Erişkinlerde Faranjit Boğaz Ağrısı Sebebleri
Yazar Cihan Karaca • Kulak Burun Boğaz Doktoru • 4 Haziran 2020 • Yorumlar:
Boğaz ağrısı sebepleri başlıca enfeksiyon kaynaklı ve enfeksiyon kaynaklı olmayanlar olarak iki gruba ayrılabilir. Enfeksiyon kaynaklı olanlar viral ve bakteriyal olarak iki ana başlıkta incelenebilir.
Farenjit faerenks bölgesi üç bölümden oluşur. Nazofarenks( geniz bölgesi), orofarenks(kabaca ağızdan bakıldığında görülen kısım), hipofarenks(ağızdan direk bakıyla görülemeyen endoskopik olarak bakıldığında görülen gırtlağın üstünde kalan farenksin geri kalan bölümüdür) Farenksin üç bölümünden herhangi bir bölümü yada tamamının enfeksiyon ve enflamasyonuna(yangısal durumuna) farenjit denilir. Erişkinlerde enfeksiyon kaynaklı farenjit pek çok boğaz ağrısı sebebinden yalnızca birisidir. Her bir hasta için doğru hikaye alma ve dikkatli fizik muayene hastalıklar arasında ayırıcı tanıyı yapmak için kritik öneme sahiptir.
Farenjite neden olan virüsler hangileridir?
Erişkinlerde farenjitin en sık sebebi(%30-60) kendi kendini sınırlayan, soğuk algınlığının bir parçası olan viral enfeksiyonlardır. Erişkinler ortalama olarak yılda iki ile dört kez soğuk algınlığına yakalanırlar ve bunların %20’ lik kısmı hastalık bulguları nedeniyle bir sağlık kuruluşuna başvurur. Rhinovirüsler soğuk algınlığına en sık sebep olan virüstür. Coronavirüs ve parainfluenza virüs daha az sıklıkta soğuk algınlığı sebebidir. Coronavirüs severe acute respiratory syndrome(SARS) olarak tanımlanmış bir hastalığa neden olabilir. Bu hastalıkta boğaz ağrısı ve burun akıntısı hastaların sadece %13-25’ inde görülür. Boğazda kızarıklık ve şişlikten çok boğaz kuruluğu gözlenir. Lenfadenopati(lenf bezelerinin şişmesi) görülmez.
Rhinovirüsler büyük partiküllü damlacık enfeksiyonu şeklinde solunum yoluyla bulaşırlar. Bu virüs grubu burun iç yüzeyini örten örtüde yıkım(invazyon) oluşturmadan enflamasyona neden olur. Salgılanan bazı enflamatuvar aracı maddeler burun içi örtüsünde ödem ve kızarıklık yapar ve bu kızarıklık şişlik aşağıya farenkse doğru ilerler. Bu enfeksiyon boğazın beta enfeksiyonuna benzer bulgularla karşımıza çıkabilir ancak rhinovirüs enfeksiyonlarında boğaz ağrısı o kadar şiddetli değildir ve yutma güçlüğü olmaz. Hastalar genellikle burun akıntısı, burun tıkanıklığı, kuru öksürük, ses kısıklığı, düşük dereceli ateşten yakınırlar. Soğuk algınlığının tedavisi semptomatiktir ve dinlenme, ağızdan yeterince sıvı alma yeterli olmaktadır. Bazen birtakım kombine soğuk algınlığı ilaçları kullanılabilir. Sağlıklı erişkinlerde bir haftada iyileşir. Antibiyotik kullanılmaz ancak ikincil bakteriyel sinüzit (%0.5-5) gelişirse antibiyotik kullanmak gerekir.
İnfluenza virüsleri damlacık enfeksiyonu ile solunum yoluna ulaşırlar.
