Glukoz Tolerans Bozukluğu/Glukoz İntoleransı

Yazar Sevinç AkdurDiyetisyen • 21 Temmuz 2020 • Yorumlar:

Halk arasında gizli şeker olarak bilinen bu tanım, bireyin kan şekerinin normal kan şekeri ile diabetik kan şekeri arasındaki değerlerde bulunduğunda kullanılan bir değerlendirmedir. Çeşitli yazarlar tarafından borderline diabet, latent diabet veya subklinik diabet gibi isimler almıştır. Bu şahıslarda günün belli zamanlarında kan şekeri seviyeleri diabetik değer gösterebileceği gibi zaman zaman normal hatta normal altı seviyelerde seyredebilir.

Glikoz Tolerans Bozukluğunun oluşum mekanizmasının özellikle, dokularda insülin kullanımına karşı direnç gelişmesi olduğu düşünülmektedir.

Yapılan çalışmalarda özellikle şişman bireylerde karın bölgesinde gerçekleşen yağ toplanmasının glikoz töleransında bozulmaya yol açtığı görülmüştür.

Özellikle erişkin kişilerde görülebilen glikoz tolerans bozukluğu tablosu, zaman içinde tip 2 diabet oluşacağının göstergesidir.

Gelişmiş ülkelerde erişkinlerin yaklaşık %15’inde görülmektedir. Bu oranın gelişmiş ülkelerde artmış olmasının nedeni daha hareketsiz bir yaşam ve artan şişmanlıktır.

Tip 2 diabetik kişilerde diabet teşhisi konulmadan önceki 8-10 yıl süresince hastalığın “Glikoz Tölerans Bozukluğu” (GTB) şeklinde sürmüş olduğu düşünülür.

Normalde kanda bulunan şekerin hücrelere girmesini sağlayan insülin hormonu, oluşan insülin direnci sebebiyle hücre içine girememekte böylelikle kanda ki şeker düzeyi yüksek kalmaktadır. Yüksek kalan kan şekerini düşürmek için pankreas daha fazla insülin hormonu salgılar, ancak hücrelerdeki insülin direnci sebebiyle şeker yine hücre içine giremez. Bu durumda kişide kandaki insülin değeri de kan şekeri değeride yüksektir. Zaman içersinde pankreastaki insülin rezervi azalır ve hastalık GTB evresinden, aşikar diabet evresine geçer.

Glikozun kanda uzun süre yüksek değerlerle seyretmiş olması atardamarların iççeperlerini kaplayan endotel hücreleri için ölüm anlamına gelir. Önce ince damarları tutan bu hasar, giderek daha büyük damarlarıda tutabilir. Bunun sonucunda ateroskleroz (damar sertliği), kalp damar hastalıkları, myokard infaktüsü, inme gibi ciddi sorunlar görülebilir. Bu sebeple şeker hastalığı açığa çıktığı anda önceki 8-10 yıllık dönemin seyri de düşünülerek bu hastalar mikro ve makro basküler sistem açısından hemen değerlendirmeye alınmalıdır. Diabete bağlı olarak gelişen göz, böbrek, damar ve diğer sistem hastalıklarının temeli işte bu gizli şeker olarak bilinen GTB döneminde gelişmeye başlamıştır.

GTB’nin özellikle abdominal (karın ve bel) bölgedeki yağlanma artışıyla seyreden şişman bireylerde görüldüğünü daha önce belirtmiştim. Şişmanlık ile GTB arasındaki ilişkide önemli faktörlerden biriside yaştır. Yaş ilerledikçe glikoz töleransı da bozulmaktadır. Bu nedenle rutin checek-up’lar sırasında bu gruptaki bireyler şeker hastalığı açısından titizlikle incelenmeli ve şüpheli hallerde glikoz tölerans testi yapılmalıdır. Çünkü her ne kadar 110-126 mg/dl arasında çıkan açlık glikoz değerleri GTB’ye işaret ediyor olsada kesin tanı oral glikoz tölerans testi ile konabilir.

WHO (Dünya Sağlık Örgütü) kriterlerine göre;

75 gr oral glikoz alımından sonra plazma şeker seviyesinin ikinci saatlik glikoz değerinin 140-200 mg/dl arasında olması ile tanı konur. Bu testin en az iki kez bu sonucu vermesi ile GTB tanısı konur.

GTB’nin önlenmesi yada oluşmuşsa bu evreden tip 2 diabet evresine geçmesi önlenmesi;

Bazı yaşam alışkanlıklarının değiştirilmesiyle mümkün olabilmektedir.

İnsülin direnci ve GTB kilo verdikten sonra düzelmektedir. Diabetli hastalarda dahi kilo kaybı kan şekerini normale döndürebilir. Egzersiz de kilo kaybından bağımsız olarak GTB ve insülin direncini düzeltir.

