Engelli Çocuğa Sahip Ailelerin Psikolojik Durumları
Yazar Nurhan Bolat Meriç • Psikolog • 3 Mart 2021 • Yorumlar:
Yaşamın doğal sürecinde, evlenme ve çocuk sahibi olma bireyleri mutlu kılan önemli yaşam olayları içerisinde yer alır. Her ailede bir bütün olarak, aile sisteminin ya da aile üyelerinden her birinin belirli gelişim aşamalarından geçmelerine bağlı, stres yaratan belirli olaylar ve dönemler vardır. Çocuğun aileye katılımı, ailenin yaşamındaki en önemli geçiş dönemlerinden birisidir. Aile için bir çocuk dünyaya getirme kararıyla başlayan süreç, doğumla birlikte ailede rollerin yeniden düzenlenmesini, yeni rutinlerin oluşturulmasını ve daha pek çok alanda oluşacak değişikliklere uyum sağlamasını gerektirir. Aile olmanın tamamlayıcısı, çoğu zaman çocuk sahibi olmaktır. Eşler, bazen evliliklerinin ürünü, bazen ailenin sürdürülebilirliği gibi çeşitli nedenlerle çocuk sahibi olmayı isterler. Çiftler çocuk fikri ile beraber bu konuda hayaller kurmaya başlarlar. Bu hayalleri “mükemmel”, “sağlıklı” ve “normal” çocuk temeline dayandırırlar. Eşler çocuklarının olmasıyla aile yaşam döngüsünde yeni bir evreye girerler ve bu ek olarak stres verici bir durumdur. Eşler çocuklarının olmasıyla, ana-babalık sorumluluğunu da üstlenirler. Çocuk sahibi olmak, çiftlerin yaşam biçimlerini, evlilik ilişkilerini, ailedeki üyelerin konumlarını ve buna bağlı olarak bireysel yaşantılarını etkiler ve ana-babalık stresine yol açar. Bu nedenle, bir çocuğun doğması, ailenin yaşamında yeni bir dönüm noktasının başlangıcını oluşturur. Anne ve babalara yeni roller yükler ve rutinlerini değiştirmelerini gerektirir. Bir çocuğun doğumu ailede birçok değişikliğe, soruna ve yeni bir yaşama uyumu gerektirdiğini ifade etmiştir. Ailenin gelişim aşamaları da çocuğun gelişim dönemleri ile paralel olarak düşünülmelidir. Ancak farklı özellikleri olan çocukların doğumu, gelişimleri ailelerde çok çeşitli değişiklerin nedeni olur. Birçok aile evliliklerini taçlandırmak adına çocuk sahibi olmak ister. Annenin hamilelik haberini alması ise aileyi sevince boğan bir faktördür. İşte bu dönemde anne zihninde doğacak çocuğun hayalini oluşturur. Bu hayalde anne kendisinin, eş, akraba, yakın çevre ve toplumsal hayatın beklentilerinden etkilenerek mükemmel çocuk algısı geliştirir. Diğer yandan beklentilerin gerçekleşmeyeceği kaygısı taşınabilir, ancak aile bu olasılığı düşünmek istemez. Aileye yeni bir bebeğin katılacağının anlaşılmasıyla kardeşler arası ilişkilerin de ilk temelleri bebek doğmadan anne karnındayken atılmaya başlar. Bu durumda ebeveyn tutumları ve yeni bir kardeşin geleceği konusunda ilk çocuğun hazırlanması, kardeşine ilk tepkisi açısından önemlidir. Ancak ilk tepki birinci haftadan sonra sevinçten öfkeye dönüşebilir. Ne kadar ve nasıl bir hazırlık gerektiği çocuğun kişiliğine, yaşına ve aile koşullarına bağlıdır. Hazırlık yapılmasa da çocuklar evdeki konuşmalardan, değişikliklerden ve çevresindeki bebeklerden durumu fark etmekte, bu değişikliklere bir anlam veremediği için kaygı yaşayabilmektedir (Başar 1994, Dunn 1995). Her aile için bir bebeği bekleme süreci, o bebeğe ilişkin hayaller kurulduğu ve bebeğin engelli olma ihtimalinin genellikle düşünülmediği bir dönemdir. Yapılan tüm hazırlıklar normal bir bebeğe yöneliktir. Bebeğin bir engelinin olduğunun anlaşılması birçok ailenin karmaşık duygular yaşamasına neden olmaktadır. Bir çocuğun engelli olduğunun öğrenilmesi yetersizliğin derecesi ne olursa olsun yüksek derecede stres verici bir olaydır (Köksal 2011). Engelli bir bebeğin doğması ailenin tüm olumlu beklenti ve hayallerin yıkılması ile birlikte yoğun duygu ve kaygıları da beraberinde getirir. Ailede engelli bir çocuğun doğumu, üyelerin yaşamlarını, duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını olumsuz yönde etkileyen bir durumdur. Engelli çocuğun doğumu ile birlikte aile yaşantısında bir takım değişiklikler gözlenir. Doğumdan sonra ebeveynler ne yapacaklarını, nereye gideceklerini, kime ne söyleyeceklerini, ne soracaklarını bilemezler ve bocalamaya başlarlar. Toplum içinde her zaman, her yerde engelin nasıl olduğuna yönelik sorularla karşılaşırlar. Bu durumda ebeveynler, öncelikle varsa engelli olmayan çocuklarına, aile büyüklerine, yakın arkadaşlarına ve komşularına bilgi vermek ve açıklama yapmak durumunda kalır. Çünkü sürekli etkileşim halinde bulundukları kişilerle paylaşıma geçmek, ebeveynleri rahatlatacak ve güvenlerini sağlamaya neden olacaktır. Çocuğun özür durumunu, ilk defa aileye açıklanış şekli ve verilen bilgiler, ailenin bu şoku daha hafif ya da ağır geçirmelerinde, ileride çocuğun durumunu kabul etmelerinde önemli rol oynamaktadır. Çünkü anne-babanın özürlü bir çocuk gerçeğini kabul etmesi, duruma başarılı bir biçimde uyum sağlaması ve yaşamını bu gerçeğe göre yeniden düzenlemesi kolay değildir (Bayhan ve Metin 1992).
