EVLİLİĞİN ÖMRÜ
Yazar Şahika Akkuş Sert • Psikolog • 23 Ocak 2018 • Yorumlar:
Evliliğin ömrünün ne kadar olduğu tartışması, tüm evliliklere ortak bir ömür biçme çabasıdır aynı zamanda. Oysaki; her evlilik kendi dinamiklerine, kendi özelliklerine göre hayatta kalış süresini kendi belirler. Sistem yaklaşımına göre evlilik bir sistemdir ve farklı dönemlerden geçer. Evliliğin ilk 1,3,5,7,10… yılının kritik yıllar olduğundan öte, her evliliğin geçirdiği evrelerin evliliğin kaçıncı yıllarına denk geldiğidir asıl mesele. Bir evlilik sistemi içinde yer alan evreler en temelde; evliliğin yeni kurulduğu zaman, ilk çocuğun doğumu, ikinci ve diğer çocukların doğumu, çocukların ergenliğe girdiği dönem, çocukların evden ayrıldığı dönem, çocukların evlendiği dönem şeklinde devam eder. Bunun anlamı da şudur; evliliğin içinde farklı dönemler vardır ve her dönemin özellikleri birbirinden çok farklıdır. Eğer bu dönemler birbirinden farklı olarak değerlendirilmezse ve her dönem birbiriyle kıyaslanırsa “evliliğin ilk yılları çok farklıydı” “çocuktan önce her şey çok daha güzeldi” şeklinde söylemler doğal olarak sistem içinde kendine yer bulacak ve eşleri mutsuzluğa ve umutsuzluğa sürükleyecektir. Her evre kendi özelliklerine göre yaşanmalı ve beklentiler her evreye uygun bir şekilde güncellenmelidir. Nitekim ilk çocuğun doğumundan sonraki yılların evliliğin ilk yıllarından ya da çocuksuz olunan yıllardan farklı özelliklerde olması en doğal süreçlerden biridir. Evliliğin her evresinde ihtiyaçlar, istekler, evin sorumlulukları, ev içi düzen, maddi konular, roller farklılaşacağı için tüm bu alanlarda aile sistemi kendi içinde ihtiyacı olan güncellemeyi yapmak durumundadır. Evlilikte sorunlar genelde evre geçişlerinde olur, bu da sistemin yeni duruma uyum sağlaması sürecinin doğal bir sonucudur. Umut vaat eden nokta, yeni dönem dengeyi bulunca sorunlar da bitmiş olacaktır.
Evliliğin ömrünü belirleyen konuların en önemlileri arasında eşlerin birbirlerini farklı iki kişi olarak kabul etmemeleri ve sahip oldukları farklı özelliklerini sürekli sorun olarak görmeleri yer alır. “Eşimle biz çok farklıyız” cümlesi eğer ki bir evlilikte sorun olarak görülüyorsa, o evlilikte sorun hep var olacaktır demektir. Çünkü evliliğin doğası zaten iki farklı kişinin aynı sistem içinde yer almasını gerektiriyor. Eşlerin her şeyden önce, “biz bu sistem içinde; farklı düşünen, farklı hisseden, farklı ihtiyaçları olan, farklı inançları olan, farklı alışkanlıkları olan, farklı zevkleri olan, farklı ilgi alanları olan iki farklı kişiyiz” diyebilmeleri gerekir. Bu kabul yapılmadığında eşler birbirini değiştirme çabası içine giriyor; kendisi gibi davranmayan, düşünmeyen eşinin yanlış davrandığını veya yanlış düşündüğünü savunuyor ve bundan oldukça rahatsızlık duyuyor. Değiştirilmek istenen eş de doğal olarak direnç gösteriyor, sistem içinde kendini var edebilmek için diş gösteriyor ve eşlerin güç mücadelesi başlıyor. Farklılıkların kabul edilmemesinin üstüne bir de sağlıklı tartışma kültürünün olmayışı eklenince en küçük sorunlar yorgan yaktırma noktasına gelebiliyor.
Bir sorunu, bir çatışmayı çözebilmek için “sen nasıl öyle düşünürsün!” demeden, eşler birbirinin doğrusunu çürütme çabasına girmeden “bu evde iki farklı doğru var, şimdi ne yapacağız?” diyebilmek gerekiyor. Bu noktadan sonra bir çatışmayı çözmek sanıldığı kadar da zor değil. Asıl mesele silahları bırakıp güç savaşını bitirebilmek.
Farklılıkların kabul edilmesiyle, ilişkinin sağlığı adına atılan bu büyük adımdan sonra hayata geçirilecek bir diğer konu da eşlerin birbirlerinin bireysel sınırlarına müdahale etmemesi, birbirlerine nefes alabilecekleri alanlar bırakması. “Evlendikten sonra her şeyi eşimle beraber yapıyoruz, her vakti birlikte geçiriyoruz” romantik bir söylem gibi gelebilir ancak özünde önemli bir problemi içinde barındırır. Bireylerin kendi özel ilgi alanlarına vakit ayırması, tek başlarına yaptıklarında onları mutlu eden aktiviteleri hayata geçirmesi önemlidir ve bu konuda eşler birbirine destek olmalıdır. Eşler hem bireysel olarak tek başına vakit geçirmeli, hem karı koca olarak birlikte vakit geçirmeli hem de varsa çocuklarla birlikte hep beraber vakit geçirmelidir. Evlilik sistemi ihtiyacı olan enerjinin büyük bir kısmını buralardan alır. Sağlıklı ve kaliteli bir evlilik için sağlam bir ‘biz’ oluşturmak çok önemlidir. ‘Biz’ için ihtiyaç duyulanlar ‘ben’ ve ‘sen’ dir. Çiftler ‘biz’ oluştururken ‘ben’ ve ‘sen’ i yok etmeye çalışmadan, onları koruyarak bunu gerçekleştirebilirler.