Solunum sistemi üzerini örten örtüye(mukoza) saldırırlar. İlerlemesi durumunda akciğerlere kadar bütün solunum sistemini tutabilirler. Genellikle geç sonbahar ve kış aylarında daha sık görülür. Küresel salgınlar yapabilir. İlerleyici olduğu durumlarda ölümle sonuçlanabilir. İnfluenza A daha hastalık yapıcı ve öldürücüdür. Çok genç hastalarda hastaneye yatıracak kadar hastalık yapabilir, 50 yaş üstü hastalarda ise komplikasyonla karşılaşma oranı fazladır. Altta yatan hastalık olduğunda(bağışıklığın baskılandığı durumlar, kalp-akciğer hastalıklarında, şeker hastalığı) komplikasyonla karşılaşma riski artmaktadır. Hastalığa bağlı ölüm sebebi genellikle
Primer viral yada sekonder bakteriyal enfeksiyona bağlı pnömoni(zatürre) sonucu olur. Ani oluşan ateş, baş ağrısı ve miyalji(kas ağrıları) şikayetleri ile başlar. Arkasından boğaz ağrısı, keyifsizlik, titreme, terleme, kuru öksürük ve burun akıntısı şikayetleri ile devam eder. Lenfadenopati(lenf bezlerinin şişmesi) görülmez. Bulgular genellikle 3-5 gün içinde geriler. Şiddetli olan durumlarda ve komplikasyon oluşması yüksek riskli gruplarda antiviral(zanamivir,oseltamivir) ilaçlar kullanılabilir. Bu grup ilaçlar ilk 2 gün içinde başlanırsa takip eden 2 gün içerisinde bulgularda gerileme gözlenir. Tedavi her hastaya göre planlanmalıdır. En iyi önleyici yöntem aşılamadır. Aşıların etkinliği %70-100 arasındadır. Kronik kalp-akciğer hastalığı olanlar, metabolik hastalığı olanlar, bağışıklık yetmezliği olanlar, grip sezonunda hamileliğin 2. ve 3. üç ayında olanlar, sağlık personeli, yüksek riskli hastalara ev bakımı verenlere aşılama önerilmektedir.
Human Immunodeficiecy Virus(HIV) :
Akut HIV enfeksiyonu maruziyetten günler yada haftalar içerisinde %40-90 arasında mononükleozus benzeri bir tabloyla ortaya çıkabilir. Bu ateşli durum akut retroviral sendrom olarak adlandırılmıştır. Semptomların spesifik olmaması nedeniyle bu durum HIV riski yüksek kişilerde bile gözden kaçmaktadır. Dolayısıyla akut retroviral sendrom sebebi bilinemeyen ateşi olan hastalarda ayırıcı tanı için mutlaka akılda tutulmalıdır. En sık görülen belirtiler ateş, letarji, ciltte döküntü, kas ağrısı, baş ağrısı, farenjit, boyun bölgesinde lenf bezelerinin şişmesi ve eklem ağrısıdır. Farenjit hastaların %50-70’ inde görülür.
Ağız içerisinde ülsere lezyonlar ve ağız içerisinde kandidiazis(pamukçuk) görülebilir. Çeşitli kan tetkikleri ile tanıya ulaşılabilir. AIDS hastalarında ağız içerisindeki ülserler herpes virüs, sitomegalovirüs, kriptokok, histoplazmozis, mikobakteriyel enfeksiyon nedeniyle olabilir. Ağız içerisindeki ülserler giderek büyüyen, etrafa hasar veren ve oldukça ağrılıdır. Genellikle bademciklerin bulunduğu boşlukta, ağız tabanında ve epiglotta görülür.
Adenovirüs:
Adenovirüsler çocuklarda konjonktivit ile birlikte farenjite (farengokonjonktival ateş) sebep olduğu iyi bilinmektedir. Adenovirüs 3,4.7 ve 21 serotipleri acemi askerlerde(kalabalık ortamın paylaşıldığı durumlar) ateşli solunum sistemi hastalığı salgını yapabilmektedir. Bağışıklık sistemi bozuk hastalarda ve nadiren sağlıklı erişkinlerde hastalık sebebi olabilmektedir. Adenovirüsler erişkinlerde ateşli solunum sistemi hastalığının bir parçası olan farenjite neden olmaktadır. Boğaz ağrısı hastaların % 71’ inde görülür. Adenovirüsler farenks bölgesini örten örtüye direkt olarak saldırırlar ve hücresel hasara neden olurlar. Bu nedenle boğaz ağrısı soğuk algınlığında olduğundan daha şiddetlidir.
