Elalem Ne Der?
Yazar İpek Erdoğan Şerefoğlu • Psikolog • 4 Temmuz 2019 • Yorumlar:
Hepimiz hayatında birçok defa başkalarının baskısını üzerinde hissetmiştir. Bir şeyi söylemeden, yapmadan önce diğer insanların yaptığımız davranış sonucu hakkımızda ne düşüneceklerini ya da ne söyleyeceklerini düşünmüşüzdür ya da düşündürtülmüş ve uyarılmışızdır.
Başkaları hayatımızda destekleyici, motive edici yarar sağlayıcı olmaktan öte, eleştirici, engelleyici bir etken olarak yer almamalı. Bir tanıdık görür mü diye etrafa tedirgin bakışlar atmak, komşular gördü mü duydu mu diye telaşlanmak altında neler barındırır?
Yanlış bir şeyi kimse görmeden duymadan yapmak o şeyi doğru kılmaz. Eğer yanlış bir şey bilinçli olarak yapılıyorsa da kimse görmesin duymasın diye çabalamak yerine evet yaptım diyebilme cesaretini göstermek, duyan duysun gören görsün şeklinde düşünmek gerekir. Yaptığımız her davranış bizi mutlaka ki bağlayıcıdır, doğru ve iyiyi yaptıktan sonra bir başkasının ne dediği önemli değildir.
Bunun yanında her şeye yorum yapan ve sizi bile şüpheye düşüren, kendi hayatıyla ilgilenmeyip, başkalarınınkine müdahale etmeye çalışan kalabalık bir insan grubu da maalesef mevcut. Bu kişiler yüzünden istemediği şeyler yapmak zorunda kalan (evlenmek, zayıflamak uğruna zararlı yollara başvurmak vb), yanlış bir şey yapmasa da gizli kapaklı yapmak zorunda bırakılan, çok zor zamanlar geçiren kişi sayısı ne yazık ki az değil. Örneğin şu cümlelere benzer cümleleri çok kişi duymuştur: “Yaşın kaç oldu daha evlenmiyor musun, evde kaldı diyecekler.”, “Tabii git ama dikkat et biri görmesin.”, “Sınavı kazanmalısın, bana laf getirme millet başaramadı demesin.”, “Aa çok kilo almışsın olmaz böyle.” “Eşyaları değiştirmeliyiz artık, komşular geldiğinde evi böyle görmesinler.”, “Elalemin ağzı torba değil ki büzesin”, Bunu duyarlarsa rezil oluruz, insan içine çıkamayız.”, “Eyvah şimdi arkamızdan konuşup duracaklar.”, ve daha bir sürü bunlara benzeyen cümleler. Örnek: Maddi durumu yeterli olmadığı halde borçlanarak son model telefon, araba, pahalı kıyafetler almak, başkalarının kendisi hakkında iyi düşünmesi sebebiyledir. Örnekleri yelpazesi çok geniştir: Saç/giyim tarzından, meslek seçimine kadar her alanda sayısız örnek verilebilir, hemen her gün örneklere maruz kalınmaktadır (yaşayarak ya da şahit olarak).
Peki diğer insanların ne dedikleri/diyecekleri, arkamızdan ne konuştukları, ne düşündükleri neden bu kadar önemli? Bir diğer önemli soru da: Neden insanlar sadece kendi hayatlarıyla, kendileriyle, kendi sorunlarıyla ilgilenmiyorlar da sürekli bir gözetleme, başkaları hakkında konuşma ihtiyacı duyuyorlar. Üstüne üstlük vazifeleri olmayan şeylere karışan kişilere tepki gösterilince ya da üstüne vazife olmadığı belirtilince, bunu hakaret olarak algılıyor ve bu tepkiye çok şaşırıyorlar. Aslında normal olarak “Sana ne?” sorusuna cevap veremiyorlar. Hepimiz mutlaka böyle kişilere denk gelmişizdir. Psikolojik olarak bizi olumsuz etkileyen, huzurumuzu bozan kişileri dikkate almamalı ve kendimizden hayatımızdan uzak tutmalıyız.
Maalesef çok büyük oranda, başarılar, iyi yapılanlar takdir edilmez de yapılan hatalar abartılır, adeta eleştirilecek bir şey yok mu diye araştırılır.
İronik kısmı, başkaları hakkında yorumlar yapan, eleştiren, odak noktası başkalarının yaptıkları olan kişilerin çoğu eleştirdikleri şeyleri kendileri de yaparlar, çoğu zaman kendi hatalarının farkında değillerdir, kınadıkları şeyler bir gün başlarına gelir, arkadaş komşu yaptığında kötü olan şeyi tanınan, itibarlı vb. birisi yaptığında yine de o kişiyi alkışlarlar, desteklerler, överler.
Doğru olan nedir? Başkalarının hayatlarıyla o kadar haşır neşir olmak yerine herkes kendi hayatıyla ve yaptıklarıyla ilgilenmelidir. Hayatta o kadar çok sorun varken, başkasının saçıyla, giyimiyle, evliliğiyle, okuluyla ilgilenmek son derece gereksiz ve yanlıştır.
Tabii ki her toplumun normları var ve bu normların hayatı düzenlemedeki önemi çok büyük. Elbette normlara göre hareket etmeyenler toplumdaki düzenin devamı açısından kısıtlanmalı ve yaptırımlara maruz kalmalı. Ancak kanuna, vicdana, ahlaka aykırı olmadığı sürece yapılan şeyler için başkaları yorum vb. yapmamalı, yapan kişilerden de çekinilmemeli, ciddiye alınmamalı, huzur, düzen bozmalarına, zarar vermelerine izin verilmemeli. Ciddiye alınmayan kişiler önünde sonunda bu tavırlarından vazgeçecektir.
Hata yapan kişileri yapıcı bir tutumla yönlendirmek, kabul edilebilir hataları kabul edip kişileri kazanmaya çalışmak en doğru yoldur.
Her insan düşünme, iyiyi seçme ve doğru kararı verme yeteneğine sahip olmalıdır. Başkalarının baskısıyla değil, içinden gelerek, isteyerek yapılmalıdır.
Aksi taktirde yaşadığımız hayat kendi hayatımız olmaktan çıkar.