Eş Seçiminde Kişilik Yapılanmamızın Yeri
Yazar Derya Baloğlu Zencirci • Psikolog • 6 Ağustos 2022 • Yorumlar:
Öncelikle kişilik nedir diye bakacak olursak; kişilik, bir kişinin süreklilik gösteren ve kendine özgü olan davranışlarının tümüdür. Genetik, çevresel ve çocukluk yaşantısı gibi faktörlerin bir arada şekillenmesi sonucunda kişilik oluşur diyerek kabaca bir tanım yapabiliriz. Tanıma baktığımızda kişilik dediğimiz olgu çok net bir tanım gibi gözükür fakat ilişkilerde kişiliğin gelişmesi, gelişimsel takılmalar, bağlanma problemleri, karşılanmamış ihtiyaçlar gibi temelde olan birçok problem ilişkilerde yaşanan sorunların temelinde yer alır. Çiftlerden sıkça “bu adam/kadın önceden böyle değildi, biz çok iyiydik aramızdan su sızmadı” cümlesini duyarız. Gelin bu yazımızda bu cümleyi ve bu cümlenin temelini inceleyelim. Nasıl oluyor da her şey çok iyiyken aralarından su sızmıyorken bir anda adam ya da kadın tanınmadık birisine dönüşüyor? İlişki başlarken kişinin zihninde sevgilisi yücedir, sevgilisi onu çok seveceği; geçmişte görmediği saygı, sevgi, ilgi, şefkat ihtiyaçlarını karşılayacağı ebeveyni yerine geçmişse kişi parterindeki insani yönleri göremez tamamen toz pembe bir ilişki içine girer. Başlangıçta ilişki resmen onun yaralarını sarmak, ruhuna şifa olmak için vardır. Ne zaman ki kişi gerçeklerle yüzleşir eşinin onun zihnindeki kadar mükemmel olmadığını anlar tartışmalar, kavgalar, gürültüler başlar. Bu noktada “annem/babam gibi davranıyorsun” cümleleri gündeme gelir. Nasıl oldu da toz pembe olan, mutluluktan göklerde yaşanan ilişki tartışmalara ve anne/babasının olumsuz yönlerine benzeyen birine dönüştü? İşte bu noktada kişinin iç dünyasında karşılanmamış ihtiyaçları, gelişimsel takılmaları, bağlanma stilleri gibi birçok olguya bakmak gerekmektedir. Bu kişilerinin hayatını değerlendirdiğimizde; kişi ailesiyle, eşiyle, arkadaşlarıyla, iş arkadaşlarıyla kısacası çevresindeki herkesle benzer döngü içine girer. Geçmişte halledemediği meseleyi defalarca farklı kişilerle halletmeye çalışır fakat maalesef ki her seferinde sonuç hüsran olur. Kişilik yapılanmasındaki bu döngüyü keşfetmek, anlamlandırmak, değişim için gereken duygusal ve davranışsal deneyimi yaşamak son derece önemlidir. Aksi taktirde kişi defalarca yeni arkadaşlıklar da kursa, yeni ilişkilere, evliliklere de başlasa görünürde olmayan aynı döngü yüzünden tekrar tekrar hayal kırıklığı yaşaması kaçınılmaz bir sona dönüşür. Neyse ki bu son kader değildir (insanlar ne kadar bu benim kaderim, çekmeliyim gibi cümlelerle mantığa bürüyerek olaydan kendini kurtarmaya çalışsa da). Kişinin çabasıyla, psikoterapiye olan devam motivasyonu ve gönüllülüğü ile bu döngüyü kırmak ve değişimin getirdiği rahatlığa ulaşmak bireyin elindedir.