EVHAM VE KAYGILAR, YAYGIN ANKSİYETE BELİRTİSİ OLABİLİR
Yazar İlhan Yargıç • Psikiyatrist • 7 Ekim 2017 • Yorumlar:
Anksiyete, korkuya benzer bir duygudur. Hastalar bunu “sanki her an kötü bir şey olacak ya da önemli bir haber alacakmış” gibi bir his, nedeni belli olmayan bir sıkıntı olarak ifade ederler, karınlarının üst kısmında bir şeyin çırpındığını hissedebilirler. Korku belli şeye karşı hissedilir. Anksiyetenin korkudan farkı bir nesnesinin olmamasıdır.
YAB hastasının yaşadığı kaygı normal bir kaygının çok ötesindedir. Örneğin bir öğrencinin sınavlar için endişe duyması normaldir ama sürekli iyi notlar aldığı halde sınıfta kalmaktan korkması YAB için tipiktir. Bazı hastalar, duydukları endişenin aşırı olduğunun farkındadır ancak bunu engelleyemediklerini belirtirler. Ancak hastaların pek çoğu yaşadıkları anksiyeteden rahatsız olsalar da kaygılanmakta kendilerinin haklı bulurlar.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu olan kişilerde genellikle yıllardır sürekli devam eden bir evhamlılık hali vardır. Çoğu konu hakkında aşırı kaygı ve üzüntü (endişeli beklentiler) duyarlar. Kişi üzüntüsünü kontrol etmekte güçlük çeker, kafasına takmayı engelleyemez. Huzursuzluk, aşırı heyecanlanma, kolay yorulma, konsantrasyon bozukluğu, huzursuzluk ve sinirlilik, kas gerginliği, uyku bozukluğu yaşar.Kaygılar ve fiziksel yakınmalar belirgin bir strese ya da toplumsal, mesleki vb alanlarda bozulmaya neden olur.
YAB %4-5 sıklıkta görülür yani oldukça sıktır.
YAB hastaları, eşlik eden bedensel belirtiler ve fiziksel bozukluklar nedeniyle genellikle ve öncelikle psikiyatrist dışındaki hekimlere başvururlar.
YAB hastaları evhamlı kişilerdir, günlük hayatta karşılaşabilecek küçük şeyleri dahi kafalarına takıp büyütürler. Her durumla ilgili kötü ihtimaller akıllarına gelir ve bunun gerçekleşmesinden korkarlar. Örneğin ne zaman çocuğu evden çıksa kaza geçirebileceğini düşünme, ortada önemli bir sebep yokken sürekli işlerinin bozulmasından korkma, kendisi ya da yakınlarının sağlığı ile ilgili endişeler, randevulara geç kalma ve bunlar gibi düşünceler kişinin hayatını, çalışma kapasitesini etkileyecek düzeyde zihnini meşgul etmektedir.
YAB hastaları hem ruhsal hem de fiziksel anlamda sürekli gergindirler. Gerili bir yay gibi duran bu insanlar bir ses duyduklarında aniden sıçrayabilirler ya da ufak nedenlerle sinirlenip aşırı tepkiler verebilirler. Gece yattıklarında zihinlerini türlü düşünceler istila eder. Bunlardan kurtulup uykuya dalamaz ya da sık sık uyanırlar. Kas gerginliği nedeniyle uykuda diş gıcırdatma ya da çene eklemi hastalıkları nedeniyle çene ağrısı görülebilir. Kasları sürekli gerili olduğundan her tarafları ağrır ve kendilerini yorgun hissederler. Yaptıkları işe yoğunlaşmakta zorluk çekerler. Bütün bu nedenlerle iş başarıları düşer, insan ilişkilerinde sorunlar yaşayabilirler.
