En Güzel Hediyem
Yazar Tuba Güngör Aslan • Psikolog • 30 Ekim 2018 • Yorumlar:
Boşanma.… Hastalık …. Ölüm….. Maddi imkansızlıklar… yada bunun gibi birçok neden.
Ve yetiştirme yurdu…
İçeri girdiğimde birçok çocuk koşarak geldi yanıma. Kimi sarılıyor, kimi neden orada olduğumu öğrenmek istiyordu. Bir proje kapsamında belirli bir süre onlarla beraber vakit geçireceğimi söyledim. Keyiflerine diyecek yoktu. Önce öğretmenleriyle görüştüm. Kendini işine adamış insanlar vardı karşımda. Güler yüzlü ve sevecendiler. Çocuklarla teker teker tanıştım. 7 veya 8 yaşında 15 çocuk kolayca adapte olmuştu bu yeni duruma. Biri dışında.
Kuruma ilk gittiğim gün sadece adını söyleyip odasına gitti Umut. Beni her gördüğünde gözlerini kaçırıyordu. Bu esrarengiz küçük adamın da anlatacakları olmalıydı. Okulunu, arkadaşlarını, pokemon u anlatabilirdi diğerleri gibi ama hiç konuşmayı başaramadık. Konuşmaktan kaçıyordu. Oyunlara katılmak yerine camdan bizi izlemeyi tercih ediyordu. Öğretmenlerinden aldığım bilgiler şaşırtmamıştı beni. Sınıfının en başarılı öğrencisiydi ve ilgilendiği spor dalında dereceleri vardı. Annesini bir kaza sonucu kaybetmiş. Babasını da hiç görmemişti. O küçücük bedenine o kadar büyük acılar sığdırmış ama pes etmemişti. “Başarılı ve ileriye dönük hedefleri var” dedi öğretmeni.Bunlar üzerine konuşursak belki ilgisini çeker diye düşündüm ama nafile.
Her hafta pazartesi küçük harçlıklar dağıtıyordu kurum. Harçlıklarını aldıkları gün bayramdı onlar için. Bazıları bakkala koşuyor tüm parasını harcıyor kimisi aldıklarını yiyecekleri arkadaşlarıyla paylaşıyordu. Tüm hafta o harçlıkla neler alacaklarını düşürlerdi.
O günlerden birinde üç çocuk koşarak yanıma geldi.
- Sen söylesene…
- Yok sen söyle
- ?
- Abla umut yanına gelecek ama utanıyor…
- Utanmasın gelsin tabi dedim.
Umut utana sıkıla belirdi yanımda. Yüzüme bakamıyordu. Arkasına gizlediği bir şey vardı. Baktım. Tüm harçlığıyla kırmızı bir gül almıştı bana. Hayatımda aldığım güzel hediyeydi o ama tüm harçlığını o güle harcamıştı. almak istediği bir şey için bir hafta beklemesi gerekecekti.
- Olsun biz her hafta harçlık alıyoruz. Bu senin dedi.
Bu güne kadar aldığım en anlamlı şeydi o gül. Dile getiremediği bir çok şeyi sessizce ifade etti. Tüm arkadaşları gibi…
Birbirleriyle benzer geçmişi paylaşan yaşları, sevinçleri, hüzünleri bir ama kendi içlerinde yalnız. Çocuk ama çocukluktan uzak birer birey onlar.
Her şeyden şikayet etmek yerine küçücük bir şeyden mutlu olmayı bilen küçücük ama kocaman yürekleri var. Yanlış olduğunu bildikleri şeyi yapmıyorlar. İnadına yapmak diye bir şey yok onlarda.
O kadar çocuk var ki annesi onu öptüğünde yanaklarını silen, bu ilgiden rahatsız olan. Annesine nefretle bakan. Oysa bu çocuklar sevgiden değil sevgisizlikten şikayet ediyor. Her gördükleri kadına “anne” her gördükleri adama “baba” demek için can atıyor. Sevgiye, şevkate duydukları ihtiyaç yaşıtlarından fazla olduğundan değil. Yeterince doyurulmadığından. Hiçbirinin kendi seçimi değildi dünyaya gelmek. Küçük görünüp büyük insan gibi davranmak zorunda bırakılmalarına rağmen…
Çoğunuz için küçük bir ayrıntı belki burada yazılanlar sevgi dediğimiz ne ki diye düşünenlerinizde olabilir. Sizin için değersiz ama onlar için hayati değer taşıyor elle tutulup gözle görülmeyen bu kavram. Eğer giderseniz ziyaret edilmekten mutluluk duyan birçok çocukla karşılaşacaksınız öptünüz diye yanaklarını silmeyecek hiçbiri bir diğer yanağını uzatacaklar.