Forer (Barnum) Etkisi
Yazar Ezgi Beyza Toprakçı • Psikolog • 10 Ocak 2020 • Yorumlar:
Yazımı okumaya başlamadan önce aşağıda senin kişiliğini yansıttığını düşündüğüm birkaç cümleyi okuyup değerlendirmeni istiyorum.
-
Gerçekten dostum diyebileceğin ve her şeyini çekinmeden anlatabileceğin insan sayısı 2-3 taneyi geçmez.
-
Kişiliğinin bazı zayıf yönleri var ama genelde olumlu yönlerin sayesinde bunları kolaylıkla telafi etmeyi başarıyorsun.
-
Bazı zamanlar dışadönük ve sosyalsin; bazı zamanlarsa içedönük bir kapalı kutu oluyorsun.
-
Belli bir miktarda değişiklik ve farklılığı tercih ediyorsun; kısıtlamaların ve sınırlandırmaların içinde kalmak seni mutsuz ediyor.
-
Bazı zamanlarda doğru şeyi yaptığından ve doğru tercihte bulunduğundan emin olamıyorsun.
Bu 5 ifadeden sizin kişiliğinizi gerçekten yansıttığına inandığınız maddelerin sayısını yazı boyunca aklınızda tutabilir misiniz?
1948 yılında psikolog Bertram R. Forer psikoloji derslerine girdiği sınıfta öğrencilerine bir kişilik testi yaptı. Bir hafta sonraki derste öğrencilerine ‘Test Sonuçları’ yazan zarflar dağıttı. Ancak zarfların içinde yer alan kağıtlar test sonuçları değil, o haftaki gazetelerin astroloji sütunundan alınmış burç yorumlarıydı. Forer kişilik testlerini hiç analiz etmemişti ve hangi astrolojik burca ait olduğuna dikkat etmeksizin seçtiği burç yorumlarını öğrencilerine test sonucu olarak sunmuştu. Ayrıca bütün öğrencilere verilen zarflarda aynı maddeler yazmaktaydı.
Öğrenciler kendi kişiliklerinin öğretmenleri tarafından analiz edildiğini sandıkları kağıtları dikkatle okudular. Ardından Forer öğrencilerine bir anket dağıttı. Ankette ‘Az önce dağıtılan kişilik analizlerinin öğrencilerin kendi kişiliklerine ne kadar uyduğunu 0 ile 5 puan aralığında değerlendirmeleri istenmekteydi(0-Hiç Uymuyor, 5-Tamamen Uyuyor). Öğrenciler kendilerine özel düzenlendiğini sandıkları analize ortalama 4.26 puan verdiler. Oysa maddeler bir burç yorumundan olduğu gibi alınmıştı ve asla kişiye özel değildi. Kişilerin bu sahte analizi ‘Tutmuş bir tahmin’ olarak değerlendirmesinin ve ‘bu ifadeler tıpkı beni anlatıyor’ şeklinde düşünmesinin sebebi ‘Forer Etkisi’ydi.
Yazımın başında vermiş olduğum 5 madde Forer’ın öğrencilerine dağıttığı 13 maddelik analizden sadece 5 tanesiydi. Çoğu okuyucumun bu maddelerden en az 3’ünü kendi kişiliklerine uyumlu bulduğunu tahmin ediyorum. Oysa bu maddeler herkeste var olabilecek kadar genel ve yüzeyseldi. Forer etkisi, bireylerin kendileri için hazırlanmış gibi görünen ama aslında çoğu insana uyacak kadar belirsiz ve genel yargıları kendilerine özgü gibi kabul etme eğilimlerini anlatan bir olgudur. Forer etkisi; burç yorumları, astrolojik analizler, kahve falı, Tarot kartları ve daha birçok bilimsel olmayan yöntem sonucu elde edilmiş analize inanmamızın sebebidir. Bize özelmiş gibi sunulan spesifik bir metin, genel popülasyonun geniş bir yüzdesinde karşılık bulabilecek kadar kapsayıcı olabilir. Bu tür analizlerin ne kadar genel olduğunu farketmeyip kendimize özgüymüş gibi hissetmemize neden olan 3 temel faktör vardır:
-
Analiz yapılan kişinin, analiz yapan kişiyi ‘bilirkişi’ olarak düşünmesi.
Denek ya da kurban diyebileceğimiz kişi; falına bakan, astrolojik yorumlar yapan, kişilik testini uygulayan veya internette kahve fincanının fotoğrafını çekip gönderdiği kişinin ilgili konuda bir otorite olduğuna inanırsa bilimsel olmayan ve herkese uyabilecek kadar genel tahminlerin kendisine özel olduğuna inanma olasılığı daha yüksektir.