Boğaz ağrısı ile birlikte burun tıkanıklığı, kuru öksürük, kas ağrısı, baş ağrısı, bulantı, kusma ve ishal görülebilir. Hastalık çoğunlukla kendiliğinden geçer, tedavisi semptomatikdir. Bulguların gerilemesi süresi ortalama 10 gündür. Özellikle bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde nadiren de sağlıklı erişkinlerde önemli derecede hastalık nadiren de ölüm sebebi olabilir. Adenovirüs enfeksiyonları zatürre, ikincil bakteriyel enfeksiyonlara neden olabilirler. Oldukça nadir olarak da; menenjit, ensefalit, sistit, nefrit, kolit ve ölüme neden olabilirler.
Epstein-Barr virüs(EBV):
Bu virüs insan vücudunda gizli olarak kalır. Özelliklede B-lenfositlerde ve orofarengeal mukoza hücrelerinde aralıklı olarak çoğalırlar. Tükürük ile bulaşıcılık taşınabilir. Oldukça nadir de olsa diğer bir bulaş yolu kan transfüzyonudur. Dünya genelinde toplumun %80-90’ ı bu virüsle karşılaşmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde çocukların tamamına yakını hayatın ilk 6 yılında bu virüsle karşılaşırlar ve bağışıklık kazanırlar. Gelişmiş ülkelerde toplumun %30’ luk kısmı ergenlik yada erişkin dönemde bu virüsle karşılaşır. Bu grubun % 50’si hiç hastalık bulgusu vermeden enfeksiyonu geçirir ve bağışıklık kazanırlar. EBV Enfeksiyoz Mononukleozus adlı hastalığa neden olan virüstür. Bu enfeksiyonun başlangıç yolu lenfoid dokular ve farengeal epitel hücreleridir. Kuluçka süresi 3-7 haftadır. Başlangıçta keyifsizlik, ateş titreme belirtilerini 1-2 hafta sonra boğaz ağrısı, ateş, iştahsızlık ve lenfadenopati(lenf bezelerinin şişmesi) takip eder. Boğaz ağrısı hastaların %82’ sinde görülür ve en sık şikayettir. Bunların yanı sıra karın ağrısı, baş ağrısı, boyun tutulması ve cilt döküntüleri görülebilir. Muayenede farenks bölgesinde beyaz zar, kızarıklık ve bademciklerde şişlik, yumuşak-sert damak birleşim yerinde peteşi, farenks ve epiglotta ülserler gözlenir. Boyun bölgesindeki lenf bezlerinin şişliği belirgin bir bulgudur. Dalak büyümesi ve karaciğer büyümesi görülebilir. Göz çevresinde şişlik hastaların %30’ unda görülebilir.
Kan tetkikinde atipik lenfositoz görülür. Nötropeni(bağışıklık sisteminin önemli bir elemanı olan kan hücresi sayısının düşmesi), trombositopeni(pıhtılaşmayı sağlayan kan pulcuklarının sayısının azalması) ve asemptomatik olarak karaciğer fonksiyon testlerinde yükselme görülebilir. Tanıya kan tetkikleri ile gidilir. Çoğunlukla kendi kendine geçen bir hastalıktır ancak bazı komplikasyonlara sebep olabilir. Bunlar; ikincil bakteriyel enfeksiyonlar(özellikle boğazın beta enfeksiyonu), lenfoid dokunun ilerleyici şişmesine bağlı üst solunum yolu tıkanıklığı, hepatit(karaciğer enfeksiyonu, sarılık, asit, karaciğer yetmezliği(oldukça nadir) dir. Ciddi nörolojik komplikasyonlar hastaların %1-5’inde görülebilir. Bunlar menenjit, ensefalit, kafa sinirlerini etkileyen nöropatiler ,transver myelit ve Gullian_Barre sendromudur.
Dalak yırtılması, hemolitik anemi, myokardit, ve psikoz enfeksiyoz mononükleozusa bağlı oluşabilecek oldukça nadir diğer komplikasyonlardır. Tedavisi destekleyici tedavi, dinlenme, ateşin düşürülmesi, ağrının geçirilmesinden ibarettir. Eğer dalak büyümesi varsa hastalar bu durumun ultrasonografide düzeldiği görülmeden kontakt sporlarından kaçınılması konusunda uyarılmaları gerekir. Komplike bir durum yoksa antiviraller işe yaramaz. Amoksisilin ve ampisilin grubu antibiyotikler bu hastalık durumunda kullanılmamalıdır çünkü deri döküntüsüne neden olurlar. Eğer ikincil bir bakteriyel enfeksiyon var ise başka grup antibiyotik kullanılmalıdır.
