Gebelikte Ruhsal Durum Bozuklukları
Yazar Berna Ermiş • Psikiyatrist • 29 Haziran 2018 • Yorumlar:
Gebelik ve doğum önemli bir yaşam olayıdır. Hem kadının hem de eşinin hayatında büyük değişikliklere sebep olmaktadır. Bu değişikliklere uyum sağlama konusunda her çiftin başarılı olduğu söylenemez. Bazen patolojik bir süreç halini alabilir. Kadının bu dönemde iyilik hali sadece kendisini etkileyen bir durum değildir. Uzun vadeli etkileri olan bir durumdur. Anne adaylarının fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden iyilik hali içerisinde olması sonraki kuşakların yetiştirilmesi ve iyilik halleri açısından önemlidir.
Kadının ruhsal durum ve yaşantısı, gebeliğin gidişini etkilediği gibi; gebeliğin kendisi de ruhsal-duygusal yaşantısı üzerinde önemli yansımalar yaratır. Gebelikle bağlantılı olmayan dış stresler ve zorluklar, gebelik esnasında uyum sorunlarını artırabilir. Gebelik üç trimester olarak haftalara ayrılır. 1. trimestr 1-13. haftalar, 2. trimester 14-26. haftalar, 3. trimester 27-41. haftalar olarak belirlenmiştir. 2. trimestere nazaran 1. ve 3. trimesterde psikiyatrik bozukluklar daha sıktır.Gebelikte kadın rolünün ötesinde anne rolüne ilişkin tüm duygusal, yaşamsal, ruhsal, davranışsal beklenti, çatışma, umut ve arzular ön plana çıkar. Gebelik sürecinde anne ve kızı değişen rollere ve kimliklere uyum sağlama süreci yaşar. Gebelikte her trimesterin kendine özgü psikolojik uyum süreci olduğu bildirilmiştir. İlk trimester genellikle yeni duruma ve gebe olunduğu gerçeğine uyumla ilgilidir. Kadının aile durumu, iş durumu, eşle ilişkisi, gebelik durumunun yaratacağı yeni güçlükler ve gereksinimler bu gerçeğe geliştirilen tutumda etkilidir. Fetusa psikolojik bağlanma, uterus içinde başlar ve ikinci trimesterin başlangıcına kadar kadınların çoğunda bebeğin zihinsel bir resmi oluşur. İkinci trimesterde fetusla olan biyolojik bağ daha derin ve yakın hissedilir. Üçüncü trimesterde ise doğum yaklaştıkça doğumun nasıl olacağına, çocuğun sağlıklı olup olmayacağına ilişkin endişeler ön plana çıkar. Maternal bağlanma (anne ve bebeğin birbirine bağlanması); gebenin vücudu değiştikçe, uterus büyüdükçe ve fetal hareketleri hissettikçe artarak güçlenir. Güçlü anne bebek bağlanmasının gebelik sırasında tütün-alkol kullanmama, doğum öncesi bakım alma, sağlıklı beslenme ve uyku alışkanlıkları, yeterli egzersiz yapma gibi sağlık uygulamalarına motive ettiği, ebeveynlik rolüne uyumu kolaylaştırdığı, gebelik dönemi ve doğum sonrası depresyona karşı koruyucu bir işlev gördüğü belirtilmektedir. Gebelik dönemindeki kadınların %10-30 u en az bir psikiyatrik bozukluk tanısı almaktadır. Bunlar aşağıda sıralanmıştır:
- Depresyon
- Panik bozukluk
- Uyku bozuklukları
- Obsesif kompulsif bozukluk
- Hastalık kaygısı
- Yaygın anksiyete bozukluğu
- Bipolar bozukluk
- Psikotik bozukluklar
Gebelerdeki depresif belirti ve bulguların; gebeliğin fizyolojik değişiklikleri ve yakınmalarıyla benzer özellikte olması ve subsendromal özellik gösterebilmesi nedeniyle gebelik depresyonuna tanı koymak bazen güç olabilir. Gebeliğin birinci trimesterindeki başlıca depresif belirti ve bulgular; uyku ve iştah değişiklikleri, duygulanım ve anksiyete durumlarında dalgalanma, aşırı yorgunluk, libido kaybı, konsantrasyon güçlüğüdür. Benzer şekilde gebeliğin üçüncü trimesterinde anksiyete, aşırı yorgunluk, uyku ve iştah bozuklukları, doğumla ilgili kaygılar görülebilmektedir. Bu depresif belirtiler gebeliğin ikinci trimesterinde daha az görülmektedir. Literatürde, depresif belirtilerin gebe kadınlarda en az postpartum dönemdeki veya gebe olmayan kadınlardaki kadar sık ve yoğun görüldüğü belirtilmektedir. Hamile depresif hastalarda diğer depresif hastalara göre bulantı, mide ağrısı, sık soluk alıp verme, baş ağrısı gibi somatik şikayetler anlamlı derecede fazla görülmektedir. Yaşanılan bu kaygılı düşünceler geçmişte sorunlu doğum yapmanın getirdiği güvensizlik, ölüm korkusu, ağrı korkusu ve doğum sırasında kontrolünü kaybedeceği korkularıdır. Gebelik sürecinde var olan anksiyete sebebi ile kadın üzmekte ve etkili olmayan uterus kasılmaları gibi komplikasyonlara katkıda bulunmaktadır.
Gebelikteki ruhsal durum değişikliklerinin sebepleri nedir?