YAB belirtileri, bir stres durumunda daha da kötüleşir. Kişi, yaşadığı stresi belirtilerin gerekçesi olarak öne sürer. Bazı hastalar durumun ne kadar kaygı verici olduğu konusunda oldukça ikna edici olabilir. Doktor, böyle bir durumda, çözümün hastayı kaygılandıran durumu ortadan kaldırmak olarak görüp yanılabilir. Örneğin kardeşleri ile birlikte yürüttüğü işin her an bozulabileceğinden, çeklerin ödenemeyeceğinden endişe eden bir hastamın kardeşleri piyasada genel bir durgunluk olduğunu ama durumlarının hiç de fena olmadığını anlatmışlardı.
Bu hastalar için doktora başvurma nedeni genellikle kas ağrıları, titreme, çarpıntı, terleme, ağız kuruluğu, bulantı, yutma güçlüğü, boğazda yumru hissi, uyuşma, sık idrara çıkma ve ishal gibi fiziksel belirtilerdir. Ayrıca irritabl barsak sendromu (spastik kolon), fibromiyalji, baş ağrısı, hipertansiyon ve gastrit gibi fiziksel bozukluklar da bu hastalarda sıktır. Bu nedenle hastalar öncelikle pratisyen hekimlere ya da iç hastalıkları, FTR, nöroloji, kardiyoloji gibi branşlara baş vururlar. Eğer asıl altta yatan psikiyatrik bozukluk tanınmazsa yeterli tedavi yapılamaz.
YAB genellikle genç yaşta başlar ve ömür boyu dalgalanarak seyreder. Hastalar bu durumu karakterleri gibi görebilirler. Kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha sık görülür.
YAB’nun diğer psikiyatrik bozukluklarla birlikte görülmesi oldukça sıktır. Bunların başında depresyon ve diğer anksiyete bozuklukları (panik bozukluk, fobiler, obsesif kompulsif bozukluk) ve alkolizm gelir.
Alkol bağımlısı olan hastalar alkol almadıklarında yoğun anksiyete yaşarlar. Diğer yandan YAB hastaları anksiyetelerini bastırmak için alkol kullanabilirler. YAB kronik seyrettiği için alkol alımı sürekli hale gelir ve zamanla tolerans gelişir. Kullanma ve bırakma döngüsü altta yatan anksiyete bozukluğunu daha da şiddetlendirir.
YAB’nun tedavisi ilaç ve bilişsel davranışçı psikoterapinin birlikte uygulanmasıyla çok başarılı olur.
Psikiyatri dışındaki hekimler bedensel belirtilerin altında bir psikiyatrik bozukluğun yattığını fark edip bunu bir kişilik bozukluğu ya da hastanın rol yapması olarak değerlendirerek “nevroz” damgasıyla hastayı ciddiye almayabilirler. Yukarıda belirttiğim gibi uygun psikofarmakolojik tedavi ile bu hastaların büyük kısmı düzelir.
Hastaya uygun ilaç tedavisi başlanmadan önce rahatsızlığın kaynağının psikiyatrik olduğu, muayene ve tetkiklerinde fiziksel bir bozukluğun saptanmadığı açıklanmalıdır. Hastaya asla “hiçbir şeyin yok” diyerek psikiyatrik ilaç verilmemelidir. Bu durumda hasta anlaşılmadığını, deli yerine konduğunu ya da kendisine inanılmadığını düşünür ve tedaviyi kullanmaz. Oysa psikiyatrik hastalıklar da “birşey”dir. Bazı doktorlar, hastaya hiçbir şeyi olmadığını söyleyip “kafana takma” demekle hastaların düzeleceğini sanırlar. Oysa bu tavsiye bir çok hastayı sadece kızdırır. Çünkü hasta ya bunu zaten biliyor ama yapamıyordur ya da kaygısının aşırı olduğunu kabul etmiyordur. Hastaya şikayetlerinin sinir sistemindeki bazı salgıların düzensiz çalışmasına bağlı olduğu açıklanmalıdır. Verilen psikiyatrik ilaçların düzenleyici olduğu anlatılmalıdır.