Evlilik içinde en sık rastlanan cümlelerden biri de “Ben söyledikten sonra ne anlamı var, ben dedim diye değil, içinden gelerek yap” cümlesidir. Bu cümle, eşlerin birbirlerinin hoşlandıkları şeylerle ya da birbirlerinin beklentileri, istekleri ile ilgili bilgileri konuşmadan anlayabilecekleri varsayımını içeriyor. Eşlerden biri diğerine hangi yemeği sevdiğini söylemezse diğer eş bunu anlayamayacak ve dolayısıyla belki de o yemek o evde hiç pişmeyecek. Çiftler birbirlerinin hoşlandıkları ve onları mutlu eden şeyleri bilmeli, öğrenmek için çaba sarf etmeli ve kendisinin hoşuna gitmese bile sırf eşi mutlu etmek için bir şeyler yapmalıdır. Kişiler kendileri ile ilgili bu konuları da konuşmayınca aralarındaki paylaşımlar azalıyor ve konuşacak bir şey bulamama noktasına geliniyor. Siz dediniz, istediniz diye eşiniz sizi mutlu etmek için bir şey yaptı, bundan daha güzel ne olabilir ki…
Bir diğer konu da çiftler evliliklerine dair ‘sıfır tartışma’ beklentisi içinde oluyor zaman zaman. Şu bir gerçek ki, sağlıklı aile sorunları olan ve bunları çözebilen ailedir. Tartışmama beklentisi içinde olan bir ailede de yaşanan tartışmaların varlığı sorgulanıyor, “biz neden tartışıyoruz” şeklinde bir yaklaşım içine giriliyor. Sağlıksız tartışmaların üstüne bir de barışma süreci olması gerektiği gibi yaşanmıyor. Barıştıktan sonra tartışılan konunun bir daha gündeme gelmemesi (“barıştık artık hadi bu konuyu kapatalım”) ya da sorun çözülene kadar barışmaya teşebbüs edilmemesi (“sorun çözülmedi ki niye barışayım”) barışmanın amacına uygun yaşanmadığını gösteriyor. Barışmanın amacı eşlerin sorunları çözebilmesi için bir araya gelmesidir, sorunları halının altına süpürmek değil. Bu konuda da kişisel savaşı bırakıp ilişkinin iyiliği adına hamleler yapılmalıdır. “Sen bana bir adım atsan ben sana koşarım” anlayışı ile ilk adımı karşıdan bekleyen iki kişi de ilk adımı atmayınca, eşlerin koşmak için kullanacakları enerji içlerinde patlıyor ne yazık ki. İlk adımı atma konusunda herkes bireysel sorumluluğunu alıp harekete geçse ilişki adına çok yapıcı bir davranış yapılmış olacak. Evliliklerde kişiler kazanmaz ya da kaybetmez, ilişki kazanır ya da ilişki kaybeder. İlk o barışsın, ilk o özür dilersin, ilk o gelsin…diye düşünmek ilişkinin kaybetmesine katkıda bulunur ancak, sizi kahraman yapmaz.
Kaliteli bir evlilik için kaliteli iletişim kurmayı da öğrenmek gerekiyor. Öğrenmek diyorum çünkü iletişim bir beceridir ve her beceri gibi sonradan öğrenilebilir. Birçok çift iletişimi sadece ‘söylemek’ olarak düşündüğünden kaliteli iletişime dair birçok nokta da gözden kaçırılmış oluyor. ‘Söyledim ya’ değil mesele, karşılıklı anlaşmak (aynı fikirde olmaktan söz etmiyorum, aynı şeyin anlaşıldığından emin olmak asıl nokta) ve kişilerin kendilerinin anlaşıldığını hissetmesi iletişimin asıl amacıdır. Bunun için de kaliteli iletişimin tekniklerini bilmek ve uygulamak gerekir. Evlilik terapisi seanslarında iletişimi öğrenen birçok çift “Biz şimdiye kadar doğru düzgün iletişim kurmuyormuşuz meğer” diye söylerler. Şimdiye kadar kaliteli iletişimin yollarını bilmiyor olmanız bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiniz anlamına gelmemeli.
Özetle evlilik; kuralları olan, yeni beceriler gerektiren yeni bir sistemdir. Kişiler evlendiğinde bu kuralları baştan kabul etmiş demektir. Kurallarına uygun yaşanan bir evliliğin kaliteli bir şekilde uzun süre devam etme olasılığı yüksektir. Kendi haline bırakılan hiçbir sistem sonsuza kadar kendini var edemeyeceğinden, evlilik sisteminin devamlılığı için çiftler çaba göstermek durumundadır. Unutulmamalıdır ki, evlilikler olumsuz olaylar yüzünden bitmez, olumsuz olaylar her evlilikte olur. Evliliği bitiren şey, olumlu olayların az olmasıdır. Bu nedenle evlilik sistemi içine olumlulukları çaba ve emek eşliğinde dahil etmek evliliğin ömrü açısından hayati bir öneme sahiptir. Evliliğinizin ömrüne ömür katmanız dileğimle…