Gebelikteki fizyolojik değişiklikler gebelik depresyonuna neden olabilmektedir. Bu değişikliklerden biri olan kilo artışı, gebede memnuniyetsizlik yaratmasına bağlı olarak hem gebelik süresince hem de postpartum dönemde depresif belirtileri arttırabilmektedir. Sosyal destek gebeyi duygusal ve bilişsel olarak rahatlatmakta, sosyal imkanlardan daha fazla yararlanmalarına, stres etkeni ve kaygı ile daha fazla baş etmelerine yardımcı olmakta ve annelik rolüne geçişi kolaylaştırmaktadır. Sosyal destek eş, aile ve arkadaşlar tarafından sağlanan destektir. İlk trimesterde istenmeyen gebelikler, anksiyete ve depresyonla ilişkilidir. 3. trimesterde doğumla ilgili korkular ve fetusun normalliğiyle ilgili kuşkular olabilir. Gebelikte psikiyatrik semptomlar, geçmişte psikiyatrik bozukluğu olan kadınlarda daha sıktır. Depresyon gebelik sırasında görülen en yaygın ruhsal bozukluktur ve gebelikte depresyon ve depresif belirtilerin görülme sıklığı %12-36 arasında değişmektedir.
Artan progesteron sebebi ile gündüz kısa uyku atakları yaşayan anne adayı geceleri uykusuzluk yaşayabilir. Gebeliğin son 3 ayında da uyku problemlerinin sebebi ise büyüyen bebeğin iç organlara bası yapması ve annenin rahat uyku pozisyonu bulmakta zorlanmasıdır. Ayrıca mesaneye bası nedeni ile gebe kadın sık tuvalete gider ve konforlu uyumayı bozabilir. Gebeliğin erken dönemindeki şiddetli bulantı ve kusmanın gebelikteki yaşanılan anksiyete ve depresyonla ilişkisinin olduğu saptanmıştır. Özsaygısı düşük olan, anksiyete yaşayan, sosyal desteği az ya da hiç olmayan, sürekli olumsuz yönde düşünme eğilimi olan, yaşamında büyük bir travma yaşamış, geçmişinde şiddet gören kadınlarla gebelik depresyonu riskinin yüksek olduğunu saptamışlardır. İlk kez ebeveyn olma stresi ile gebelik depresyonu arasında da anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Ergenlikte ya da küçük yaşta gebe kalma depresyon için bir diğer risk faktörüdür. Aynı zamanda aile desteğinin bulunmaması ve değişen hormon düzeyleri de risk faktörüdür.
Tedavi edilmeyen psikiyatrik bozuklukların anne ve bebeğe etkileri
Anne adayının yaşadığı stres,anksiyete ve depresyonun günümüzde bebeğe ve annenin sağlığına olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir.
Gebelikteki depresyon preterm eylem, pre-eklampsi, zor doğum, doğumda daha fazla cerrahi müdahaleye gereksinim duyma, gebelik haftasına göre küçük fetüs, düşük doğum ağırlıklı ve düşük apgar skorlu yenidoğan gibi olumsuz gebelik ve obstetrik komplikasyonlar gibi tablolara yol açabilmektedir. Ayrıca gebelik depresyonu intihar girişimini, pospartum depresyon riskini arttırma potansiyeli nedeniyle de çok önem taşımaktadır.
Depresyonun bebeğe ve anneye etkileri:
Gebeliğin hipertansif hastalıkları (preeklampsi-eklampsi), spontan abortus, antenatal kanama, artmış uterin arter direnci, düşük apgar skoru, neonatal yoğun bakım gerektiren bebek doğurma, neonatal büyüme geriliği, spontan erken doğum, fetal ölüm, düşük doğum ağırlıklı bebek doğurma, gestasyon yaşına göre küçük bebek doğurma, perinatal ve doğum komplikasyonları, preterm eylem, postpartum depresyon riskinin artışı. Depresif annelerin bebeklerinin artmış kortizol ve katekolamin düzeylerine bağlı olarak doğum sonrası daha sık ağladığını, daha geç avunduğunu ve daha geç uykuya daldıklarını belirtmişlerdir. Bu annelerin intrauterin dönemdeki bebeklerinin hiperaktif ve fetal kalp atımlarının normalin üzerinde olduğu, yenidoğan döneminde daha fazla oranda yoğun bakım ünitelerine başvurdukları saptanmıştır. Annedeki yaygın anksiyete bozukluğunun bebeğin nöro gelişimine olumsuz etkileri olduğu saptanmıştır.
Gebelikte psikiyatrik bozuklukların tedavisi
Gebelikte saptanan psikiyatrik bozukluğun anne ve bebekte hayati tehlike oluşturup oluşturmayacağına kara verilmesi çok önemlidir. Psikotik bir atak, özkıyım girişimi ya da çevreye zarar verici bir durum söz konusu ise hastane yatışları ve acil tedavi yöntemleri uygulanır. Depresif belirtiler orta ve ağır düzeyde ise tedaviler aile ile iş birliği içerisinde uygulanabilir. Hafif şiddette depresyon ve kaygı belirtileri var ise ilaç dışı tedaviler, yani psikoterapi yöntemleri uygulanabilir. Gebe kadının egzersiz yapması da stresle baş etmesini ve gebelik nedeni ile oluşan omurga ağrılarını rahatlatacaktır. Bu açıdan da hamile yogası iyi bir seçenek olacaktır.