Herpes Simplex Virüs(HSV):
iki tiptir. HSV_1 genellikle baş boyun bölgesinde hastalığa neden olur. HSV-2 daha çok genital bölgede hastalığa neden olmakla birlikte baş- boyun bölgesinde de hastalık nedeni olabilir. Ağız salgılarının direkt teması HSV-1’ in bulaşma yoludur. Tipik olarak farenjite neden olur. Buna gigivostomatit(dişeti hastalığı) eşlik edebilir yada etmeyebilir. Tekrarlayan dudak uçuğu yeni enfeksiyondan çok HSV enfeksiyonunun yeniden aktive olmasıdır. Boğaz ağrısı, ateş, keyifsizlik ve lenf bezelerinin şişmesine neden olabilir. Ağız içerisinde ve farenks bölgesinde ağrılı ülsere lezyon görülebilir. Kendiliğinden geçer. İleri hastalığa sebep olması ve hastanın altta yatan hastalığı bulunması durumunda antiviral ilaçlar kullanılabilir.faranjit boğaz ağrısı
Farenjite neden olan bakteriler nelerdir?
Erişkinlerde boğaz ağrısının sık sebeplerinden farenjitin %5-10’ luk kısmına bakteriler neden olur. Çocuklarda bakteriyel farenjitler daha sıktır(%30-40). Boğaz ağrısı şikayeti olan erişkin hastaların %75’ ine antibiyotik yazılmış olabilir ki bu boğaz ağrısı sebebinin çok az bir kısmı bakteriyel enfeksiyonlardır dolayısıyla bu hasta grubunun çok azında işe yarayacaktır.buna hekimi zorlayan nedenlerden bir tanesi hasta beklentisi diğeri ise hekimin antibiyotik yazılmazsa hastanın tekrar geleceği kaygısıdır. Uygunsuz antibiyotik kullanımı kişinin sağlığını olumsuz etkileyeceği gibi aynı zamanda toplum sağlığını ilerleyen yıllarda olumsuz etkileyecek bir durumdur.
Grup A-b Hemolitik Streptokokkus Pyogenes:
Halk arasında beta diye bilinen boğaz enfeksiyonudur. Boğaz ağrısı ve farenjite en sık sebep olan bakteridir. Buna rağmen erişkin popülasyonda bütün farenjit enfeksiyonlarının sadece %10’ unu oluşturur. Ana rezervuarı cilt, üst aerodigestif yollar mukozası, geniz bölgesi ve orofarenks bölümleridir. Sadece insanlarda hastalık yapar. Erişkinlerin %5’ inden azı da bulgu vermeden taşıyıcı olarak bulunabilir. Havada asılı küçük damlacıkların solunum yoluyla alınması ile bulaşır. Daha az sıklıkla da direk temasla bulaşır. Çok nadiren pastörize edilmemiş süt ve bulaş olan yiyeceklerin yenilmesi ile bulaşır.
Enfeksiyon sonbahar ve kış aylarında daha sık görülür. Bademcikler, küçük dil, yumuşak damak ve farenksin arka duvarı etkilenen bölgelerdir. Belirtiler aniden başlar ve şiddetli boğaz ağrısı, yutmada ağrı, boyun bölgesinde lenf bezelerinin şişmesi, ateş, titreme, halsizlik, baş ağrısı, orta düzeyde boyun tutulması ve iştahsızlıktır. Ses kısıklığı, öksürük, konjonktivit, ishal, burun akıntısı ve ülsere lezyonlar genellikle görülmez. Farenks bölgesinde kızarıklık, şişlik ve bademcikler üzerinde simetrik gri-beyaz zar görülür. Yumuşak damakta peteşi görülebilir.
Bademcikler genellikle şişmiştir ve kötü ağız kokusu vardır.