Wolstenbenger’e göre, ilk haberin ortaya çıkardığı üç tür kriz vardır. Wolstenberger, zihinsel engelli çocuğun aileye katılımından sonra, anne ve babaların ilk krizi çocuklarının özürlü olduğunu öğrendikleri zaman yaşadıklarını; ikinci krizi engelli çocuğa ilişkin beklentilerini gözden geçirmeleri gerektiği zaman; üçüncü krizi ise her gün karşılaştıkları sorunlarla baş ederken yaşamakta olduklarını belirtmektedir (Duman1995). Bunlar:
Yenilik krizi: Ailenin kendilik kavramı aile ve ailenin geleceği hakkında ortaya çıkan değişiklik sonucudur. Bu yalnızca zihinsel engelliğe tepki değildir. Aynı zamanda kişinin koşullarının değişmesine bir tepkidir. Yenilik krizi kısa yaşanır ve aile başlangıç şokunu atlattıktan sonra diğer streslerle karşılaşmaya başlar.
Kişisel Değerler Krizi: Pek çok kişi yarış ve başarı idealine ulaşmak ister. Bu değerlerle gelişen bir durumun ortaya çıkması nedeniyle kişisel değerler krizleri oluşur.
Gerçeklik Krizi: Bu krizde mali endişeler, bir meslek sahibi olmasında çocuğun sınırlı yeterliliği, çocuğun bakımı için harcanacak fazla zaman vb. gibi özürlü çocuğun ailesinin karşılaşacağı pek çok somut gerçekler ortaya çıkar.
Farklı özelliklere sahip bir çocuğun ana-babası olma rolü, anne ve babaların kendi seçtikleri bir rol değildir, hiçbir anne ve baba bu role kendini hazırlamaz. Genelde, aileler çocuklarını kendi düşünce, hayal ve amaçlarını gerçekleştirecek bir eser olarak görmektedir Her çocuğun doğumu aile yaşantısında değişikliklere neden olmaktadır. Buna göre, ailenin gelişim aşamaları ile çocuğun gelişim aşamaları paralel devam ettiğinden dolayı bu değişiklikler ailede kabul edilebilir durumlardır. Ancak zihinsel engelli çocukların gelişim aşamaları normal ve sağlıklı çocuklarınki ile karşılaştırıldığında daha yavaş bazen de oldukça geçtir. Zihinsel engelli bir çocuğa sahip olmak ailenin gelişim dönemlerini sağlıklı çocuklara oranla daha fazla etkilemektedir. Engelli bebeğe sahip ailelerinin yaşadıkları duygusal zorlanma, çocukların durumuna ilişkin yeterli bilgi edinememe, başkalarına çocuğun durumunu açıklamada yaşanılan zorluk, çocukta engele bağlı olarak görülen davranış ve sağlık sorunları, tedavi ve eğitim konusunda pek çok uzmanla görüşme zorunluluğu, uygun eğitim bulma çabaları, daha fazla zaman, para ve enerji gereksinimi ve çocuğun geleceğine ilişkin kaygılar aileler için önemli stres nedenleridir. Yaşadıkları bu stres anne ve babanın çocukları ile etkili bir iletişim kuramama, çocuklarına ilişkin gerçekçi olmayan beklentiler içine girme, çocuğun duygusal ihtiyaçlarını göz ardı ederek yalnızca fiziksel ihtiyaçlarını karşılama, hatta çocuğu reddetme gibi tutumlar geliştirmelerine yol açmaktadır (Küçüker 1993).