikleyen demografik faktörler incelenmiş olup, kadınlarda olumsuz duygulara tepki olarak daha çok abur cubur yeme durumunun gözlemlendiği, erkeklerde ise pozitif duyguları korumak veya geliştirmek için keyif veren gıdaların daha çok tüketildiği bildirilmiştir (İnalkaç&Aslantaş)
Duygusal yeme davranışı gösteren kişilerin beyinlerinde yeme ve uyarılan ödül sisteminde normal bireylere göre farklılıklara rastlanmıştır.(Öyekçin&Deveci)
Yapılan hayvan araştırmalarında saptanan ortak bulgu lezzetli yiyeceklerin (sukrozdan ve glukozdan zengin) tüketilmesi sonucunda beyin ödül sisteminin etkinleştiği yönündedir. Beyinde lezzetli ve keyif verecek bir yemeği tatmaya hazırlanırken oluşan dalgalanmalar ile sıradan bir yiyeceği tatma sırasındaki dalgalanmaların farklı olduğu görülmüştür.[3] (Öyekçin&Deveci)
Her yiyecek maddesinin bağımlılık benzeri davranışlara neden olmadığı, özellikle tuzlu, yağlı, şekerli ve katkı maddeleri içeren besinlerin bu etkilerinin daha belirgin olduğuna vurgu yapılmıştır. Özellikle çikolata, şeker ve karbonhidrattan zengin yiyeceklere aşırı istek duyma ile ilişkili bir klinik araştırmada Nasser ve arkadaşları çikolata tüketiminin doğrudan ölçülebilir bir psikoaktif etkisinin olduğunu, içeriğindeki kakao ve şekerin de bu aşermede doğrudan etkili olduğunu göstermiştir. [5] (Öyekçin&Deveci)
Duygusal Yeme Davranışı Teorileri
Yeme davranışı ve duyguları değerlendiren farklı teoriler bulunmaktadır.Psikosomatik Teorisi’ne göre kişilerin açlıklarının fizyolojik olduğunu farketmeden aşırı yeme ile ilişkilendirilmektedir. Bu teoriye göre bireyler açlıklarını ve tokluk durumlarını anlayamamaktadırlar. Bireyler açlık ve tokluk hislerine cevap olarak değil duygularına cevap olarak yemek yemektedir. Bu bireylerde açlık farkındalığı daha az geliştiği için ne zaman ve ne kadar yiyeceklerini anlamak için dışsal birtakım sinyallere ihtiyaç duyarlar.[6] (Serin&Şanlıer)
Schachter’in İçsel-Dışsal Teorisi’ne göre korku ve anksiyetenin fizyolojik belirtileri normal vücut ağırlığındaki bireylerde besin tüketiminde azalmaya neden olurken, obez bireylerde bu duygulara daha farklı tepkiler gerçekleşmektedir. [8] Dışsal yeme teorisini psikosomatik teoriden ayıran en önemli farklılık, dışsal yeme teorisinde psikosomatik teorideki gibi bireyler kendi içsel açlık ve tokluklarına duyarlı değillerdir. Dışsal yeme tutumunda olan bireylerin yemek algısı sadece besinle aynı ortamda iken mevcuttur. Besinin kokusu veya görünüşü gibi özelliklerinden etkilendikleri için aşırı yemek yerler, onun haricindeki durumlarda yemek odaklı bir algıları yoktur.[9]
Kaplan'ın Obezite Teorisi’ne göre obez bireyler düşük duygu durumu halinde anksiyetelerini azaltmak, olumlu duygu durumu oluşturmak için aşırı besin tüketmek istemektedirler. Obezler açlık hissi ve anksiyeteyi birbirinden ayırt etmekte zorlanabilirler ve açlığa cevap olarak yedikleri gibi anksiyeteye cevap olarak da yemek yeme davranışını gösterirler. [7] (Serin&Şanlıer)
Lowe ve arkadaşları tarafından geliştirilen Kısıtlama Teorisi’ne göre besinlere karşı aşırı yeme arzusu ve bu arzuya karşı gösterilen bilişsel kısıtlama çabası oluşturmaktadır. Bu davranışı sergileyenler sürekli çok yediklerinden yakınmaktadır. Bireyler kilo almaktan kaçınmak için sürekli yeme davranışlarını kısıtlamaktadırlar. Buradaki kısıtlama kişinin ihtiyacı olan besini kadar yemesi değil, yemek istediği miktarın altında yemeye yönelik bir çaba göstererek yaptığı kısıtlamadır. [10] (Serin&Şanlıer) Normal ağırlıklarını korumak için kısıtlayıcı davranış sergileyen kişiler uzun süre devam eden kısıtlayıcı yeme davranışı ile bir süre sonunda kısıtlamayı aşırı yeme ataklarına dönüşebilmektedir.[11] (Serin&Şanlıer)
Bu durum daha çok vücut ağırlığını korumak ve ağırlık artışını engellemek isteyen bireylerde gözlenen bir beslenme davranışı modelidir. Kısıtlamalı yeme davranışı bulunan kişiler bazı durumlarda (anksiyete, depresyon vb.) oto kontrolü geçici olarak bozulabilmektedir. [12] (Serin&Şanlıer)
Kaçış Teorisi’nde ise duygusal aşırı yemenin olumsuz farkındalık yaratan ortamlardan bir kaçış mekanizması olarak kullanıldığı ileri sürülmektedir. [13] (Serin&Şanlıer)