Deri döküntüleri görülebilir. Eğer tedavisiz bırakılırsa genellikle 3-7 günde kendiliğinden geçer. Hastalar akut enfeksiyon durumunda ve takip eden bir hafta bulaştırıcıdırlar. Antibiyotik tedavisi belirtilerin süresini kısaltır. İlk 24-48 saat içinde antibiyotik tedavisi başlanılması belirtileri ve bulaşıcılığı azaltır ayrıca olası komplikasyonları engeller. İlk on gün içinde antibiyotik başlanırsa akut kalp romatizmasından koruma sağlanabilir. Ancak antibiyotiğin erken başlanması akut post-streptokokkal glomerulonefrit(bu grup bakteriler sonrası gelişebilen böbrek hastalığı, böbrek romatizması) hastalığının oluşma sıklığını azaltmaz. Diğer olası komplikasyonlar kızıl, toksik şok sendromu, nekrotizan fasit ve bakterinin uzak organlara yayılımıdır. Tedavi planlanırken bir algoritma kullanılır. Bu algoritmada ateş, boyun ön bölgesinde lenf bezelerinin şişmesi, bademcik üzerinde zar görülmesi ve öksürüğün olmaması göz önünde bulundurulur. Bu bulgulardan kaç tanesinin olduğuna göre hızlı antijen testi, kültür ya da ampirik antibiyotik tedavisi planlanır.
Grup C,G b- hemolitik streptokokkal enfeksiyonlar:
Bu grup bakteriler normal boğaz florasının bir parçasıdırlar. Bu grup bakteriler akut faranjite sebep olabilirler ve grup A b- hemolitik bakterilerden ayırt edilmeleri zordur. Bu grubun oluşturduğu farenjit sonrası akut glomerulonefrit(böbrek romatizması) görülebilir ancak akut kalp romatizmasına neden olmazlar. Uygun grup antibiyotikle tedavi edilirler.
Arcanobakterium Hemolitikum:
Bakteriyal farenjitlerin %0.5-2.5’ lik kısmına neden olan b-hemolitik bir bakteridir.bu organizma pnömoni(zatüree), menenjit(beyin zarı iltihabı), osteomyelit(kemik iltihabı), beyin absesive peritonsiller abse(bademcik etrafında abse) gibi enfeksiyonlara neden olabilir. Bu komplikasyonlarda kaynak sıklıkla bademcikler, deri yaraları olabilir yada kaynak tespit edilemeyebilir. Havadan damlacık yoluyla (solunumla) bulaşır. Bu bakteri normal boğza florasında bulunmaz. 15-18 yaş aralığındaki hastaların %2.5’ inde farenjit sebebi olan bakteri Arcanobakterium Hemolitikumdur.
Hastalığın belirtileri orta düzeyde farenjit bulguları olabilir, bademcik üzerinde beyaz zar görülebilir yada difteri benzeri bir hastalık hali yapabilir. Yada enfeksiyonun kana karıştığı septisemi durumuna neden olabilir. Hastaların %25-50’sinde çeşitli şekillerde cilt döküntüsü görülür. Cilt döküntüleri gövde, kol ve bacakta olur ancak avuç içi, ayak tabanı ve yüzde görülmez. Bazen cilt döküntüleri hastalığın tek bulgusu olabilir. Bunun dışında ateş ve lenf bezelerinin şişliği görülebilir. Tanı boğaz kültürü ile konulur. Birinci sıra antibiyotik tercihi Eritromisin grubudur.
Neisseria Gonorrhoeae:
Cinsel temasla bulaşan bir bakteridir. Daha çok anal ve genital bölgede hastalık nedeni iken gingivit(dişeti hastalığı), stomatit(ağız içinde hastalık), glossit(dil ilgili hastalık) ve farenjit enfeksiyonlarına da neden olabilir. Bu bakterinin neden olduğu farenjit sık değildir, ancak iyi tanımlanmıştır. Genelde genital enfeksiyon bulguları ile birlikte olur ama sadece etkilenen bölgede de olabilir. Oral seks bu enfeksiyon bulaşması için yüksek riskli davranış biçimidir bu yüzden kadınlarda ve homoseksüel erkeklerde sık görülür. Aynı kişide genital bölgede olan enfeksiyonun orofarenks bölgesine bulaşması da görülebilir.
