Ebeveynler ve Çocukları
Yazar Ceylan Şekerci • Psikolog • 4 Mart 2020 • Yorumlar:
Hiçbir anne baba sabahları çocuğuyla sorun yaşayacağını düşünerek uyanmaz. Bütün iyi niyetlere rağmen hiç istenmeyen o savaşlar ve kriz anları eninde sonunda patlak verir. Öfkelenmeme kararları boşunadır. Öfke özellikle çocuk yetiştirirken görmezden gelinemeyecek, küçümsenemeyecek, yadsınamayacak bir duygudur. Duygusal bakımdan sağlıklı ebeveynler de herkes gibi insandır; mucizevi güçleri, dayanıklılıkları ya da becerileri yoktur. Özel bir donanımları da yoktur. Sadece öfkelerinin farkındadırlar. Öfkeyi kabullenip saygı duyarlar. İfadeleri duygularıyla uyumludur. Duygularını saklamazlar.
Çocuklar aynaya bakarak fiziksel özelliklerini öğrenirler. Duygularını tanımayı da onlara yansıtılan duyguları dinleyerek öğrenirler. Bir ayna, herhangi bir eleştiri ya da iltifat eklemeden, görüneni olduğu gibi yansıtır. Aynadan istenen olumlu olumsuz her türlü aktarımdan uzak sadece bir görüntüdür. İşte duyguların çocuğa aynalanması görevi en başta anne babaya aittir. Duyguların insan hayatının doğal bir parçası olduğunu keşfetmek çocuğu da büyük ölçüde rahatlatacaktır. Güçlü duygular içindeyken en çok bizi dinleyen ve anlayan birinin varlığı önemlidir. Henüz duygularını tanımayan, anlamlandıramayan çocuğa rehberlik eden ebeveyn onun gelişim sürecinde önemli bir destek olmaktadır.
Çocuklar konuşurken sıklıkla kendilerini doğrudan ifade etmezler. Güçlü duygular içindeyken de kimseyi dinlemezler. Öğüt, teselli ya da yapıcı eleştiri kabul etmezler. Kendilerini kapatıp içlerinden o anda neler geçtiğini, neler hissettiklerini anlamamızı beklerler. Bu bir tür savunma mekanizması gibi düşünülebilir. Çocuk başa çıkamadığı duygularını önce bastırmaya çalışır, sonra da çevresine yöneltir. İçinde bulunduğu karışık durum nedeniyle başkalarını suçlar. Bu başkaları da çoğu zaman en yakınındakiler yani anne ve babasıdır. Bu aşamada ebeveynlere kilit bir görev düşmektedir. Çocukların eleştirilmeye değil, danışmaya ihtiyaçları vardır. Ne olursa olsun öfke krizindeki çocuk, bağırma, tehdit, küçük düşürme gibi yöntemlerle geri çekilmeye zorlanmamalıdır. Sokak ortasında annesi istediğini almadı diye kendini yerden yere atan çocuğun karşısında sakin kalabilmek elbetteki çok zordur. Buna etraftakilerin kınayan bakışları, yersiz öğütleri ya da çocuğa yönelik olumsuz tutumları da eklendiğinde işte bu tam bir krizdir. Bu gibi durumlarda anne-baba kendi sınırlarını zorlamak zorunda kalır. Unutulmaması gereken şey kriz anında yapılacak, söylenecek hiçbir şeyin etkili olamayacağıdır. Bu kaçınılamayacak bir dalga gibi nitelendirilebilir. Dalga geçtikten ve sular biraz durulduktan sonra çocuğun yaşına ve duygusal olgunluğuna göre konu hakkında konuşulabilir. Çocuğun o anda yaşadığı duygular isimlendirilip (öfke, hayal kırıklığı, üzüntü gibi) duygularını tanımasına ve bu duyguları anlamlandırmasına yardımcı olunulabilir. İleride karşılaşılaşılabilecek benzer durumlar karşısında yapılabilecekler birlikte gözden geçirilebilir. Anne baba kabul edilemeyecek davranışların nelerden oluştuğunu, bunların yerine hangi alternatif davranışların kabul edilebilir olduğunu açıkça belirtebilir. Sınırlar elbetteki koşullar ve çocuğun gelişim özelliklerine göre esnetilip yeniden şekillendirilebilir. Sınırlamalardan bahsedildiğinde doğabilecek itirazların ifadesi konusunda da çocuğa yardım edilip duyguları aynalanabilir. Ebeveynleri tarafından duyguları ve düşünceleri dikkate alınmayan, saygı duyulmayan çocuklar fikirlerinin değersiz ve önemsiz olduğunu ve sevilmediklerini düşünebilirler.
Ebeveynler reddetme değil kabul etme sürecine odaklanmalıdır. Çocuğun yaşadığı olumsuz durumları, problemleri görmezden gelmek, çocuğu eleştirmek, dinlememek, küçük düşürmek çocuğun hayatında derin boşlukların açılmasına zemin hazırlar. İğneleme, alay ve her türlü acıtan sözün ve davranışın çocuk yetiştirmede yeri yoktur. Anne babalar davranışı eleştirmeyen, aynı zamanda da duyguları koruyan, benimseyen bir tutumla çocuklarına yaklaşmalıdır.