-
Analiz edilen kişinin analizin sadece kendisine özel olduğuna inanması
Denek ya da kurban diyebileceğimiz kişi yapılan analizin sadece kendisine özel olduğuna inanırsa analize inanma olasılığı daha yüksektir. Örneğin size kişilik testinizin sonucu olarak verilen bir düzine özelliği, bir televizyon programında ‘İnsanların çoğu böyle hissediyor’ başlıklı bir magazin haberinde izleseydiniz tahminen çok daha az benimserdiniz. Belki de fal bakılan meşhur kafelerde, fal baktırmaya gelen kişilerin bireysel olarak görüşmeye alınmasının sebebi budur. Falcının bize özel ayırdığı 10 dakikalık vaktinde ‘Bu hafta isminde A harfi olan biriyle tanışacaksın’ demesini kendimize özel sandığımız için inanırız. Oysa falcı her müşterisine bunu söylüyor olabilir ve toplumun çok büyük bir kesiminin sahip olduğu isimde falcının söylediği herhangi bir harf bulunur.
-
Analizin oransal olarak daha çok pozitif içerikli olması
Bütün insanlar kendilerini olumlama eğilimi taşır. Sahip olduğumuz tutum ve değerlerin doğru olduğuna inanmak isteriz ve çevremiz tarafından doğrulanmayı bekleriz. Daha önceki yazılarımdan birinde sizlere sandviç metodundan bahsetmiştim. Kişilere yönelik olumsuz yorumlarımızı ve eleştirilerimizi olumluların arasına sıkıştırarak sandviç formunda vermemiz gerektiğini iddia eden bir yöntemdi sandviç. Burada da aynı yöntemin kullanılması durumunda Forer etkisinin arttığını görüyoruz. Çoğunluğu olumlu içerikli olan bir analize inanma olasılığımız olumsuz unsurların daha fazla olduğu analizlere inanma olasılığımıza oranla daha fazladır. Ancak analizin tamamen olumlu içerikli olmasının inandırıcılığı düşüreceği de bilinmektedir. Bu nedenle olumlu ve olumsuz cümleler belirli bir dengede harmanlanmış biçimde deneklere sunulduğunda inandırıcılığı daha fazla olacaktır.
Bu etkiyi ilk fark eden ilk kişi Bertram R. Forer olsa da Amerika’lı meşhur şovmen Phineas Taylor Barnum tarafından bir iş modeli olarak kullanılmıştır. Barnum, bu etkinin endüstri psikolojisinde bir satış stratejisi olarak kullanıldığı ve insanların bu yöntemle kandırıldıklarını ileri sürerek ‘ Herkese uyan bir şeylerimiz var’ mottosunu ortaya atmıştır. Bu nedenle ‘Forer Etkisi’ çoğu kaynakta ‘Barnum Etkisi’ ismiyle bilinir ve çoğu kaynakta Barnum olarak kullanılır. Her iki ismin de temelde aynı şeyi ifade ettiğini bilmekte fayda vardır.
İnanmaya hazır bir şekilde size gelmiş bir insanı her şeye inandırabilirsiniz. İnanmak her zaman kandırılmak demek değildir. Elbette ki fal, astroloji ve buna benzer daha bir çok yöntemin bilimsel ve gerçek olmaması bunların yapılmaması gerektiği anlamına gelmez. Bu konuda herkesin kendi toplumsal, ahlaki ve dini inançlarına göre farklı tutumları olabilir. Ancak sihirli kürelerle, mistik kokularla ve tuhaf takılarla süslenmiş ‘psişik’ ortamların sadece bir illüzyon olduğunu bilmekte fayda vardır. Geleceği görmek, hiç tanımadığın birinin hayatını bilmek, avcunun içine bakarak 20 yıl sonrasını okumak vb. eylemler mümkün değildir. Bu tür bütün eylemler ve bu eylemlerde kullanılan bütün eşyalar parapsikoloji ya da astrolojiyle uğraşarak para kazanmak isteyen kişilerin kaynağını oluşturmaktadır. Ve kişi bu eylemlerin sonucuna inanmadığı müddetçe psikolojik açıdan sorun teşkil etmemektedir. Ancak tanımadığımız birinin söylediklerine körü körüne inanmak, kendini gerçekleştiren kehanete yol açabilir ve inandığımız şeylerin gerçekleşmesine sebep olabilir.
‘’İnsan; düşünmek, sevmek ve inanmak için dünyaya gelmiştir.’’ demiş Rousseau. Elbette ki inanmak hepimizin varoluşsal bir ihtiyacıdır. Ancak inandığımız çoğu şeyi daha önce hiç sorgulamamış olduğumuzun farkında değiliz. Çünkü inanmak düşünmekten çok daha kolay bir eylemdir.