Boğaz bölgesinden eklemlere yayılıp septik artrit yapabilir. Ayrıca cilde yayılarak enfeksiyon sebebi olabilir. Bademcik iltihabı bulguları ile karşımıza çıkar. Bademciklerde şişlik, büyüme ve üzerinde sarı-beyaz bir zar görülür. Yumuşak damak ve küçük dilde travmaya bağlı lezyon görülebilir. Ateş ve lenf bezelerinin şişmesi genelde görülmez. Uygun metotla boğazdan alınan materyalin uygun kültür vasatında üretilmesi ile tanı konulur. Tek doz kas içine yapılan ceftriaxone ile tedavi edilir. Buna alternatif antibiyotik uygulamaları vardır. Bu bakteri tespit edilen vakaların %45’inde Clamydia trachomatis enfeksiyonuda vardır dolayısıyla tespit edilen tüm vakalara Clamydia tedavisi de verilmelidir.
Troponema Pallidum(Sifilis):
Halk arasında bel soğukluğu olarak bilinen hastalığa neden olan bakteridir. Orogenital konkatk gibi bir risk faktörü varlığında primer sifilisin ilk bulgusu ağız bölgesinde görülebilir. En sık görülen bulgu dudakta ülsere lezyondur. Bu ülser sıklık sırasına göre dilde, ve bademcikte de görülebilir. Primer safhada ağız tutulumu ağrısızdır ve lezyon farenkste görülmez. Eğer tedavi edilmezse 6 aya kadar latent(sessiz) kalabilir. Sonrasında sekonder sifilis safhası başlar. Sekonder sifiliste sistemik bulgular görülür ancak ağız-boğaz bölgesi yakınmaları da olabilir. Baş ağrısı, keyifsizlik, ateş, boğaz ağrısı, burun akıntısı, boyunda kitle ve deri döküntüsü belirtileri görülebilir. Muayenede boğazda oval, kırmızı renkli, benekli kabartı yada yama tarzlı değişiklikler görülebilir.
Bu lezyonlar içerinde bakteri vardır ve yüksek oranda bulaşıcıdır. Bademcikler tek yada iki taraflı büyümüş ve kırmızı olabilir. Boyunda ve vücudun başka bilgelerinde ağrısız lenf bezesi şişlikleri görülebilir. Ayak tabanı ve avuç içlerinde kaşıntısız kabarıklıklar ve yada benekli kabarıklıklar görülmesi sekonder sifilis için tipik bulgulardandır. Sekonder sifilise ait bulgu ve belirtiler 3 ile 12 hafta arasında kaybolur. Bu safhada da tedavi edilmezse hastalık tekrar latent(sessiz) faza geçer. Yine bu safhada tedavi edilmeyenlerin üçte biri iyileşir, üçte biri latent faza geçer(hastalık belirti ve bulgusu yoktur ancak kanda serolojik olarak pozitiflik vardır) kalan üçte birlik kısım tersiyel sifilise dönüşür. Sekonder sifilis aşamasında mikroskobik ve serolojik olarak tanı konulur. Primer ve sekonder sifilis tek doz intramusküler(kaş içi) Benzatin penisilin G ile tedavi edilir.
Chlamydia Pneumoniae:
Reservuar sadece insanlardır. Bu enfeksiyonun özelliği uzamış subklinik hastalık halidir. Damlacık enfeksiyonu yoluyla solunumla bulaşır. Erişkinlerde genellikle pnömoni(zatüree) ve bronşit hastalığına sebep olur.boğaz ağrısı ve ses kısıklığı şikayeti ile kendini belli eder. Alt solunum yolunu etkilemeden sadece farenjite oldukça nadir sebep olur. Tanı koyulması oldukça zordur. Tedavisinde uygun grup antibiyotikler kullanılır.
Mycoplasma Pneumoniae:
Toplum kaynaklı kazanılmış pnömonilerin(zatüree) %15-20’ sinde etken bu bakteridir. Hastalıktan etkilenen popülasyonun büyük bölümü 15-19 yaş arasıdır. İzole farenjitten yapmaz. Boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı ve nezleye eşlik eden bir pnömoni(zatürre) şeklinde görülür. Öksürük, ateş, titreme, ve cilt döküntüleri görülebilecek diğer belirtilerdir. Diğer organ tutulumları olması şiddetli hastalık ve ölümle sonuçlanabilir. Steven-Johnson sendromu, emolitik anemi, dissemine intravasküler koagulasyon, perikardit, myokardit, menenjit, transverse myelit ve Guillian-Barre sendromu birlikte görülebilecek diğer durumlardır. Klinik tablo, kan testleri ve akciğer grafisi ile tanı konulur uygun antibiyotik grubu ile tedavi edilir.
