Ergenlikte Mantık Dışı Olumsuz Düşünceler ve Sınav Kaygısı
Ergenlik, yeniliklerin olduğu, yetişkinliğe geçiş için gelişimlerin yaşandığı, kişinin bağımsızlık savaşı verdiği, en zor dönem olarak tabir edilen bir çağdır. Bunların yanı sıra, fiziksel ve psikososyal olarak, hızlı ve beklenmedik değişimlerin olduğu ve kişilik yapısının büyük bir oranda oluşturduğu bir periyot olması nedeniyle de, gelişim açısından da çok önemli bir dönem olduğu kabul edilir. Birey, bütün bu gelişim, yeniliklerin, beklentilerin yarattığı bunalımları o ana kadar geliştirdiği ego gücüyle yeniyor. Kişilik bütünlüğüne ulaşması gerekiyor ve bu bütünlük için çelişkilerini uzaklaştırma ihtiyacı duyar. Bütün bu çalkantılar ergenliğin ilk yıllarında ortaya çıkmaktadır.
Her açıdan gelişim içerisinde olan genç birey, yoğun bir şekilde kendini geliştirmek, gerçekleştirmek, kimliğine sahip olmak ve toplumsal olaylara dahil olmak, kafa yormak istemektedir. Ergenlik fiziksel ve hormonsal değişikliklerin yanı sıra, kaygı, utangaçlık, yalnızlık, suçluluk, depresyon, öfke gibi olumsuz duyguların da yoğun olarak yaşandığı gelişim dönemidir. Dahası, tüm bu sorunlara çözüm bulmayı aradığı zamanlarda kaygı duygusu ile yoğun bir şekilde karşılaşmaktadır.
Kaygı, bireyin yaşantısını ciddi bir şekilde olumsuz etkileyebilir. Yaşantısıyla birlikte davranış bozukluklarını ve uyumsuz bir yaşam oluşturma ihtimalide ortaya çıkar. Kaygının en yoğun yaşandığı yerlerden biri ise sınav kaygısıdır. Bu durum eğitim başarısının önündeki en ciddi engel olabilir.
Sınav kaygısı, eğitim ve öğretime hazırlamada yoğun olarak yaşanan, beraberinde birçok olumsuzluklar getiren oldukça güncel bir konu olup, ilköğretim 2. kademesindeki öğrenciler için, ileriki yıllarda mesleklerini seçmede, atacakları önemli adımları düşünmeleri bakımından da oldukça önemlidir. Ülkemizde ki eğitim sistemine baktığımızda, sistem tamamen sınav temelli bir hale gelmiştir diyebiliriz. Son yıllarda ki sınav artış sayılarını da göz önünde bulundurursak bunu destekleyecek istatistiklerde mevcuttur. 22 yaşındaki bir genç, ortalama 16 yıllık eğitim-öğretim döneminde; ilköğretim birinci kademe (ortalama 8 ders, her ders için 1 yılda 6 sınav), ilköğretim ikinci kademe (ortalama 13 ders, her ders için 3 sınav), lise (ortalama 16 ders, her ders için 1 yılda 6 sınav) ve üniversitede (ortalama 16 ders, 1 yılda 6 sınav) olmak üzere 16 yılda yaklaşık bin 138 sınava girmektedir.
Sınavların önemi gittikçe artmakta, ailelerin ve öğretmenlerin tutumları bu artışa bağlı olarak değişebilmektedir. Öğrencinin akademik başarı konusunda yaşadığı sorunlar kendisi kadar, ailesini de ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Sınav kaygısı olan bir kişide fizyolojik olarak; uykusuzluk, çarpıntı, kabus görme, terleme, mide bulantısı, baş ağrısı vb. belirtiler görülürken, davranışsal olarak; gerginlik, sinirlilik, öfke, karamsarlık, mutsuzluk, isteksizlik, boş verme gibi belirtiler ortaya çıkar.
Bilişsel olarak bireyde;
• Bu sınavda başarılı olamayacağım,
• Bu sınav sonunda her şey berbat olacak,
• Sınıftaki herkes benden daha zeki,
• Bu sınavda başarısız olursam not durumumu bir daha asla düzeltemem,
• Sınav sırasında bildiğim her şeyi unutabilirim,
• Kendimi yetersiz ve eksik görüyorum,
• Evdekilerin yüzüne nasıl bakarım? gibi bir takım olumsuz düşünceler gelişebilmektedir.
Bilişsel davranışçı kurama göre, karşılaştıkları olayları felaketleştirme ya da abartma eğiliminde olan çocuk ve ergenlerde, endişe duyulan bir durumun korkunç olacağı ve felaketle sonuçlanacağı yönündeki mantıkdışı bir inanç, genellikle kaygıya eşlik etmektedir. Sosyal reddedilme ve akademik başarısızlığın “korkunç” olduğuna ilişkin inançları nedeniyle, çocuk ve ergenlerde kişilerarası ilişki kaygısı, sınav kaygısı ve konuşma kaygısı gözlenebilmektedir.
Sonuç olarak; ergenlik dönemindeki gelişim ve kimlik bulma kaygısının yanı sıra sınav kaygısının bireyler üstündeki etkisi apaçık ortadadır. Sınavların önemi arttıkça kaygı düzeyinde de artış olacaktır. Psikolojik olarak olumsuz sonuçlar yaratabileceği gibi bazı durumlarda fizyolojik sonuçlarının da olacağını belirtebiliriz. Davranış bozuklukları, bilişsel hatalar ve olumsuz düşünceler hem kişisel hem de akademik olarak başarı seviyesini düşürebilir.