 

  • Diyetle ve yaşam tarzıyla ilgili tavsiyelere geçmeden önce şunları tekrar hatırlamakta fayda var:
  • Özellikle bel çevresinde yağlanması artmış şişman bireylerde GTB açısından dikkatli olunmalıdır.
  • Açlık kan şekeri değeri 110-126 mg/dl arasında ise “Yükleme Testi” olarak bilinen oral glikoz tölerans testi yapılmalıdır.
  • Kadınlarda PKOS (polikistik over sendromu) olan bireyler, diabet gelişimi yönünden artmış risk altında oldukları için şişman olmamalıdırlar. Bu kişilerde bel çevresi kalınsa ve birinci dereceden yakınlarında diabet öyküsü varsa değerlendirilmek üzere bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdırlar.

 

Yapılan tetkikler sonucunda GTB teşhisi konulmuşsa diyet ve egzersize başlanır. Kişinin kilo vermesi sağlanır ve gerekiyorsa ilaç desteğine başvurulur.

Kişi diabet diyetine alınmalıdır. Aynı zamanda hipertansiyon ve hiperlipidemi açısından değerlendirilmeli, tütün alışkanlığından uzaklaştırılmalı ve yaşam boyu denetlenebileceği bir sistemde rutin olarak sağlık kontrolleri de alınmalıdır.

Kişinin yapacağı diyetin ilkeleri aşağıda sıralanmıştır

  • Kan şekeri regülasyanunu sağlanması için öğün sayısı ve sıklığı 3 ana öğün + 3 ara öğün olacak şekilde düzenlenmelidir.
  • Ana öğünlerde beş temel besin grubundan (ekmek, et, sebze, meyve ve süt) en az üçlü bir kombinasyon tüketilmelidir. Ara öğünlerde ise meyve ile süt) ya da ekmek ve peynir gibi hem karbonhidrat hem protein içeren bir öğün düzenlenmelidir.
  • Diabette yasak meyve yoktur. Ancak miktarlar diyetisyen tarafından belirlenmeli ve miktar aşılmamalıdır.
  • Yemeklerle alınacak yağ miktarı, yağdan gelen enerji toplam enerjinin %25-30’u kadar olacak şekilde ayarlanmalıdır. Bunun için yapılabilecekler; kıyma yada etle pişirilmiş sebze yemeklerine yağ koymamak, salatalara bir yada iki tatlı kaşığını geçmeyen miktarda sıvı yağ katmak ve yağda kızartılmış yemeklerden uzak durmaktır. Tüketilen yağ, katı olmamalıdır. Yemeklerde sıvı yağ tercih edilmelidir. Son zamanlarda soya yağı, fındık yada ayçiçek yağı ve zeytinyağı kombinasyonu önerilmektedir.
  • Diyetin posa yönünden zengin olması gerekir. Bu nedenle ekmek grubundan yiyecek tercihi yaparken, normal ekmek yerine kepekli ekmek, pirinç yerine bulgur, patates yerine kurubaklagiller tercih edilerek hem tüketilen posa miktarı artırılır hem de glisemik indeksi (kan şekerini yükseltme hızı) düşük bir öğün oluşturulmuş olur. Ayrıca kolesterol ve trigliserin gibi kan yağları da optimal düzeylerde tutulabilir. Tüketilen sebze ve meyveler de posa alımın önemli ölçüde artırırlar.
  • Diyet, vitamin ve mineraller açısından dengeli ve yeterli olmalıdır. Her gün tüm besin gruplarından besin alındığı takdirde yetersizlik oluşmaz. Ayrıca diabette B grubu vitaminlerin preperat olarak verilmesi önerilmektedir. Doktorun uygun gördüğü şekilde ek krom, E vitamini ve selenyum preperatları da alınabilir.
  • Yapay tatlandırıcılar kullanılabilir. Aspartam içerenler tercih edilmelidir.
  • Yeterli sıvı, özellikle su tüketimine dikkat edilmeli, günlük sıvı alımı 1,5 litrenin altına düşürülmemelidir. Diyet tedavisindeki temel prensiplere uyulduğu ve düzenli doktor kotrollerine gidilerek rutin kan şekeri takibi yapıldığı takdirde diabet, artık kişi için birlikte yaşamaktan rahatsız olmayacağı bir arkadaşı gibi olacaktır. Egzersiz ve ayak bakımı gibi unsurlar da atlanmamalıdır.

TÜKETİLMEMESİ GEREKENLER

Şeker ve şekerli tatlılar; (American Association tarafından 2000 yılında açıklanan tedavi prensiplerinde, günde 30 gram kadar normal şeker içeren besinin, diyetisyen tarafından hesaplanıp menüye dahil edilebileceği belirtmiştir.)

Reçel, bal, pekmez, pasta, kek, çikolata;

Katı yağlar (içyağı, margarin, tereyağ);

Kaymak, krema, yağlı süt ürünleri;

Şarküteri türü gıdalar (sucuk, pastırma, sosis, salam vb);

Sakatatlar (karaciğer, böbrek, beyin gibi);

Yağda kızartılarak ya da kavrularak hazırlanmış her tür gıda;

Kuruyemişler, yağlı tohumlar (diyetisyen tarafından hesaplanıp menüye dahil edilebilir.);

Meyve suları, gazlı-şekerli içecekler, alkollü içecekler;

Terkibi bilinmeyen hazır gıdalar.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)