Mycobacterium Tuberculosis:
Endemik popülasyonda tüberkülozun yeniden aktif olması nadiren akciğer tutulumu ile yada akciğer tutulumu olmadan bademciklerde görülebilir. Bademcik tutulumu varsa boğaz ağrısı ve lenf bezelerinin şişmesi de görülür. Muayenede bademciklerin büyümüş olduğu ve üzerlerinde ülserler ve beyaz zar olduğu gözlenir. Şüphelenilen vakalarda sarkoidoz ayırıcı tanısı mutlaka yapılmalıdır.
Francisella Tularensis:
Tularemi adlı hastalığın etken mikroorganizmasıdır. Tek tek vaka şeklinde görülebileceği gibi bir bölgedeki popülasyonu da etkileyebilir. Bu organizma hayvan kaynaklıdır. Bu organizma kemirgenler, keneler, rakunlar, tavşanlar, buzağılar, kediler ve köpeklerin vücudunda canlı kalırlar. Keneler birincil rezervuardır. Eklembacaklılar kaynak hayvandan kan emerler ve bu eklembacaklıların dışkılarıyla enfekte olmuş su, yiyecek ve solunum yoluyla insanlara bulaşır. İnsandan insana geçiş nadirdir. Üç çeşit hastalığa sebep olur. Glandüler, ülseroglandüler ve orofarengeal. Hastaların % 75’i 15 yaş üstündedir. Eğer bulaş kaynağı yiyecek ve su ise ailede sıklıkla birden fazla kişide görülebilir. Orofarengeal form ateş, titreme, kırgınlık,, boğaz ağrısı, ve ağrılı boyun kitlesi şikayetleri yapar. Boğazda kızarıklık, tonsil üzerinde zar ve boyun bezelerinde ağrılı şişlik olur. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde şişmiş lenf bezelerinin cilde açılması ile iltihaplı akıntı görülebilir. Tanı kan testleri ile konulur. Hastalıkla karılaştıktan 16 gün sonra kan testleri pozitif çıkar. Uygun grup antibiyotik ile tedavi edilirler. Geri kalan topluluğun sağlığını korumak için kaynak olabilecek yiyecek ve su tahlil edilmelidir.
Corynebacterium Diphtheriae :
Halk sağlığı ve aşılama gibi tedbirlerle dünya üzerinde kalkmaya yüz tutmuş hastalıklara örnek verilecek bir hastalıktır. Difteri toxoidi uygulaması yapıldığından beri oldukça nadir görülüyor. Ancak aşılanmış ama koruyucu seviyede bağışıklık sağlanamamış topluluklarda salgın yapma potansiyeli vardır. Bulaşıcılık burun, boğaz, gözler ve cilt lezyonlarındaki enfekte salgılar aracılığı ile olur. Ağız yada burun yoluyla giren oganizma üst solunum yolu mukozasına(örtü) yapışır ve çoğalarak enflamasyona, salgıladığı toksin aracılığıyla doku canlılığında hasara neden olur. Bademcik üzerinde, burunda, farenkste, larenkste(gırtlak), nefes borusunda, konjonktivada, ciltte yada genital bölgede gri-siyah renkli yapışkan, yama tarzlı zar oluşturur. Buna pseudomembran denilir. Bu pseudomembran birden fazla alanda olabilir. Ancak en sık görüldüğü yer boğaz bölgesidir.
