Film Değerlendirme Yazısı: Mary ve Max
Yazar Dilara Devecioğlu • Psikolog • 7 Haziran 2022 • Yorumlar:
Şimdiye dek izleyip analiz ettiğim filmler arasında beni en çok etkileyen filmdi. Mary ve Max’in öyküsü yer yer sahici bir tebessüme kucak açtırırken kimi zaman da gözyaşlarına tutsak etti beni. Animasyon türündeki film, yaşananların gerçekliğine vakıf olup ebeveyn-çocuk ilişkisi hakkında çıkarımlar yapma fırsatı sunacak mı endişesi yarattı bende. Fakat tüm önyargılarımı paramparça eden, çarpıcı bir hikâyeyle başbaşaydım.
Avustralya’nın yoksul mahallelerinden birinde, henüz 8 yaşında bir kız çocuğu Mary... Sorumsuz, yalancı, çalıp çırpan bir anne figürü var bir yanda, üstelik ayık gezdiği zaman yok. Hal böyle olunca bu döngü Mary’yi de buldu mu dersiniz? Neyseki korkulan olmadı. Mary çok başarılı bir kariyeri hızlı adımlarla tırmandı. Yine de filmin arasına serpiştirilen birtakım benzerlikler mevcuttu. Mary’nin babasının ölümünün ardından annesi tekrar içkiye sığındı. Benzeri bir yaşantı, Mary ve Max arasında yaşanan gergin bir yazışmadan sonra Mary’nin de aynı şekilde kendini kaybedip içkide çare aramasıyla kendini gösterdi. Bu döngüyü kırmak her zaman için mümkün olmayabiliyor. Çocuk ve ergenin yaşantısında anne-babanın ne denli mühim rol oynadığını, özellikle okul çağı çocuklarının bu dönemde kendilerine rol model belirlemeye eğilimli olduklarını hesaba katarsak, Mary için durumun vahametini daha iyi kavrayabiliriz. Bu süreci başarıyla atlatamayan çocukların kendilerini yetersiz hissettiklerini, benlik saygılarının düşüşe geçtiğini biliyoruz. Filmde de özellikle annesi tarafından duygusal ihmal ve istismara maruz kalan Mary’nin içsel boşluğunu keşfediyoruz. Bu yalnızlıktan doğan merakla beraber kendisine bir mektup arkadaşı ediniyor: Max. Avustralyalı bir savaş gazisi. Yaşamını New York’ta bir başına idame ettirmektedir. Psikolojik ve fiziksel sağlığı pekiyi olmayıp Asperger sendromu ve obeziteyle mücadele etmektedir. Mücadelesi öyle çetin değil fakat, yaşamın getirdiklerine de hariç tuttuklarına da çok öfkeli. Mary ile tanışıklıkları ve muhabbetleri de öyle olacak ki Max’te bir şeylerin kaşınmasına ve tekrar Max’in harabeye dönmesine sebep olmuştur. Mary’nin mektuplarını okurken çocukluk yaşantılarıyla yüzleşmek zorunda kalmış ve işin içinden çıkamadığı noktada ‘’deli’’ damgası yemiştir.
Mary ve Max’in etkileyici iletişimine konu olan ortaklıklar eminim yalnızca göründüğü kadar değildi. Fark edebildiğim hem görünüşleri itibariyle hem de içsel dünyalarındaki karmaşalar vesilesiyle benzeşiyorlardı. Mary’nin ‘’Seninle hiç alay edildi mi?’’ sorusu Max’te geçmiş yaşantıları kımıldatmış ve onu çok öfkelendirmiştir. Her ikisinin de tatlıyla, bilhassa çikolata, bu denli yakın ilişkide olması ve çok tüketiminin sağlığa zarar verdiği noktada dahi dur durakları olmaması, onları sonsuz bir döngü içine hapsetmiştir. Fakat yine de her ikisinin de bu birliktelikten karlı çıktıklarını söylemek doğru olacaktır. Bu mektuplaşma, Mary’nin özsaygısını kazanmasına vesile olmuş ve aynı zamanda Max için sağlıklı bir iletişim sürdürebildiği bir dost edinmesine fırsat sunmuştur. Her ikisi de özlerinde hayat dolu, neşe ve sıcaklık taşıyan kimselerdir. Muhtemeldir ki, ana babalarının ihmalkârlıkları ve özensizlikleri neticesinde yalnızlığa mahkûm edilmişlerdir. Aynı evin içerisinde iletişimsiz, çocuklarına yaşam tecrübesi kazandırmaktan aciz, öğretmen vasfı edinmemiş ana babalar, çocukların duygusal ve zihinsel gelişimlerini ketlemektedir. Fakat akabinde, kişinin bireysel çabası ve olumlu çevresel faktörlerin etkisiyle kişi yükselişe geçebilir, başka bir hale evrilebilir.