Bu membran kaldırıldığında altında kanama görülmesi bu organizma enfeksiyonu için tipik bulgudur. Bu pseudomembran oluşmadan 1-2 gün önce boğaz ağrısı ve ateş görülür. Belirti ve bulgular hafiften çok şiddetliye kadar olabilir. Enfeksiyon alt solunum yollarına yayılırsa hayatı tehdit edici olabilir. Boyun bölgesindeki lenf bezelerinin şişmesine bağlı ‘’boğa boynu’’ görünümü oluşabilir. Bu durum alttaki gırtlak bölgesine bası yaparak solunum sıkıntısı sebebi olabilir. Bakterinin kan yoluyla yayılan toksini diğer dokuları etkileyerek; myokardit(kalp kası iltihabı), nörit(sinir iltihabı) ve akut tübüler nekroz(böbrek hastalığı) yapabilir. Tanı organizmanın izole edilmesi ile konulur. Tedavide antitoksin ve antibiyotik kullanılır. Tanı konulduğunda hasta destekleyici tedavi açısından yakın takip edilmelidir. Çünkü bu hastalarda yutma gücüğü ve üst solunum yolunun tıkanması olasılığı vardır. Özellikle hastalığın görülebildiği yerlere sık seyahat edenlerde difteri toksoidinin 10 yılda bir tekrarlanması önerilir.
Yersinia Enterocolitica:
Sıklıkla barsak enfeksiyonlarına sebep olan bir organizmadır. Ancak bağırsak enfeksiyonuna sebep olduğu popülasyonun %20-30’ unda farenjite sebep olur. Bağırsak enfeksiyonu olmadan da farenjite neden olabilir. Bademcik üzerinde zar, boyun bölgesi lenf bezelerinde ağrılı şişlik, ateş ve kan lökosit düzeyinde artış gözlenir. Bu organizma farenjite sık sebep olamaz ancak tanıda gecikme durumunda solunum yollarında tıkanıklık, bakterinin kana ve diğer organlara yayılması ve ölüme sebebiyet verebilir. b-Thalesemi(Akdeniz anemisi) hastaları bu organizma enfeksiyonu açısından yüksek risk grubudur. Bu organizma tespit edildiğinde uygun antibiyotik grubu ile tedavi edilir.
Farenjite neden olan mantarlar nelerdir?
Candida türleri: Ağız-boğaz bölgesinde pseudomembranöz kandidiyazise (pamukçuk) neden olur. Candida albikans normalde ağız boşluğunda hastalık oluşturmadan bulunan bir mantar türüdür. Ancak kişinin savunma sistemi zayıfladığı durumlarda( HIV pozitif kişilerde vs) çoğalarak fırsatçı enfeksiyon dediğimiz hastalık tablosu oluşturabilirler. Baş-boyun bölgesine herhangi bir kanser nedeniyle radyasyon tedavisi alan kişilerde Candida %73 pozitiftir ancak sadece %27’ sinde enfeksiyona neden olur. Ağız kuruluğu (bölgeye alınan radyasyon, Sjögren sendromu, ilaç yan etkisi olarak ), astım ve benzeri durumlarda kullanılan steroid içerikli havaların kullanımı, geniş spektrumlu antibiyotikler, bağışıklık yetmezliği durumlarında, şeker hastalığı, Cushing’s sendromu, son dönem hastalıkları ve yüksek karbonhidrat diyeti pamukçuk için risk faktörleridir. Ağızda rahatsızlık, yanma, tat duyusunda değişiklik ve yutma güçlüğü şikayetleri yapar. Ağız boğaz bölgesi dışında yanak mukozasında, sert damakta, dilde, gırtlakta, ve yemek borusunda görülebilir. Tanı mikroskobik bakı yada kültürle konulur. Hastalık genelde bölgeseldir. Ancak hastalık nadiren de olsa yayılırsa hayatı tehdit edici olabilir. Ağız temizliğinin iyi yapılması ve antifungal damlalar ile tedavi edilir. Risk grubu hastalara sistemik(ağızdan hap, yada damardan ilaçlar) tedavi verilir.
Enfeksiyonlar dışında farenjite ve boğaz ağrısına neden olabilecek durumlar nelerdir?
Abseler (peritonsiller), parafarengeal,retrofarengeal),
Epiglottit
Kanserler(yassı hücreli kanser, lenfoma),
Otoimmüne hastalıklar(Behçet hastalığı, pemfigus, sarkoidoz),
Laringofarengeal reflu(boğaz reflusu, mide içeriğinin yukarı taşması)
Geniz akıntısı
Eagle’s sendromu,
Glossofarengeal nevralji,
Crohn hastalığı,
Yabancı cisim,
Travma,
Bazı ilaçlar,
Hava kirliliği gibi sebepler boğaz ağrısına neden olan enfeksiyon dışı durumlardır.